30 Haziran 2006


CEHENNEMİME ÇOK GELDİM
9.

HAYATA DELİL SAYDIM Kİ AŞKMIŞ

Zerre ve ağırlığınca dönen bu dünyada..
Sahte bir peygamberin müridine yarattığı cennet duygusuyla örttüm seni..
Kızılmızı
bir çölün ortasında ellerini yitirmiş birinin, sesini el gibi gökyüzüne kaldırması neyse..
Öyle ellerimi aya kaldırdım..
Ay usturadan küçüktü..
Ve ustura kirli gözyaşlarını akıtmalıydı damarlarımdan..
Olmadı..

Bir ermiş utanmalıydı..
Sevmek zamandan taşıyor diye..
Terk etmeliydi dergahını, tek sözcük bile söylemeden gitmeliydi..
Ve ay ortadan ikiye ayrılmalı, bütün peygamberler kitaplarını geri çekmeliydi..
Hayat yağmurla gelecekse, bütün mevsimler mutlaka orada durmalıydı..
Sen üşümemeliydin..
Ellerim boşlukta kimsesiz şubat olmamalıydı..

Kirin ve öfkenin hiçbir dağda barınmadığını..
Düşlere bulaşmış aşkların hayata eşkıya gibi düştüğünü anlatmalıydım sana!!..
Zamanı su ya atmalıydık..

Bu sevdayı gece bastı ve bir peygamber istifa etti..
Cennet boş kaldı..
Cehennemdi bana kalan..
Çölde taş yağmuru..

Kibrimi ve bana bahşedilmiş tüm sonsuz nimetleri elimin tersiyle bir kenara iterek..
Bütün yaz boyunca sana gelmek için su satmalıydım sokaklarda..
Bir baharı önce solucanların yeraltında anladığını anlatmalıydım..
Şehvet ve ceninin; -küllüğüne düşmüş kentler gibi- kir koktuğunu fısıldamalıydım sana..
Burnumu tutarak ayrılıklardan geçmiş bir hayvan katili olarak ancak ağlayabilirim hayata..
Zaman geçiyor..
Bir çocuk bir masada doğmadan ölüyor..

Cehennemime çok geldim..
-Fadıl Öztürk-
(TIAMAT - SUMER BY NIGHT)

28 Haziran 2006

8. camdan candık..


CEHENNEMİME ÇOK GELDİM
8.

CAMDAN CANDIK


Avucumuzda iklimler taşıdık..
Yaz bir sesti..
Kalbimde kocaman bir haziran zamandan geliyorduk..
Ve gidecek zamanımız yok gibi durmadan duman susuyorduk..

Biz susup duman oluyorduk..
Şarap içiyor ve şehvetin kasıklarında yoksulluğumuza oynuyorduk..
Üşüyorduk yazın sıcağında..

Buz kesilirdim..
Yüzünü döndüğünde otobüsüm hareket etmezdi..
Biletsiz yolcu gibi şaşkın kalırdım terminalde..
İçimdeki çocuklar şehrin sokaklarına firar ederdi..
Eksik çocuk olarak dönerdim içime..

Kalbimiz saksısız çiçek..
Ayın hüznünü taşıyordu asfaltlara..
Aklını yitirmiş bir çiçek kızılıydık rüzgarlarla..

Cam sana çok yakındı..
Ben canımdan çıkmaya..


-Fadıl Öztürk-
(ENIGMA - AGE OF LONELINESS)

24 Haziran 2006

7. canımdan uzak..


CEHENNEMİME ÇOK GELDİM
7.

CANIMDAN UZAK

vişne reçelinin ışıltısı, sarı bir evin duvarına vuruyor ve bana yansıyordu..
içine çökmüş insanların arasından bir tehlikeyi savuşturmak ister gibi yüzüne bakıyordum..
bir delinin mermileriyle yaralanmış süvariler yalan söylemezdi..

cam sana yakındı..
ben canımdan uzak..

-Fadıl Öztürk-
(LULLABY FOR KATHARİNE)

19 Haziran 2006

6. saatim yoktu..


CEHENNEMİME ÇOK GELDİM
6.


SAATİM YOKTU

Gölgelerden okuyorduk zamanı..
İkimiz, limanını yitirmiş bir yelkenli gibi kalmıştık..
Ellerin kıyısına çekildiğinde şehir azap ve katran oluyor, ışıklar sönüyordu parmaklarımda..
Cezasını bilen iki suçlu gibi kaçak ve balıklarını arayan denizler gibi derin bakıyorduk birbirimize..

