31 Aralık 2006

ve nokta.


uyku sertliğinde atılan adım..
paranteziçlerine sıkıştırılmış ıslak bildiriler..
kilitli kafataslarına döşenmiş mayınlar..
kimliksiz oda sohbetlerinde terleyen şarap..
ve zencefil kokulu kafe..
ve yeniyetme bir bıçak..
ve limon..
ve salyasümük..
ve uyuz köpeklere eşlik eden kördüğüm savunmalar..
kanı çekilmiş ateş..
kalorifer peteklerinde demlenen irin..
kimlik bunalımına komşu duran android cenin..
ve koşarhız aşk..
ve tutukluk yapan küfür..
ve anahtar..
ve başıboşluk..
ve ayakları kadının..
ve şakakları cesedin..
boş odalarda yitirilen arabesk ıslık..
tütünlü dudaklarda nemlenen ütopya..
resmi tecavüzlerde içilen cımbızlı tarih..
ve tomurcuk buğulardaki vasıfsız öpücük..
ve satılık oksijen..
ve şifasız talan..
ve açık renk kadın..
ve sen..
ve biz..
ikimiz..
kimsesiz..
sessiz..
ve kedersiz..
bitmişiz..
ve nokta.

(ALMORA - TEARS OF THE ANGELS)

23 Aralık 2006

Pilot Part 1


Evet.. muhteşem dizi Lost un bölümlerini izledikçe, bölümlerden ilgimi çeken diyalogları yazacağım demiştim..
Birinci bölümle başlamak gerek.. ama diyalogları yazarken bir yandan konuya da yer vermek lazım..
Hani benim gibi yeni değil de zamanında keşfedip 2 yıl önce izleyenler de yad etsinler :)

Sidney’den Los Angeles'a gitmekte olan bir yolcu uçağı, Pasifik okyanusu üzerinde rotasından çıkarak düşmeye başlar. Uçak havada parçalanır. Kazadan mucize eseri biri ağır yaralı 48 yolcu kurtulur. Herşeyden soyutlanmış bir adaya düşen kazazedeler uçağın enkazından hayatta kalmalarını sağlayacak şeyleri kurtarmaya çalışır. Herkes panik içindedir.


Kendini ilk toparlayanlardan biri olan Jack doktordur ve hemen yaralıların yardımına koşar. Daha sonra kendisinin de yaralı olduğunu farkeden Jack etraftaki bavullardan bulduğu dikiş seti ile sırtındaki yarasını dikmek için ormanın içine girer. Orada Kate ile karşılaşır ve yardım ister.

(Ve işte bu dikme operasyonu sırasında ikili arasında, korku üzerine aşağıda okuyacağınız harika diyalog geçer..)

Daha sonra uçağın ön kısmını bulmak ve kazadan başka kurtulan olup olmadığına bakmak için Jack, Kate ve Charlie bir keşif gezisine çıkar. O sırada sağanak yağmur başlar. Ormanın içinde kokpiti bulurlar ve pilotun yaşadığını fark ederler. Pilot onlara rotadan çıktıklarını ve arama ekiplerinin onları yanlış yerde arayacağını söyler. Arama ekiplerine haber vermenin tek yolunun telsizle yerlerini bildirmek olduğunu söyler. O sırada dışarıdan korkunç bir ses gelir. Kaptan ne olduğuna bakmak için kokpitin penceresinden dışarı çıktığında bir şey onu dışarı çeker. Diğerleri panik içinde koşmaya başlarlar ve birbirlerini kaybederler. Bir süre sonra Charlie ve Kate birbirlerini bulmayı başarır ve Jack'i aramaya başlarlar. Bu sırada ağaçların üzerinde kaptanın cesedini görürler ve onun oraya nasıl çıktığına bir anlam veremezler. Jack'i bulduktan sonra telsizle beraber sahile dönerler. Kazazedeler yardım geleceği umuduyla beklemektedir fakat gece olmasına rağmen hiç kimse gelmemiştir. O gece korkunç sesleri tekrar duyarlar ve gizemli bir canlının ağaçların arasında dolaştığını hissederler. Sırları ve karanlık geçmişleri olan 48 yabancı bu gizemli adada her türlü zorluğa karşı hep birlikte çalışmak zorunda kalacaktır.


