30 Ekim 2007

içime sinmiyor..


İnceden bir sızı sarıyor gönlümü
İsmini söylemeye dilim varmıyor..
Sen olmayınca akşamlar içime sinmiyor..
Olmuş olacak ne varsa umurumda değil..
Ölüm bile yokluğundan daha ağır gelmiyor..
Sen olmayınca yaşamak içime sinmiyor..

Sana ait ne varsa yakıp yıksaydım keşke..
Anıların kelepçesini söküp atsaydım keşke..
Ne çare gücüm yetmiyor..
Bu dört duvar bu sessizlik her gün biraz daha uzun..
Kapımda bekleyen umut dolu bahar bile..
Sensiz içime sinmiyor..

Sana ait ne varsa yakıp yıksaydım keşke..
Anıların kelepçesini söküp atsaydım keşke..
Ne çare gücüm yetmiyor..
Camlarda ağlayan nazlı yağmur seni sorar gibi..
Bu öyle bir hasret ki yüreğime sığmıyor..
Sen olmayınca yaşamak içime sinmiyor..
İçime sinmiyor..

İçime Sinmiyor..

(LEMAN SAM - İÇİME SİNMİYOR)

21 Ekim 2007

güçlü bir yürek..


Cuma sabahı, sabahın köründe anlamsız bir ev kazası yaptığımdan ve bu sebeple fazla ayakta duramadığımdan dolayı, uzun zaman sonra koca bir haftasonunu evde kapı dışarı çıkmadan geçirdim.. bugün referanduma katılmak için 10 dakikalığına okula gitmek dışında tabii.. -hoş ne işe yaradıysa oyum.. yerlerde sürünüyordu en son baktığımda Hayır diyenler..-

Yine de ne çabuk geçti zaman.. evimi seviyorum.. evimde olmayı da..
Dün gece uzun zaman sonra film keyfi de yaptım kendime..

30 kasım da gösterime girecek ülkemizde..
a mighty heart..
gerçek bir olayı konu alan film, film tadında bir belgesel gibiydi bence..
hiçbir abartısı olmayan, duygu sömürüsüne yer vermeyen, hatta zaman zaman biraz fazla soğuk ve hatta filmden Angelina Jolie yi çıkartırsak gerçekten tam bir belgesel olabilecek nitelikteydi.. -gerçi kıvırcık saçları küçük kara gözleriyle pek alıştığımız Angelina ya benzemese de :)- bu arada ben Angelina nın oyunculuğunu ilk kez izliyorum.. ve bence çok başarılıydı.. özellikle kocasının ölüm haberini aldıktan sonraki bölümde gösterdiği performans.. etkilenmeyecek bir izleyici olmayacaktır..

Film gazeteci Daniel Pearl’ün Pakistan’da kaçırılıp öldürülüşünü anlatıyor. Kendisi gibi gazeteci olan ve o sırada 5 aylık hamile olan eşi Mariane in gözünden..
Mariane yaşadıklarını yazıp kitap haline getirmiş ve oğluna adamış kitabı da..
kitabın senaryolaştırılmasıyla da bu film ortaya çıkmış..
kitabını okumadığım için Koku daki gibi bir eleştiri yapamayacağım bu konuda :)
Hiçbir abartı öğesi ve özellikle eklenmiş tempo yükseltici sahne olmamasına rağmen film izleyiciyi asla koparmıyor kendinden..
çok fazla gerçekçi her şey..
kadının mantıklı ve soğukkanlı kalışı 1 aylık o süreç içerisinde takdire değer doğrusu.. gerek 5 aylık hamile oluşunu, gerek hala aşık olduğu kocasının teröristlerce kaçırılışı gerekse tüm bu yaşananların Pakistan gibi bir ülkede oluşu karşısında pek de kolay değil hani insanın soğukkanlı olabilmesi..

Yönetmen Michael Winterbottom un da izlediğim ilk filmi bu..
böylesine sömürüye açık bir konuyu, hiç sömürü yapmadan böylesine gerçekçi anlatımını çok sevdim..
diğer filmleri de alınıp izlenebilir..
kuşkusuz filmin olayların geçtiği ülkede yani Pakistanda çekilmiş olmasının da etkisi büyük..

