31 Aralık 2011

7.odanın 2011 Enleri



Vitas - Katyusha


En Kitap: Sen Dünyaya Gelmeden ! Bu kitabı okuyacaklar için bir uyarıda bulunmam gerekli bu noktada.. Sen Dünyaya Gelmeden’i okuduktan sonra hiçbir kitaptan zevk alamıyorsunuz. Okuduğunuz her kitap biraz yavan biraz eksik geliyor.. Ben hala her gün Aska, Diego, Gemma ve Goykoyu en az bir kez düşünüyorum. Sanki onlar benimle hep yaşıyorlar.. Hala kitabı elime alır almaz hüzünle birkaç damla yaş süzülüveriyor gözlerimden.. Evet gerçekten Onlar hep benimle..


En Yazar: Elbette tartışmasız Margaret Mazzantini..


En Film: Bu yılın filmlerinden: Blue Valentine ! Eski filmlerden ama benim bu yıl izlediğim: The Dark Knight !


En Dizi: Spartacus !


En Şarkı: Hayatımın akışını değiştirmesi sebebiyle Noir Desire’dan L’Appartement, beni derinden etkilemesi sebebiyle Custard’dan Send Me An Angel.


En Fotoğraf: Bu yıl öyle çok gezdim ve aslında bu yüzden öyle çok fotoğraf çektim ki, ama çoğunu düzenleme fırsatım olmadı ne yazık ki.. Bu yüzden 2011 yılının fotoğrafı olarak vizörün arkasında değil önünde olduğum çok sevdiğim bir fotoğrafı seçiyorum.. Bu vesileyle de bizim bu ilk fotoğrafımızı çeken Alper Beye teşekkürlerimi sunuyorum :)


Evet.. 2 yılda bir yaptığım 'En serisi'nin bazı kategorilerini bu yıl, çok farklı bir yıl yaşamam sebebiyle biraz değiştiriyorum.. bazılarını kaldırıp yerine farklı kategoriler belirliyorum :)

Mesela En İçecek ve En Yiyecek kategorileri pek anlamlı değil bu yıl.. Çünkü Reha sayesinde Borsh çorbasından Orcike, Suşiden Simetanaya kadar öyle çok ve öyle farklı tatlarla tanıştım ki hem yiyecek hem de içecek olarak, aralarından en seçemiyorum.. 35 yıllık ömrümde en iştahlı olduğum yıldı diyebilirim ama 2011 için.. Çünkü O öyle iştahlı ve öyle güzel yemek yiyiyor ki, onu izlerken tok bile olsanız yemek yiyesiniz geliyor :) Üstelik de masadaki çeşitlerin zenginliğine fazlasıyla önem gösteriyor, gezdiğimiz yerlerdeki değişik tatları araştırmayı, öğrenmeyi ve denemeyi seviyor.. hal böyle olunca da ondaki yemek sevgisi ve iştahı bana da geçiyor :)


En Kokular: Hala kadında Addict ve erkekte 212


En Kötü Olay: Hayatımın 10 yılına damgasını vuran iş hayatımın bitişi: Dürüstlüğün Bedeli.