Gelelim dikiş sırasındaki diyaloğa..
Kate, Jack'in sırtını dikmektedir.

Kate: Hiç korkmuş görünmüyorsun. Bunu anlamıyorum.

Jack: Korku tuhaf bişey. İhtisasımı yaparken ilk cerrahi operasyonumu 16 yaşındaki bir çocuğun bel kemiği üzerinde yapmıştım. Bir kız. Ve sonunda.. 13 saatten sonra, üzerini örtüyordum ve ben kazara omuriliğini saran zarı yırttım. Tüm sinirlerin bir araya toplandığı omurilik merkezini parçaladım. Zar, yırtılıp açıldı. Sinirler dışarı çıktı. Tıpkı çubuk makarna gibi. Omurilik sıvısı dışarı akıyordu.
Ve ben ve korku çok.. çılgıncaydı..
Çok gerçek..
Ve üstesinden gelmem gerektiğini biliyordum..
Böylece bir seçim yaptım.
Korkunun içime girmesine izin verdim. Kontrolü ele geçirmesine. İşini yapmasına..
Ama sadece 5 saniye için.
Ona tüm vereceğim buydu.
Sonra saymaya başladım.
Bir.. iki.. üç.. dört.. beş..
Ve gitmişti..
İşime geri döndüm, dikişi yaptım ve o iyileşti..

Kate: Eğer bu benim başıma gelseydi, sanırım dışarı kaçardım..

Jack: Bunun doğru olduğunu sanmıyorum.. Şu an kaçmıyorsun..


15 Aralık 2006

cenneti beklerken..


Dün yaşama küçük bir dönüş yaptım gibi..
Aylar sonra yeniden kuaföre gidip saçımı kaşımı düzelttirdim..
eheh güzelleştim biraz:)
en son kuaföre ağustos ayının başlarında gitmiştim!!
saçlarım ne kadar uzamış meğerse.. fön çekilince ortaya çıktı :)
uzatmalıyım diyorum dünden beri aynada kendimi her gördüğümde..

Ve akşam festival kapsamında gala filmi “Cenneti Beklerken” e gittim..
Önce İlk Türk Filmi olduğu iddia edilen Manaki Kardeşlerin seçkisini izledik..
Ardından ödül töreni ve kısa konuşmalardan sonra Cenneti Beklerken başladı..

Ben yıllar sonra sinemeya gitmiş biri olarak sanırım çok kötü bir film bile izleseydim dün gece beğenecektim.. filmleri sinemada izlemenin tadı bir başka..
ama Derviş Zaim'i de hakikaten takdir etmek gerek harika bi film yapmış bence..
tür olarak sevdiğim tarza çok uzak olmasına rağmen her açıdan harikaydı film..
çekimler..
evet herşeyden önce çekimler müthişti..
bende anlamı çok farklı bir kavram “ayna”..
öyle ilginç ve güzel ayna lı sahneler vardı ki.. !!
zaman zaman Türk filmi izlediğinizi unutturacak denli de sürükleyici bir temposu vardı..
Ve tabiki müzikleri!!!!
Filmin sitesini buldum, sabah işe geldiğimden beri müziğini dinliyorum..
Opera sanatçısı ve bestecisi Rahman Altın a ait..
fevkalade..
hemen soundtrackini bulup almalıyım filmin..

ve filmde beni çarpan bikaç diyalog vardı ama şimdi en vurucusu hariç diğerlerini unutmuşum ben:) dvd sini alıp o diyalogları da bir ara mutlaka yazarım..
ama işte en vurulduğum kelimeler dizisi:
İLERİDE KAYBEDECEĞİN BİŞEYE BAĞLANMA.. !!

Cenneti Beklerken bugün gösterime giriyor Türkiye de..
hiç düşünmeden gidin, izleyin derim ben :)
ve hiç düşünmeden soundtrackini de edinin.
Hatta bulduğunuz zaman bana da gönderin :)

(RAHMAN ALTIN - CENNETİ BEKLERKEN)

11 Aralık 2006

uyku zamanı..