Bu sabah kahvaltıda televizyondan duyduğum ilk haberle de sanki dün gece izlediğim film bitmemiş gibi bir hisle tüm günü neredeyse kayda değer hiç bir şey yapmadan geçirdim..
Terör her yerde aynı..

terör her yerde yıkıyor..
terör her yerde acı bırakıyor ardında..
Ne söylenebilir ki bunca ölümün ardından..

bir sürü yürek yanıyor..
biz ne diyebiliriz ki lanet okumak dışında..
ne..
ölümün ardından anlamlı hiçbir söz yok..
hiçbir söz…

(HARRY GREGSON-WILLIAMS - OPERATION DINNER OUT)

16 Ekim 2007


Uzun zaman olmuş ebelenmeyeli.. biri bugün adımı telaffuz etmiş ve hatta en sevdiğim konulardan biri hakkında ebelenmişim :)
Sevgili Yengeç ebelemiş beni..

mim konumuz da şudur: en yakınımızdaki kitabın 187. sayfasındaki ilk cümle !!
ne güzel bi mim değil mi :)
Sabah öğrendim ebelendiğimi ama işyerindeki sıkıcı olup ve hatta okunmayan iş kitaplarından bi cümle yazmak yerine, şu an okuduğum kitap evimde hemen sehpada (kapıya en yakın mesafe) olduğu için geceyi buldu tabi evde pc başına oturup yazmak.. ama itiraf etmeliyim işten eve gelir gelmez 187. sayfaya bakmıştım..


Öncelikle kitaptan bahsetmeli biraz değil mi..

okuduğum kitabın adı: Bir Cinayetin Psikanalizi..
bir Sigmund Freud Romanı.. yazarı: Jed Rubenfeld..
Bilenler bilir.. yeniden meslek seçip okuma şansım olsaydı hiç düşünmeden bir cinayet dedektifi olurdum.. delillerden katil profili çıkarmak.. müthiş bişey bence.. daha önce şu yazımda da bahsettiğim gibi en sevdiğim program da “crime & investigation” dı zaten..


Bayramda aile boyu istanbuldaydık..
Sevgili Tuzluk un bahsettiği gibi tüm zamanımı tramway keyfi yaparak geçirmedim tabiî ki :)
bir gün
küçük hanımı gezdirmek, bir gün aile boyu gezmek, dvd ve kitap alışverişi yapmak, geceleri bikaç arkadaşla görüşebilmek ve daimi mekan tripte kardeşimin önderliğinde müzik ziyafeti çekmek dışında kalan tüm zamanımı kardeşimin evinde kitaplarıyla ve filmleriyle sarhoş halde geçirdim..
hep böyle olur zaten.. insan okunacak bunca kitap dergi ve izlenecek film arasında ne yapabilir ki..
arasıra maymun iştahlı davranıp biçok kitaba aynı anda saldırsam da..
bu kez.. kitabı görür görmez hiç tereddüt etmeden elime alıp işte benim kitabım yahu dedim ve başladım..
yanılmamışım :)
Hep sonraya ertelesem de okuduğum kitaplardan detaylı bahsetmeyi..
–ne yapabilirim, okuduğum kitapla ilgili bi yazı yazana kadar başka bi kitaba başlamış oluyorum ve erteliyorum da erteliyorum- bu kez bahsetmem çok da doğru olmaz, zira daha başlarında sayılırım kitabın..

Lafı böööle dolandırdıktan sonra ebelenme olayına geri dönerek şahane kitabımızın 187. sayfasındaki ilk cümlemizi yazıyorum :)
“Işık çok parlaktı ve başına yastık kapasa bile dışarıdan gelen sesler çok yüksekti.”
Bu cümleyi okur okumaz kafamda harika bir fotoğraf karesi belirse de, istediğim fotoğraf karesini bulamadım ve çekmeye karar verdim :)
model aranmaktadır kafasını yastığın altına gömecek bir erkek model :)

Kim niye 187 li mim başlattı diye merak etsem de..
yani niye mesela 77 değil de 187 ??
neyse son rakamı 7 imiş ve hatta rakamlarının toplamı da 7 imiş diye sevinsem de.. -vardır benim böyle rakam gördümü kendimi tutamama, bi izler arama takıntım-
şansıma iyi de bi cümle çıktı hani..
bi gün ben de mim başlatıcam işte..

Şimdi… kimleri ebelesem diye şööle bi komşularım baktım da, bi açıdan hepsinin hangi kitapları okuduklarını merak etsem de bikaç seçim yapacağım..
öncelikle ebelemek istediğim kişi tabiî ki sevgili
Derin İz (oh be bir kez olsun ben seni ebeledim:), daha sonra ebelemek istediğim kişi sevgili İmkansızlıklar Dedektifi (sakın ingilizce yazayım deme Hakan !!:), sevgili Gülçinin sürekli kitap okuduğunu ve yazdığını bildiğimden pas geçerek sevgili Tuzluk u ebeliyorum :) galiba ben bugüne kadar hep 3 kişi ebeledim ama bu kez sevgili Abi yi de işin içine katarak dörtlüyorum :)
Hadi kolay gele.. cümleleri ve kitapları merakla bekliyorum..

İstediğim gibi bi fotoğraf bulamasam da yine de cinayeti
–kitapta ceset elleri başının üstünden bağlanmış ve asılmış bi halde bulunuyordu- anımsatan bi fotoğraf ile süslüyorum kelimelerimi.. ve müzik olarak da, kitabı keşfetmemi sağlayan kardeşimin yine keşfetmemi sağladığı yeni bir ses (björk ve sinead o’connor karışımı bi ses) ve harika şarkısıyla noktalıyorum..