En Güzel Olay: 16 yıl sonra “Sevgilim” var. Evet 2011’in mart ayında “Hürriyet Mahallesi” sayesinde hayatıma giren, mayısın sonunda da elimi tutan zeki, akıllı, yakışıklı, heybetli, eğlenceli, daima bilgiye aç, meraklı, başarılı, dayanıklı, özü sözü bir, dürüst, düzenli, titiz, sert, bencil, detaycı, kişiliği oturmuş, güçlü, kısacası hani “adam gibi adam” bir Sevgilim var. O zor biri işin doğrusu, bir ilişkide daima ama ne olursa olsun daima baskın olacak taraf. Bu yüzden ilişkimiz özellikle benim açımdan zaman zaman epey zor ve hırpalayıcı olabiliyor. Baştan bu ilişkinin sonu olmayacağı, bir gün biteceği söylenmiş.. Benden beklenmeyecek ölçüde özverili olduğumu söylersem yalan olmaz. Gerçi ben de “bir ilişki”nin nasıl bir şey olduğunu, nasıl yürütüldüğünü bilmiyordum Reha'dan önce.. Şimdi Onunla birlikte öğreniyorum pek çok şeyi.. Bir ilişki yürütmenin dışında da Ondan öyle çok şey öğreniyorum ki.. Aslında uçları da ağır olan bir ilişki bu. Bazen kertenkele kanı tutuyor ve beni öyle zorluyor ki kaçıp gidesim geliyor. Ama bu zor anların dışında kalan her zaman Ona hayranım ben. Hayattaki duruşundan birikimlerine, dürüstlüğünden neşesine kadar her şeyine hayranım. Ve hep şükrediyorum Onun gibi düzgün birini tanıma fırsatım olduğu için, hayatıma girdiği için.. Elele pek çok yer gezdik, sarılıp pek çok konser izledik, bir sürü film izledik, bir sürü şarkı dinledik, bir sürü etkinliğe katıldık, arkadaşlarla buluşup gülüp sohbet ettik, alışverişler yaptık, kahvaltılar, sofralar hazırladık, taşındık, çok fotoğraf çektik, çok konuştuk, çok güldük, çok eğlendik biz 2011 de.. Ailem de çok sevdi Onu, her şeyden önemlisi benim tatlı Fıstıkım da çok sevdi. Biraraya geldiklerinde ikisi birlik olup bana cephe oluşturuyorlar hatta, benimle dalga geçiyorlar :) Onun ailesi de beni sevdi, hele anneannesi :)) O bana birsürü lakap taktı, her arkadaşı beni farklı bir lakabımla benimsedi, kimse adımı söylemiyor.. ben ise ona sadece bir tane lakap buldum, tek cümlelerimin nam-ı diğer Buke’si O!:)
ama en nihayetinde o bana “iyi yürekli güzel suratım” diyor ben ona “heybetlim” diyorum, geçinip gidiyoruz işte düşe kalka, düzeni kendiliğinden hiç zorlamadan oluşmuş ilişkimizde..

En Mutlu Olduğum Ay: Eylül
En Mutsuz Olduğum Ay: Kasım
En Zor Geçen Ay: Mart

Gezdiğim Yerler: İstanbul’un pek çok yeri, Ağva, Kuşadası, Moskova, Erdek, Ocaklar Koyu, Turanlar Koyu, Şile, Elazığ.


Gittiğim Konserler: Maroon 5.., Şebnem Ferah.., Haggard.., In Flames, Alice Cooper, Slipknot, Iron Maiden, Bon Jovi, WhiteSnake, Judas Priest, Twisted Sister..


2011 En Cümlesi: Başkalarına kendimizden söz etmek gayet doğaldır; başkalarının kendileri hakkında söylediği şeyleri, onların kast ettiği biçimde anlamaksa bir kültür meselesidir.
-Johann Wolfgang von Goethe-


Yazıma, tanışma nedenimiz olan Hürriyet Mahallesinin tabelasının önüne gidip çekildiğimiz fotoğrafı seçtim..
14 yılını Rusya, Kazakistan ve Ukrayna’da geçirdiği için Onda bambaşka bir yeri var Rus kültürünün, şarkılarının, filmlerinin.. Hemen herkesin bildiği ünlü Katyusha’yı Onun sayesinde öğrendiğim pek çok güzel Rus solistinden biri olan Vitas’ın şahane yorumuyla koyuyorum, bakalım beğenecek misiniz :)

Evet sizin 2011 enleriniz neler?
En kitabınızdan başlayın bakalım dökülmeye..
Hiç bilmediğim güzel kitaplar öğrenirim belki de sayenizde..

Hepinize mutlu ve umutlu bir yıl diliyorum..

23 Aralık 2011



Splin - Liniya Zhizni


Orijinal Adı: Transsiberian
Yönetmen: Brad Anderson
Yıl: 2008
Başlangıç sahnesi: Uyuşturucu ağının alt kademe adamlarından birinin Vladivostok’ta öldürülmüş bir halde bulunması ve ortadan kaybolan mallar ile yüklü bir paranın bıraktığı sorular..
Hikâye: Pekin-Moskova hattındaki Sibirya Ekspresinde yolculuk eden Jessie-Roy çiftinin, kompartıman arkadaşları Carlos-Abby çifti yüzünden içine düştükleri uyuşturucu ağı ile başlayan psikolojik gerilim.
Yer : Rusya
Karakterler:
Grinko (Ben Kingsley) : Rusyada narkotik büroda görev yapan bir dedektif.
Jessie (Emily Mortimer) - Roy (Woody Harrelson) çifti: Evliliklerinde sorunları olan ama birbirini seven Amerikalı çift. Jessie evlenince uslanmış kötü kız, Roy ise temiz kalpli saf koca.
Carlos (Eduardo Noriega) - Abby (Kate Mara) çifti: Çin’de öğretmen olduklarını söyleyen, sürekli yolculuk eden genç sevgililer.