şu otuz yaş ne farklı bir yaşmış..
insan hayatı otuzu devirince öğrenmeye başlıyormuş sanırım..
sorsanız daha önce de “ben biliyorum hayatı” derdim ama bi boktan haberim yokmuş aslında..

hiç kimseye değer vermemeliymiş insan..
aksine değer vermediğin anlarda sen değerli olurmuşsun..
hiç kimse için üzülmeye değmezmiş..
üzülürsen üzerlermiş..
hiç kimseye güvenmemeliymiş..
çünkü hep en çok güvendiklerin bıçaklarmış sırtından..
onlar sokarmış hep daha derine..
bu hayatı ikiyüzlü insanlar, küçük yalanlarla her şeyi idare edenler kazanıyormuş..
değer verdiğin insanlar yıllar sonra karşında nasıl da küçülebiliyorlarmış..
ve sen o insanlara verdiğin değer yüzünden yıkılabiliyormuşsun..
insanların gözü gerçekten ucuz çıkarları yüzünden hiç bir şeyi görmeyebiliyormuş..
öğrendim…

şimdi..
hayata bi mola verme anı..
taşıyamıyorsan dinlenmeli değil mi…
ben bir süreliğine şu meşhur odamdaki koltuğuma gömülüyorum..
perdelerimi sıkıca örttüm..
ışıklarımı da kapattım..
şimdi uyku zamanı..

(GÖXEL - KIZ GİBİ)

10 Aralık 2006


Cuma akşamı işten yorgun yorgun çıkmışım..
servisten inip altgeçitte dalgın dalgın yürürken genelde bakmadığım bilboardların birinde "festival" diye bir kelime dikkatimi çekiyor..
üst kısmını şapkam yüzünden okuyamıyorum..
hemen başımı kaldırıyorum..
İpek Yolu Film Festivali.. (13-17 Aralık 2006)
inanılmaz bişey buuu..
nihayet Bursa'da ilk defa bi film festivali düzenleniyor ciddi anlamda..
ohh be diyorum içimden..
yüzüme bir gülümseme yayılıyor..
çünkü tam da o gün bir arkadaşla konuşurken tesadüfen konu oraya gelip ben son on yılda kaç kez sinemaya gittiğimi hesaplamıştım da..
durum söyleyemeyeceğim kadar içler acısıydı..
evde istediğin saatte, iyi bi ses sistemiyle, uzanarak dvd izlemenin keyfi bi başka tamam ama sinemanın da tadı çok ayrı sonuçta..
unuttum da biraz ben bu tadı..
evet tam da o gün diyordum ki.. artık sinemaya da gideceğim!! ..
üstüne festival haberi pek bi işime yaradı:)
hemen netten bi araştırma yaptım eve gelince..
evet gidilecek bir sürü güzel, bir sürü de ilginç film buldum ben..
5 gün sürecek bu festival..
haftaiçi gündüz çalıştığım için gidemeyeceğim ama akşamları ikişer filme gidebileceğim..
ayrıca haftasonu da epey güzel bi festival programı hazırlamışlar :)

Evet Bursa da yaşayanlara duyurulur..
ya da Bursa da yaşamasa bile bu film kaçmaz diyenlere de duyrulur..
zira bi çok film ilk kez gösterim şansı bulacak bu festivalde..
Ayrıntılı bilgi için linki tıklayınız..

İPEK YOLU FİLM FESTİVALİ

(MICHAEL PITT & THE TWINS OF EVIL - HEY JOE)

6 Aralık 2006

Lost


Ramazan bayramı süresince istanbulda kardeşimdeydik..
Alkan ağustos ayından beri artık tek başına yaşıyor da..
bu yüzden artık daha bi keyifli kardeşimde kalmak :)
tv izlemeyen dolayısıyla dizi özürlü ablasına bir gece saat 02 sıralarında zorla bir dizinin ilk bölümünü izletti..
abla o gece geç saate aldırmadan 4 bölümü izledi :)
sabah olmasa daha da izleyecekti de..
Hatta ertesi gün baba da olayın içine katılarak dizi izleyenler gurubu oluşturuldu..
İki gün süresince annemin oflamalarına, tehditlerine aldırmaksızın her fırsatta dizi izlendi..
(16 bölüm izlemişiz..)
Kardeşim bu dizinin iki sezonunun da dvd lerini almıştı..
3. sezon şu an devam etmekteymiş zaten..

her İstanbul turumda olduğu gibi son gün kendimi dvdci de buldum :)
ilk aldığım dvd ler bu dizinin 2 sezonluk bölümleriydi..
bu arada sigarayı da bırakmıştım ya, bu yüzden ekstradan harcayacağım parayı tabiî ki ben dvd ciye yatırdım yine :)
altmış küsur dvd alarak zor çıktım..
Ben resmen o dükkânda kendimi kaybediyorum..
Oraya fazla parayla gitmem her zaman bi tehlike benim için :)

Neyse..
Bursaya döndükten kısa bir süre sonra yaşadığım gelişmeler ve bir konser hadisesi sonrasında hayatımın yönünün birden tamamen değişmesi üzerine dizi falan unutuldu tabi diğer her şey gibi..

Yeni hayatım bir ayı, sigarayı bırakmam da iki ayı doldurdu bugünlerde:)
ve ben bugün kendim için en gerekli şeylerden birini daha yaptırmaya başladım..
Diş tedavilerime başladım.. en zoru bugündü.. bu günden sonrası kolay artık.. sanırım en geç bir ay sonra artık hiç diş problemim kalmayacak :)

Geçtiğimiz haftasonu; uzun zaman sonra film izlemek istedi canım..
ve birden dizi aklıma geldi..
önce 17. bölümü açtım..
bisürü şeyi resmen unutmuşum !!!!
bunama başlamış yani kesinlikle bende..
sonra kendimi “normal normal böyle bir dönemde beyninin bazı şeyleri silmesi normal” diyerek avuttum:)
16. bölümü bi daha izleyeyim bari dedim..

Sonra.. içimde son günlerde sıkça beliren bi istek var.. o istek yine kuvvetli bir şekilde hissettirdi kendini..
her şeyi yeni baştan yapma isteği gibi bişey bu..
tam adını koyamıyorum..
ama okuduğum kitapları bir daha okumak, izlediğim filmleri bi daha izlemek istiyorum resmen..
çok tuhaf değil mi??
Ama izlemediğim onca film varken bile sanki sil baştan bi daha hepsini izlemek istiyorum.
Kocaman bi kütüphanem var benim..
orda 300 kadar dvd alfabetik sırayla dizili.. kitaplar ise kategori kategori..
işte sanki birinci dvd den başlayıp sırayla izlemek istiyorum..
daha önce izlemişim izlememişim önemli değil..
her şeyi yeni baştan yapmak..
bi daha yapmak olsa da bazıları..
çok saçma olduğunu bilmeme rağmen bu istek sürekli kendini hissettirmekte son günlerde..

Ve ben de.. dizi konusunda içimdeki bu isteğe yenildim.. :)
diziyi yeniden, sil baştan, en baştan izlemeye başladım haftasonu :)
ilk 4 bölümü izledim..
hatta bikaç güzel diyalogu da not ettim..
dizi hakkındaki görüşlerimi de notlarımı da daha sonra paylaşacağım kısa kısa :)

Bu muhteşem dizi ne mi??
LOST !!
Zaten fotoğrafından bilenler anlamıştı :)
Yazar: J.J. Abrams, Damon Lindelof
Yönetmen: J.J. Abrams
Hikaye: Jeffrey Lieber, J.J. Abrams, Damon Lindelof

Ben dizinin bu kadar ünlü olduğunu, bu kadar izleyeni olduğunu bilmiyorum tabi..
bikaç arkadaşıma sorduğumda “aaa sen daha yeni mi duydun?” sorularıyla karşılaşsam da..
bugün nette yaptığım fotoğraf araması sırasında anladım ki LOST yüzünden resmen yer yerinden oynamış :)
hatta dizinin Türkiye fan sitesi bile olduğunu gördüm !!!!
Şu an izlenmekte olan 3. sezonunun da müthiş olduğunu duydum :)

Dizi bunca ilgiyi hak ediyor mu??
Kesinlikle..
Ve şimdi de dizinin müthiş şarkısıyla veda edelim kelimelere..

(BRIAN MCFADDEN - DEMONS (LOST))