Uzun yolculuklardan gelmiştim..
Yine uzun yolculuklara çıkmalıydım ama..
Bu rüzgar bu yelkenliyi götürür dedim..
Çıkmalıydık seninle lal taşlardan süzülen ışık ve büyünün yolculuğuna..
Zaten her ayrılık otogarda gongunu unutmuş bir saatin suskunluğuydu..
Sen giderdin, bana tayların ayaklarında dağılan düzlüklerden bir hüzün kalırdı..
Senin batında, batılı bir yüzle, kendime doğulu kalıyordum..

Yeryüzünde sular geldiği yere çekilip gittiğinde..
Öfkenin ve kılıcın kandan utandığı o gün..
Yani kemanın çalınacağı zaman..
Tanrımı bekler gibi seni bekleyeceğim dedim..
Duymadın.. yada bu sözcük kül tablasının tam yanında duruyordu, görmedin..

Yordun..
Görüntüsünü yitirdi cam..
Ayna düştü boşluğa..
Ben kollarımı gözlerinde yitirdim..
Lal bir taştan yansıyan ışık ve ses yayıldı içimdeki sokağa..
şehri gece örttü..

Sustum, ayrılıklara kaldım..
-Fadıl Öztürk-
(GORAN BREGOVIC - AN INNIS AIGH)

15 Haziran 2006


CEHENNEMİME ÇOK GELDİM
5.

DURMADAN ÖLEN ZAMANDAN GEÇİYORDUK

Geldiğin yere yabancı, doğduğun zamana küskün..
her sayfada, sessiz kelimeler içindeki karanlığa düşüyordu..

Ellerin kopuyordu, boşlukta diğer yüzünü arıyordun..
Gözlerin uzaklarda rehin kalıyordu..
Gövdesiz sevişmeydin sen..
Sesin yabancı uçurumlara ağıt..
Gülüşün bir dala takılıp beşinci mevsim oluyordu…

Dokunmak: saydam,
Görmek: asılı bir fotoğraf,
Duymak: seslerin eridiği düzlük,
Sevgili: taştan bir iskeleti kaplayan et, yağ, ter ve ruh, yani günah ve sevapların yüklendiği bir faniydi senin için..

Yaşamak senin için tozlu bir gezegen yokuşuydu..
Anlasaydın ayak izlerimizde zulmü taşıdığımızı.. orada ölürdün..
Hayatı anladığın yerde bilirim, ölürdün..
Kanın bir kadifede oynayan misketler gibi dağılırdı..
Acılarından arınan bembeyaz bir ölüm olurdun..

Şehirleri ve insanları bir defterin karelerine yazıyordun..
Enlemine küskün, boylamını kırmış bir aşkı okuyordun..

Öptüm, dört kitaptan evvel isimsiz parmağından..
Kuş olup uçtu gölgesine oturmuş bir ağaç..
Gurbet bir kanada çok gelir diye dallarında kuşlar sönmüştü..
Anladım seni.. ve lanetlendim beşinci kitapta..

Beni gördüğünde çarmıha gerilmiş bir faniydim..
Dirildim..

-Fadıl Öztürk-
(Orphaned Land - The Calm Before The Flood)

14 Haziran 2006


CEHENNEMİME ÇOK GELDİM
4.

ELLERİNDE ÖKSÜZ KALIYORDU YÜZÜM


Törensiz gömülen bir kayıp oluyordum kollarında..
Patlamış bütün mayınların suçlusu..
Yağmurlara zanlı kalıyordum..
Dumanlar içinde kendimi sana taşıyordum..
Yetiştikçe ben, yetişemedikçe sen kuyu ya kan gibi düşüyordun..
Şarkılar uzaklara, sevdamız dağa büyüyordu..

Karalarımı bağlayıp zılgıtlarımla gitmeli miydim??
Sabrım tespih tanelerinde söndü..
İhtiyar bir öykücünün ezberinde aradım seni..
Bir varmış bir yokmuş a düştüm..
Ömrüm sanki barbarlardan kalan bir masal..
Ömrüm, gidersem kesilmiş suydu..

Ömrüm geceden kısa olsun istedim..
Olmadı..

Cam sana çok yakındı..
Bana kırık bulutlar kaldı..


-Fadıl Öztürk-
(RAMMSTEIN - EIN LIED)

12 Haziran 2006


CEHENNEMİME ÇOK GELDİM
3.