Kiliselerinin gerçekleştirdiği “kardeş şehir” organizasyonu ile Shanghai’daki çocuklara yardım etmek amacıyla bulunan Jessie ve Roy çifti artık görevlerini tamamlamış ve Amerika’ya evlerine döneceklerdir. Çok pahalı olan uçak yolculuğu yerine 6 gün süren tren yolculuğu ile dönmeye karar verirler. Lokomotiflere özel bir ilgisi bulunan Roy için cennete düşmek gibi bir şey olacaktır bu yolculuk. Ve böylece “Sibirya Ekspresi” adı verilen tur ile Pekinden Moskova’ya gitmek üzere kompartımanlarına yerleşirler. Yine daha ucuz olması sebebiyle iki değil dört kişilik kompartımanlardan seçmişlerdir. Ve bir istasyon sonra birlikte kalacakları kompartıman arkadaşları belli olur. Carlos ve Abby çifti bizim Roy ve Jessie’nin aksine çok fazla yolculuk yapan, Japonya’da öğretmenlik yapan genç sevgililerdir. Abby çok sessiz ve huzursuz, Carlos ise neşeli ve kışkırtıcıdır. Jessie ile Carlos arasından daha ilk dakikadan itibaren huzursuz edici bir gerginlik başlar. Jessie evlenene kadar tam anlamıyla bir “kötü kız” iken evlenmesiyle birlikte uslanmıştır. Carlos da sanki Jessie’nin eski kötü kız halini sürekli uyandırmak ister gibi bir havayla kışkırtmaktadır.


BağlantıÇin-Rusya sınırında Zabaikalsk istasyonunda lokomotif ve vagonlar değiştirilir. Çünkü Çindeki tren yollarının ray genişliği ile Rusya’daki tren yollarının ray genişliği birbirinden farklıdır. Çinliler, Rusların saldırma ihtimaline karşı rayları dar döşemişler. Rus ölçüsü 1.70 civarındadır ve Çin ölçüsünden 7 cm daha geniştir. Bu yüzden sınırlarda sürekli değişimler gerekmektedir.

Yazının devamı Transsiberian hakkında detay bilgi içerir.



Irkutsk istasyonuna kadar havadaki tekinsiz gerginlik devam etse de yolculuk sorunsuz devam eder. Carlos’un Jessie’ye bir çanta dolusu matruşka göstermesi dışında olağandışı hiçbir şey olmaz. Fakat Irkutsk’taki molada eski lokomotifleri görüp kendinden geçen ve onları incelemeye dalan Roy treni kaçırır. Bu yüzden bir sonraki istasyon olan Ulyanovsk’ta inip Royu beklemeye karar veren Jessie’yi yalnız bırakmamak için Carlos ve Abby de ona eşlik ederler. Hemen istasyonun yanındaki bir otele yerleşirler. Bu noktadan itibaren biz seyirciler de artık her an bir şeyler olacağının tedirginliğini sağlam şekilde hissetmeye başlarız. İşte artık psikolojik gerilim başlamıştır. Ve Royu bekleyen üç kişinin bir gün içerisinde bütün hayatları değişir. Tek başına kaçmayı planlayan Abby, bir anda Carlosu öldüren Jessie ile kaos biranda filmi ele geçirir. Roy ise hiçbir şeyden habersiz bir sonraki trenle neşeli neşeli gelir. Jessie hiçbir şeyi kimseye söylemeden saklayarak olaylardan kurtulacağını sanır. Ama çantasında uyuşturucu dolu matruşkaların varlığı bizim Amerikalı çifti bir anda uyuşturucu ağının içine sokar!

Narkotikten dedektif Elia Grinko ve meslektaşı Kolzak Yushenkov’un da olaya dahil olmasıyla kimin av kimin avcı olduğunun sürekli birbirine karıştığı bir gerilim ile ilerler filmimiz..
Ve filmin sonunda da bütün düğüm bütün soru işaretleri çözülür.