(BAT FOR LASHES - TROPHY)

4 Ekim 2007

dönüş yok..


Tam bir yıl olucak 3 gün sonra..
hastayken bile elimden düşürmediğim.. beni tanıyan hiç kimsenin bırakabileceğime inanmadığı.. bırakın beni tanıyanları benim bile asla ayrılabileceğimize inanmadığım.. onsuz hayatın bile tadının olmayacağını düşündüğüm.. hiç yanımdan ayırmadığım.. tutkuyla bağlandığım.. bağlanmanın ötesinde bağımlı hale geldiğim.. ve hayatımın 13 yılını verdiğim.. en yakın dostum.. en sırdaşım.. ve en her şeyime tanığım.. sigaram..
evet ondan ayrılışımın yıldönümü geliyor :)
tam bir yıldır bir nefes bile içmediğim.. değil içmek elimle bile dokunmadığım.. yanımda içilmesinden rahatsız bile olmayacak kadar soğuduğum.. “way beee, demek onca yıllık tutkudan bile, sanki daha önce tutkuyla bağlandığını unuturcasına vazgeçebiliyormuş insan” diye zaman zaman şaşırdığım duman ve keyif arkadaşım..

1.5 yıl önce çekilmiş bir fotoğraf yukarıdaki..
artık ne yüzümdeki derin keder var şimdilerde ne de elimde sigara..
Özledim mi??
Hiç özlemedim..
Korktuğum gibi hayat onsuz tatsız tuzsuz değilmiş..
Kahve de, çay da, hatta alkol bile onsuz içilebiliyormuş keyif alınarak..

Aklıma gelmişken.. şu meşhur google aramaları.. herkes gibi beni de çoğu zaman gülme krizlerine sokan, “yahu insan böyle bişeyi nasıl arar, ne düşünür” diye şaşkınlık içinde düşündürten gogılmanya lar :) bi gün üşenmezsem yazacağım..
Ama rekor aramalarımdan biri yani top 10 aramadan asla eksik olmayan arama:
“emzirirken sigara içmek” ve bu anlama gelen değişik tümceler..

demek ki sevgili yeni anneler emzirmelerine rağmen sigarayı bırakamıyorlar ve "içiyorum ama zararlarını da bi öğreneyim" diyerek ilk başvuru kaynağı gogılı kullanıyorlar..
Bir yıl önce sigarayı bıraktığımı belirttiğim şu yazımda geçiyor bu konu bir cümleyle.. çünkü 13 yıl içerisinde sigara içmeyi sadece öyküye hamileyken ve emzirme döneminde bırakmıştım.
Şimdi biliyorum ki gogılcılar bu yazıma da gelecekler..
Sevgili anneler !!!

emzirirken sigara içmek yavrunuza zarar verir..
ne derece zarar verdiğinin bir önemi var mı?!?!?!
Zarar veriyor.. olay bitmiştir..
Tamam hiç kolay değil sigaradan vazgeçebilmek..

ama sözkonusu yavrunuz ise vazgeçersiniz !! vazgeçmelisiniz.. bunun bahanesi olamaz..
güya ölümü bile göze alırsınız çocuğunuz için değil mi??
Ama sigarayı bırakamıyor musunuz onun için..
yazık..
anneliğin daha ilk durağında umursamaz, kendi keyfini öne geçiren bir anne oldunuz.. iş bitmiştir..
Bunları hep yazmak istemiştim.. çünkü inanın her gün en az 10 kişi geliyor benim siteme emzirirken sigaranın zararları ile ilgilenen..
Annelik kolay değil.. ama becerilemeyecek kadar zor da değil hani.. bikaç ay özveri.. içinde binlerce zararlı madde olan bişeyi minicik bedenlere sütünüzle göndermeyin..

Zoru başarmak her zaman güzeldir.. sigarayı bırakmak zorlu bir yol.. ama yürümesi çok keyifli.. yaşam sigarasız daha güzel.. diyerek bu konuyu kapatırken sevgili Abi nin geçenlerde tüm blog arkadaşları için hazırladığı özel şarkı buketlerinden benim de payıma almanca bir şarkı düşmüştü.. rammstein tutkumu bilip, es geçmeyip bu yüzden bana almanca bir şarkı hediye etmesine çok memnun olmakla birlikte şarkıyı da pek sevdim.. geri dönüş yok diyormuş şarkı.. evet geri dönüş yok.. sigaraya geri dönmeyeceğim.. bıraktığım ayrıldığım hiçbişeye geri dönmediğim gibi..


bikaç gündür şarkıyı sürekli dinliyorum..
yarın İstanbul yolları haftasonu da Ağva yolları beni bekliyor..
kulağımda dönüş yok diye çalan güzel şarkıya karşılık ben geri döneceğim ahahah :)

Herkese keyifli haftasonları..

(WOLFSHEIM - KEIN ZURÜCK)