BİZ BİRBİRİMİZE CAMDIK

Üşüyordun ve parmaklarından akan ırmaklar yolunu şaşırıyordu..
Ağaç yapraktan, yaprak rüzgardan, rüzgar değdiği yerden yara alıyordu..
Akşamüstü; yüzünde donan zaman oluyordu..
Mevsimleri yazan ustura ölümüme bilenmeye gitmişti..

Üşüsek rüzgâr kirlenecekti..
Ayrılsak rüzgâra düşecektik..
Bir sütlü kahve, ince belli bardaktan çay dedik..
Zaman; yitik bir durakta son yolcu..
Issız bir otogarda bilet kesiyorduk zamana..
Sigaralar küle… kül gözlerimizde hayata küsüyordu..

Yanakların bir suçlunun son mermisi..
Ellerim sana vurulmuş bir çığlık yaralısı..
Adın dipsiz bir kuyuya düştü..
Gitsen ben kalacaktım..
Kalsam sen gidecektin..
Rüzgârlar yağmuru üstüme sürüyordu..
Yağmurkuşu oluyordum camlarda..
Kırılacak kadar gurbet..

Ben sana, sen cama çok yakındın..
Bir sigara daha yıktım..


-Fadıl Öztürk-
(THERION - LEMURIA)

6 Haziran 2006


CEHENNEMİME ÇOK GELDİM
2.

BİZ BİRBİRİMİZE YOLCUYDUK

İçindeki karanlıkta sigaram sönüyordu..
Sence bir dehlizin dibine kadar gitmekti aşk..
Dehlizlerin, ortaçağdan kalma keşişlerin tanrı uğultusuydu..
Uğultuları ıslıkla geçtik..
Boynumu ipine asmıştım, saçlarına savrulan hayatımı rüzgarla..
Konuşmasak gözlerimiz yıkar sandık..
Yıkarız sandık bütün aşkların hareket saatini..
Uzakların önemi yok, gelirim
Üşümesin bir kuş, en fazla ölürüm, dedim..
Olmadı…


Durmadan geceydi, bilet kesmiştim istanbul’a..
Ay tuttu yüzümü, gözlerim söndü..
En fazla unutulurum..
Uzaklar çok utansın dedim ve bir mevzi düştü..
Kazılmış siper, tüfeğine yaslanmış bir ölü, boş kovanlar..
Ve elinden düşmüş uzak kentlere yolculuk saati..
Ölüleri ancak bu saatler örter..
Ay tuttu yüzümü, üstüme istanbul’u örtün..
Sınıra vurdum, bedenimde bir damla kan yok, yok!..

Cam sana çok yakındı..
Ömrümü cam kırıkları üstüne yazdım..


-Fadıl Öztürk-
(Nusrat Fateh Ali Khan - Sanson Ki Mala Peh Simroon Bhajan)

4 Haziran 2006


CEHENNEMİME ÇOK GELDİM
1.

BİZ BİRBİRİMİZE ZANLIYDIK

Aşklar kendini öldüren öykülerde çoğalıyorlardı..
Her usturanın ayrılık için kınından çıktığını kimbilirdi?...
Sol yanım eski, sağ yanım geceden kısa olsun istedim, istedim…
Olmadı…

Cam sana yakındı.
Dağıldık…


-Fadıl Öztürk-
(HAGGARD - HERR MANNELIG)

2 Haziran 2006

valiz açılır..


öğrendim ki kelimeler asla yokolmuyormuş..
geri gelmek üzere gidiyorlarmış sadece bir zaman..
bir zaman sorgulamıştım bu konuyu..
(giderse kelimeler.. şubat 2006)
geri gelmemek üzere giderse kelimeler diye telaşa kapılmıştım..
boşunaymış telaşım..
sadece saklanıyorlarmış bazen..
saklambaç oynayan kelimeler..
valiz açılır kelimeler dökülür..

haziran ayını sadece bir şiire ayırıyorum..
bu uzun bir şiir..
uzun soluklu bir şiir..
9 parçadan oluşuyor..
cehennemime çok geldim..

tabiki ilk yayınladığım parça altta kalacağından; şiirin bütünü tamamlandığında, sayfayı aşağıdaki parçadan yukarıya doğru çıkarak okumak gerekecek..
bu da böyle olsun ne yapalım :)

(KE - STRANGE WORLD)