Yönetmen Brad Anderson’u kuşkusuz hepimiz Makinist filminden tanırız. Makinist filminden sonra kendisine Hollywoodun bütün kapıları ardına kadar açılmışken Anderson bağımsız kalmaya devam etmiş nadir yönetmenlerden biridir. Litvanya’da gerçekleştirdiği çekimlerin tamamlanması bu yüzden 3 yıl sürmüş olsa da, bağımsız kalmanın ödülü olarak filmine istediği gibi Dostoyevski ruhunu yerleştirebilmiştir. Eğer bu film Hollywood stüdyolarında çekilmiş olsaydı kuşkusuz Hitchcock gerilimine sıcak bakılsa da Dostoyevski ruhu asla kullanılamazdı. Çünkü Hollywood, filmin aksiyonuna ve temposuna bakacaktı. İçerisine psikolojik temaların yerleştirilmesi adına temponun düşürülmesine engel olacaktı. Oysaki Anderson bu konuda öyle başarılı ki.. Bir psikolojik gerilimde olması gereken her şey yerli yerinde.

Karlarla kaplı bir ortam, rayların üzerinde klostrofobik bir ortam, yabancı yer gibi Hitchcockun en belirgin gerilim unsurlarını başarıyla kullanıyor. Mekan kullanımı gerçekten de öyle başarılı ki filmin büyük bölümü kapalı mekanlarda hatta en klostrofobik anları genellikle daracık tren kompartımanlarında, koridorlarında, tuvaletlerinde geçiyor.
Uslanmış kötü kızın her an hortlayacağı beklentisi, zaman zaman saflığıyla tehlikeli hale gelen Roy karakteri ile birlikte psikolojik gerilimi tetiklerken, yönetmenin karakterlerin karşılaşacağı tehlikeleri seyirciye önceden vermesi, yani bizi de tehlikeli sırlara ortak etmesi içimizdeki tekin huzursuzluğu daima besliyor.
Ve tüm bunlara geçmişin bir tehdit unsuru olarak geri dönmesi , üstü örtülü arzuların su üstüne çıkması, vicdan azabı, tehlikenin dışarıdan gelip özünde saf ve temiz olan insanın hayatını karıştırması gibi klasik Dostoyevski temalarının yedirilmesi sayesinde ortaya bence çok başarılı bir film çıkıyor. Özellikle Jessie’nin Abby’ye gidip paraların yerini söylemesi vicdan azabının doruk yaptığı noktadır. Abby’nin hak etmediği halde çok fazla acı çektiğini ve bedel ödediğini düşünen Jessie, Carlos’u öldürmüş olmasının da verdiği vicdan azabıyla bu itirafı yaparak kefaretini ödemiştir.

Her zaman trende geçen bir öyküyü çekmek istediğini belirten Anderson, bu filmi için 20 yıl önce Bowdoin Üniveristesi’nde antropoloji ve Rus dili eğitimi aldıktan sonra yaptığı bir tren yolculuğundan ilham almış.



Gelelim filmden aldığım sağlam repliklere..

“Amerika hakkında bilgi edinmek istersen kitap alırsın. Rusya hakkında bilgi edinmek istersen kürek alman lazım. Çoğu bu topraklara gömülmüş. Bilim adamları, papazlar, şairler.. Tanrı yok, Sibirya’da yok!”

“Korku insana saçma sapan şeyler yaptırabilir. Rusya’da bunu çok iyi biliriz.”

“Hayat bir yolculuktur. Varış noktası değil.”

“Bütün şeytanlarım ölürse, meleklerim de ölür.” –Tennessee Williams-

Ve S.S.C.B. ile Rusya arasındaki farkı tokat gibi bir cümleyle özetleyen replik:
“Sovyetler Birliği karanlık ve kötü bir imparatorluktu. Ama biz o zamanlar karanlıkta yaşıyorduk, oysa şimdi Rusya’da ışıkta ölüyoruz. Şu anda Rusya’da 2 tür insan grubu yaşıyor. Bir grup özel jetleriyle gidiyor, diğer grup tabutlarıyla gidiyor.”

Ve benim en sevdiğim replik:
“Yalanlarla ilerleyip bir yerlere gidebilirsiniz. Ama asla geri dönemezsiniz!”

Fragman: