7 Nisan 2010

Zindan Adası

.
Bu yazı Shutter Island filmi hakkında detay bilgi içerir.
Fragman



Dark Tranquillity - Insanity's Crescendo

Dennis Lehane’nin 2003 yılında yayınlanan aynı adlı romanından uyarlanan bu karanlık atmosferli, temposu gittikçe artan ve akıl ile delilik üzerine, öfke üzerine çok şey söyleyen film, Martin Scorsese’ın elinde harika bir kara filme dünüşmüş.

- Tanrı öfkeyi sever. Öfke Ruhumuzda var. Biz böyleyiz. Savaş halindeyiz.
- Peki neden?
- Çünkü Tanrı, onurunu sürdürmek için bize öfke verdi.
- Tanrının bize ahlâki değerler verdiğini sanırdım.
- Ahlâki değer hiç yok aslında. Sadece şu var: Benim öfkem seninkini yenebilir mi?



Hikaye; 1954 yılında, Boston açıklarında etrafı kayalıklarla çevrili bir adada bulunan ve suçlu akıl hastalarının kapatıldığı bir akıl hastanesinde 4 gün içinde geçiyor.
Kendi çocuklarını öldürmüş bir psikopat olan Rachel’ın, kaçmanın imkansız olduğu hücresinden geride hiç iz bırakmayarak ortadan yokolması üzerine, polis şefi Teddy (Leonardo DiCaprio) ile yardımcısı Chuck (Mark Ruffalo) adaya gelir ve olayı soruşturmaya başlarlar.
Evet adada her şey tuhaftır..
Mesela hastane ekibi soruşturmaya yardımcı olmak yerine sürekli tuhaf davranışlarla birlikte bilgileri saklar.
Adada yasa dışı tedavi yöntemleriyle akıl hastaları üzerinde deneyler hatta ameliyatlar yapıldığına dair şüpheler gittikçe kuvvetlenir.
Polisler de tuhaftır, anlam veremezsiniz bazı şeylere.
Ve zaten Zindan Adası tam bir kara filmdir.
İlk yarı epey ağır ilerler, adadaki o karanlık kasveti siz de iliklerinize kadar hissedersiniz..
İkinci yarıda tempo gittikçe artar ve ister önceden tahmin edin ister etmeyin şok edici bir finalle sona erer.

Kliniğin doktorunun da dediği gibi: Akıl sağlığı bir seçim değildir. Üstesinden gelmeyi öylece seçemezsiniz.



Ben filmi fazlasıyla beğendim, kuşkusuz okusaydım kitabını daha çok severdim.
İyileşmesi imkansız derin yaralar üzerine..travmalar üzerine..
kabullenilemeyen trajediler üzerine..
kabullenilmediği için yüzleşilemeyen delirten gerçekler üzerine..
kaldıramayacağı kadar büyük acılar karşısında beynin, hükmettiği vücudu korumak için nasıl oyunlar oynadığına..
gerçeği ancak çarpıtarak kabullenebildiğine..
suçluluk duygusuyla ve şiddet dürtüsüyle nasıl başa çıkabildiğine..
bizi kovalayan geçmişimiz üzerine..
gerçekten de yaşamın kıyısına sürüklenen bir adamın beyninin içindeki türlü oyunlara..
paranoyalara..
bilinçdışı akıl durumlarına..
rüyalara..
halüsinasyonlara..
yaralara..ve en nihayetinde tüm bunların çerçevesinde akıl ve delilik kavramlarına dair çok fazla şey söylüyor film.

Film her şeyden önce çok iyi bir karakter yolculuğu.
Ararken kaybolan bir adamın yolculuğu.



Olması gereken son çare, ilk amaç olur. Ve iyileşmesine en büyük engel, yaptığı şeyle yüzleşmeyi reddetmesi. Ürettiği hikayeler, gerçeği görmesini engeller.

Sonu bilinen bir romandan uyarlanması veya dikkatli bir izleyicinin filmin ilk yarısında sonunu çözmesi, bu filmden alacağınız zevki azaltmıyor bence. Çünkü Scorsese’nin derdi sinema yapmak.

Bu bir oyun.
Tüm bunlar senin için.
Labirentteki bir sıçansın.




Senaryo ilk önce David Fincher ve Brad Pitt’e götürülmüş fakat ikili başka bir proje üzerinde çalıştığından dolayı kabul etmemiş. Tamam Scorsese ve DiCaprio sağlam bir iş çıkarmış; Scorsese bütün bir filmi ustalıkla yönetmiş ve DiCaprio da resmen oyunculuk konusunda döktürmüş bu filmde ama insan ister istemez merak da ediyor ya filmi onlardan izleseydik nasıl olurdu acaba diye..

DiCaprio, kariyeri boyunca hem fiziksel hem de duygusal anlamda en zorlayan filmin Zindan Adası olduğunu söylemiş.
Scorsese ve tüm ekip o döneme ait kara filmleri izlemiş, akıl hastaneleri üzerine de Frederick Wiseman’ın 1967 tarihli belgeseli “Titicut Follies”i rehber edinmişler. Sözkonusu belgesel; Massachusettes Islah Enstitüsü’nde suçlu akıl hastaları üzerinde uygulanan insanlık dışı ve iç parçalayıcı tedavi yöntemlerini, çarpıcı bir şekilde (hastaların çırılçıplak soyulup hücrelerine zincirlenmeleri, zorla yemek yedirilmeleri gibi) anlatan en iyi belgesellerden.


İşin güzelliği de burada. Deliler, bu tür deneyler için en uygun kişilerdir. Çünkü konuşurlar ama kimse onları dinlemez. İnsanlar sana deli olduğunu söyler. Sen aksini iddia ettiğinde de sana katılırlar. Adın bir kez deliye çıktı mı yaptığın her şey bu deliliğin parçası olarak görülür. Geçmişinde önemli bir olay varsa, bir travma geçirdiysen akıl sağlığını bu yüzden kaybettiğini söylerler...

İşlediği suçun yükünü ve kayıplarının, yitirdiklerinin acısını taşıyamayacak olan beyin, geçmişi tamamen yeniden şekillendirmiştir, ve bu yeni senaryoya aşırı bağlıdır. Öyle ki gerçek hatıralarını neredeyse tamamen silmiştir.. Ama filmin bir yerinde aşağıdaki diyalogla aslında silemediğini de açık eder Teddy:- Acı, vücuda nasıl girer dedektif, biliyor musunuz?
- Nereden yaralandığına mı bağlı?
- Hayır, etle alakası yok. Acıyı beyin kontrol eder. Korkuyu, empatiyi, uykuyu, öfkeyi, açlığı, her şeyi beyin kontrol eder. Peki ya beyni kontrol edebilseydin? Yeniden bir insan yaratırdın. Böylece acı hissetmezdi. Ya da sevgiyi, şefkati.. Hatırası olmadığı için sorgulanamayacak bir insan olurdu.
- Hayır, hiçbir zaman bir insanın tüm hatırası silinemez. Hiçbir zaman.


Filmin görüntü atmosferi müthişti.
Özellikle rüya sahneleri ve geçişler, görsellik açısından büyüleyiciydi.
Halüsinasyon ve rüya sahneleriyle bu adada aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı hissini verirken, alttan alta da gerçek hayatta da, bazen gerçeğin görünenden farklı olduğunu anlatıyordu.
Ve hatta tanıdığımızı sandığımız insanların aslında bambaşka kişiler olabileceğini..

TRAVMA kelimesinin Yunancada YARA kelimesinden geldiğini biliyor muydun?
Peki ya RÜYA kelimesinin Almancada karşılığı nedir?
Travma.
Yaralar canavar yaratabilir.
Ve sen yaralısın !!




- Merak ediyorum da...
- Evet?
- Sence hangisi daha kötü olurdu?
Canavar olarak yaşamak mı...
...yoksa iyi bir insan olarak ölmek mi?

16 yorum:

şah dedi ki...

harika bi film, filmle ilgili mükemmel bi derleme olmuş. okudukça tüylerim ürperdi.

banu dedi ki...

herzamanki gibi süper bir film okudum sayende...film hakkında önceden bilgin olunca izlemekte ayrı bi heyecan veriyor..
'Ve hatta tanıdığımızı sandığımız insanların aslında bambaşka kişiler olabileceğini'..
Bu sana ait film hakkındaki düşüncene bayıldım..Ahmet altan nnda kitabında dediği gibi 'HAKKINDA HERŞEYİ BİLİYORUM' demek çok korkuturmuş insanları ve belkide bu yüzden sırlarımızı dağıtırouz aynı kişide toplamıyoruz vede herşeyi herkeze anlatmıyoruz kişilere göre seçiyoruz anlattığımız şeyleri gene bu yüzden insanları hiç bir zaman gerçekten tanıyamıyoruz..

Aaron dedi ki...

senden yorumunu beklediğim bir film... Zindan adasını ya çok beğenirsiniz yada yarısında sıkılır çıkarsınız..

kara kitap dedi ki...

delilik üzerine düşündüğüm bu günlerde çok güzel bir film yorumu olmuş.filmi çok merak ettim.bazen delilik bizi suçlu yapmaz,aklımızı çok kullanmak daha fazla yıpratabilir.bu yıpranmalar sonucunda da çevremize değilse bile kendimize zarar veririz.

dark... dedi ki...

okudum en guzel film yorumularından biriydi...ozellikle senin yorumların ve analizlerin filmin önüne gecmis durumda..

Vladimir dedi ki...

Scorcese'nin en iyi filmlerinden biri değil, çok özenilmiş sahneleri var, özellikle rüya bölümlerindeki bilinçli biçimde yaratılmış tekisizlik hali güzel ama devamlılıktaki bariz sorunlar bu filmin setinde sanki bir takım olaylar olmuş da bu kadar özenilmiş filmde bu kadar özentisiz hatalara yol açılmış dedirtiyor. Leonardo'nun çok ciddi bir şive problemi var, yaratılan karakterin şivesinde devamlılık olmalı ya da şive hiç konmamalı. Bir de bahçe sahneside çok ciddi noksanlıklar var.

Yazını her zamanki gibi beğenerek okudum. Güzel bir film incelemesi olmuş yine.

beenmaya dedi ki...

filmden yaptığın alıntılarla harika film tanıtımları yapıyorsun fakındasındır elbette bunun. hani hiç akılda olmayan bir filmi bile cazip kılıp seyredilesi, merak edilesi hale getiriyorsun...

Hayalet dedi ki...

Bu yılın en iyilerindendi.

oguz... dedi ki...

dün gece izledim filmi.çekimler süper.son dönemde izlediğim soysuzlar çetesi ve zindan adasının çekimlerine bayıldım.filme o kadar kaptırmışım ki kendimi kabullenmek istemedim bir türlü adamın delirdiğini ve hep onun tarafında oldum :)Süper bir film mutlaka izlenmesi gerekir

samet avcı dedi ki...

bloğun çok güzel.
zindan adası açıklaması da çok hoşuma gitti.
iyi bir film analizi olmuş.
umarım bu alanda iyi bir yere gelirsin.
başarılarının devamını dilerim.

Reha dedi ki...

yazını okudum elbette dark tranquillity'i dinleyerek ve hala da dinliyorum..
yazı/müzik, slayt/müzik eşleştirmelerin dört dörtlük, çok beğeniyorum..
hatta bunları sözlerine dikkat etmeden yapmana rağmen şaşırtıcı bir uyum yakalıyorsun..


bu film hakkındaki yazın da diğer yazılarının karakterinde; kolay okunan, merak uyandıran, bilgi veren, genel kültürü arttıran ve düşünmeye sevk eden karakterde.
bu nedenlerden ötürü ellerine sağlık..


yalnız bir-iki detaya inersek:

yazında geçen, filmden alıntı yaptığın ilk dialogta, eğer ki bu, araba kullanan baş gardiyanla olan ise, orada "violence" diyor.. yani şiddet.. öfkenin eyleme dönüşmüş hali. öfkeden bir adım ileride bir durum.. sen "öfke" diye yazmışsın.. eğer başa bir sahnenin dialogu ise bilemiyorum..


şimdi yazacağımın senin yazınla olan ilgisi çok kısıtlı: almanca'da rüya: der traum.. (sen travma yazmışsın ya, ondan değindim bu konuya) filmin orijinalinin ingilizce ve ingilizcede de travma: trauma olduğu düşünülürse fonetik olarak benzeşiyorlar, evet.. ama bu yara = travma = rüya anlamına gelmez bence.. geniş bir vaktimde kelimelerin köklerine inerek gelir mi, gelmez mi bakacağım ve "bence" yi kaldıracağım aradan.. :))

büşra dedi ki...

çok güzel ve etkileyici bir film yorumu tebrikler

Adsız dedi ki...

oldukça karmaşık bi film.hala çözmekte zorlanıyorum ama biriyle izlemenizi tavsiye ederim,filmi anlama ihtimaliniz artsın.

Unknown dedi ki...

benim anlamadığım sonunda

Canavar olarak yaşamak mı...
...yoksa iyi bir insan olarak ölmek mi?
dedi ve yürüyüp gittiler
sonunda deniz feneri gözüktü ve bitti
ne oluyor orda herşey başamı sarıyor
yoksa gitmesine izinmi veriyorlar

gezilecek yerler dedi ki...

Az önce izledim ben de. Büyüleyici bir film.

fettah dedi ki...

Filmi az önce izledim.Etkileyici idi.Bir yerdeki çekim hatası dikkatimi çekti;teddy'in C bloğunda parmaklıklar arkasında konuştuğu adam ön cepheden çekimlerde kafasını kaşırken arka cepheden çekimlerde bunu yapmıyordu.Ayrıca teddy'i delirtmeye çalıştıklarını düşünüyorum Çünkü Dr.john teddy'e ilaç(güya aspirin) verirken "beynin içinin jiletlerle dolu olduğunu düşün"diyor.Yine son sahnede ortağı chuck ona teddy diye sesleniyor.Oysaki teddy olamadığına ikna etme işinde chuck da var idi.