30 Kasım 2011

Dürüstlüğün Bedeli



DIDO - HONESTLY OK


2011 in ilk günleriydi daha.. 8 yıldır aynı odada çalıştığım Bay B. iki günlük izin almıştı.. Bayan İ. ile yalnızdık odada.. Öğle arası gelen mali müşavirin getirdiği makbuzu dosyaya yerleştirecekti Bayan İ. “Dosyasına koymadan önce kontrol et, kasadan çıkışı yapılmış mı?” demiştim Bayan İ.’ye. Bilgisayardan kasa hareketlerine giren Bayan İ. kasadan tek bir hareketle çıkan 8.ooo lirayı görünce şaşırmış ve bana dönüp “Ya Fatoş, benim kafam karıştı, burada sekizbin liralık bir çıkış var ve ben bu faturayı kasadan çıkış şeklinde işlemiyordum ki? şuna bir bakar mısın?” demişti. Ekrana baktığımda bir anda yüzümü ateş basmıştı, ard arda kasa ile alakası olmayan faturalar kasadan çıkış yapılmıştı.. Hemen soğukkanlılıkla bir hata yapıldığını düşünüp, bütün bir yılın kasa hareketlerinin dökümünü istedim Bayan İ.’den.. Ama O dökümleri alıp getirene kadar içimden dalga dalga yükselmeye başlamıştı bile büyük bir sorunun ortaya çıkacağının habercisi olan kötü hisler.. Kasa hareketleri önüme geldiğinde büyük bir şok yaşadım. Bütün bir yıl boyunca her ay ortalama 30 bin liralık olmaması gereken çıkışlar vardı ve ilk toplamda bu sadece 2010 yılında 400 bin lira demekti.!!

Öncelikli soru; biz bunu nasıl fark etmezdik koca bir yıl?! Faturaları işleyen Bayan İ. bunları kasaya işlemediğini söylüyordu.. Onun da benim gibi eli ayağına dolaşmış ve düşünemez olmuştu.. Kulaklarım uğuldamaya başlamıştı, kafam patlayacak gibi bir basınç altındaydı ve nefesim sıkışıyordu.. Aklımdan neler geçmiyordu ki.. Rakamın çok yüksek olması sebebiyle, mutlaka bir hata yapıldığını düşünüyordum.. Bir insan 400 bin lira çalamaz ki diyordum.. Bayan İ. dosyalardan kendisinin işlem yaptığı ve üzerine mali müşavir onun da üzerine yeminli mali müşavirin her ay onayladığı o evrakları çıkardığında artık içimdeki hata yapıldığına dair his yavaşça yokolmuştu.. Çünkü zamanında işlenilen ve kontrol edilen ve imzalanan evraklar doğruydu.. kasa hareketi yoktu.. Aynı fişe bilgisayardan baktığınızda kasa, evraktan baktığınızda alıcılar vardı.. Yani birisi?! düzgün olarak işlenmiş ve onaylanmış fişi sonradan bilgisayardan girip değiştirmiş ve çıktısını almamıştı.. Benim kontrol ettiğim üzerine rapor hazırladığım ve yönetime sunduğum mizan ve tablolara baktığımızda da aynı sorun vardı.. Mizanlar da sonrada değiştirilmişti.. Ve bu değişiklikler ne yazık ki bir tane değil yüzlerceydi.. Ve 2010 yılı toplamı 400 bin tl civarındaydı..

Tam anlamıyla çöktük.. Bayan İ. ile gülme krizine girdik.. ama öyle böyle değil harbi krizdeydik.. odanın kapısını kapatmıştık ama bize çay getiren Bayan Y. halimizi görünce “sizde bi haller var, iyi misiniz?” demişti.. O sırada dışarıdan nasıl görünüyorduk bilemiyorum.. ağlamak ve gülmek birbirine geçmişti.. Ben Bay B. ile tam 8 yıldır aynı odada çalışıyordum. Dile kolay 8 yıldır her gün on saat bir arada. Ben kendi çocuğumu annemi babamı görmüyordum onu gördüğüm kadar.. Birbirimizin en kötü zamanlarını, en iyi zamanlarını, yıllarca mutluluklarımızı da acılarımızı da sorunlarımızı da paylaşmıştık. Konduramıyordum şimdi. Olamazdı! Bu kadar parayı çalmış olamazdı! 400 bin değil de 4 bin olsa belki inanabilecektim. Şeytana uydu ihtiyacı oldu aptallık yapıp aldı diye inanabilirdim. Ama 400 bin alınamazdı. Bizler orta halli insanlardık.. O da.. Ben de.. Bayan İ. de.. Bu kadar parayla işimiz olmazdı bizim??

Ama her şey o kadar açıktı ki.. evraklar değiştirilmişti.. resmen sonradan değiştirilmişti.. Bay B. hem muhasebe sorumlusu, hem de kasa sorumlusu idi resmi olarak..

Gülme ve ağlama krizlerinden sonra bir an kendimize gelince “ne yapıcaz” dedi Bayan İ. “Mali Müşavir”i arayacağız dedim.. Aradım.. Çabuk gelmesini ortada çok büyük bir sorun olduğunu söyledim.. O gelene kadar biz Bayan İ. ile bir gülüp bir ağlamaya devam ettik.. Bildiğim muhasebe bilgilerini bile unuttuğumu ve ortada bir hata olduğunu ama benim bu hatayı bir türlü bulamadığıma inanmaya çalışıyordum.. Mali müşavir geldi.. evrakları önüne koyduk, ne dedik hatırlamıyorum.. Adamın elleri titremeye başlamıştı.. Evet durum açıktı!

Akşam evlerimize gittik ama ne mali müşavirin ne de Bayan İ.nin uyuyabildiğini sanmıyorum.. Üzerimizden şoku atamamıştık bile.. Annemle babama durumu anlattım.. Onlar da bütün akşam “nasıl olur ya, nasıl olur ya” diye söylenip durdular.. Bay B.yi onlar da tanıyordu yıllardır sonuçta..

Ertesi sabah Yönetim Kurulu, Yeminli Mali Müşavir ve ekibi, muhasebe programcısı.. herkes bizim odadaydı.. Herkes sinirli, şaşkın, gergin ve öfkeliydi.. Bir yandan hesaplar inceleniyor, raporlar tutuluyor bir yandan sık sık kavga ediliyordu. Biz Bayan İ. ile tabiri caizse mal gibiydik.. Olan bitene de, orada bulunanlara da mal gibi bakıyorduk sadece.. Sorulan soruları cevaplıyorduk.. Ve gün bitiminde bu bizim bulduğumuz kaynak ile ortaya çıkan net rakam 600 bin tl idi.. Bay B. olan bitenden habersiz tatildeydi.. Pazartesi işe geldiğinde kıyametler kopacağını bilmeden gülüp eğleniyordu.. Ve gerçekten pazartesi, sabahtan akşama kabus gibi bir gün olarak hepimizin belleklerine kazınacaktı..



13 Ocakta başlayan bu süreç.. sadece Bay B. nin değil, olayla uzaktan yakından ilgisi olmayan pek çok kişinin de hayatını mahvetti. Onun yüzünden pek çok kişi işini kaybetti. Olayın bütün ceremesini ben ve bayan İ. çektik. Tartışmalar, gerginlikler, kavga, gürültü aylarca bitmedi. Bay B. çaldığı paralar ile deniz kenarında bir harabe oteli on yıllığına kiralamış, ve o harabeyi 5 yıldızlı otel konumuna getirmiş.. Bu arada tabi aşırı lüks bir yaşam sürmeye başlamışlar, karısına ayrı lüks araba kendisine ayrı, her odaya lcd, çocuğa bakıcı ayrı oyun ablası ayrı, eve temizlikçi, ayrı ütücü ayrı, vs..

Tutuksuz yargılanma süreci ve davalar devam ettiği için olayın o boyutlarına girmek istemiyorum.

Ama Bay B. otelini gülüp oynaya işletirken.. Burada bizler inanılmaz kötü bir yıl yaşadık..
Önce Bölge Müdürünün işine son verildi.. Olayla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen, olayı duyanlar arasında Bay B. ile aynı dönemde işten çıkarıldığı için, ikisinin bu işte ortak olduğu söylentileri yayıldı. Biz her ne kadar bunun doğru olmadığını söylesek de konuştuğumuz her sanayiciye.. Çamur at izi kalsın misali işte.. Kış dönemi öyle berbat geçti ki.. öyle berbat.. anlatacak yeterli kelime yok.. Bayan İ. ile ben olayı ortaya çıkaranlar olmamıza rağmen takdir göreceğimize resmen cezalandırıldık gibi bir şey.. İstifayı basıp, bilgisayarları kafalarına atıp çıkmamak için resmen kendimizi sürekli sıktık. Çünkü eğer o dönemde baskılara ve pisliklere dayanamayıp istifa etseydik, aynı Bölge Müdürünün ardından söyledikleri gibi bizim de işin içinde olduğumuzu düşüneceklerdi. Bu yüzden dayanmak zorundaydık. Dayandık ama nasıl dayandık hiç anlatmayayım.

İğrenç geçen kışın ardından yaz başı Yönetim Kurulu Başkanı da istifa etti. On yıldır başkanımızdı. Ve on yılda öyle çok emeği geçmişti ki bu bölgeye.. Böyle bitmemeliydi aslında.. Yerine göreve gelen yeni başkan ise.. hepimizin sonunu hazırladı.. Göreve başlar başlamaz bir toplantı yapıp, gayet rahat bir şekilde, "Yeni Yönetim Yeni Ekip" dedi. İnşaat mühendisi haricinde hepimiz gidebilirmişiz. O yerine yenisini yetiştirene kadar kalmak zorundaymış. Biz diğerlerimizin, hepimizin tüm hakları ödenecekti. Üstü kapalı bir anlatımla, kendimiz gitmezsek de onun bizi bir şekilde süreç içerisinde göndereceğini belirtti.

Hiç birimiz gitmedik.!

Çünkü hepimizin bu bölgeye çok emeği geçmişti. Büyük bir aile gibiydik aslında. Benimsemiştik. Yıllarımız geçmişti. Çocuğumuz gibiydi.. Şimdi neden hiçbir suçumuz yokken, yıllardır yaptığımız işi bırakıp gidecektik ki??

Hiç birimiz gitmedik..

Böylece yeni başkan da yaz başından itibaren her ay 4-5 kişinin işine son verdi. Evet tüm haklarımız ödeniyordu gerçekten de.. Bu kadar basitti aslında.. Paranı verdikten sonra gitmek zorundaydın.. Halka İlişkiler birimini tamamen kapattı, dergiyi bitirdi, basını uzaklaştırdı, burs verdiğimiz öğrencilerin burslarını kesti.. Oysa burası bir kurumdu. Onun kendine ait olan fabrikası değil. Bir fabrikada halkla ilişkiler önemli olmayabilir, basın hiç önemli olmayabilir ama bu kurum için en önemli damarları birer birer kesti. Zamanında Bay B.yi hem muhasebe sorumlusu hem de kasa sorumlusu olarak görevlendirerek çatlağı başlatan kendileri olmasına rağmen, sistemdeki kendi yarattıkları bu çatlağı kapatmak yerine bütün bir sistemi değiştirmeye çalıştı..

Beni de muhtemelen daha yaz başında çıkarmak istiyordu işten.. Ama önce yerime birilerini de bulmalıydı.. Haziranda işe aldığı mali müşavir bir ay, temmuzda işe aldığı ikinci mali müşavir de birer ay çalışıp gittiklerinden bana bir türlü sıra gelemiyordu. Ağustosta iki kişi birden işe aldı.. artık garantilemeye çalışıyordu.. Ve ikisinin de kalıcı olduğu anlaşıldıktan sonra ben de herkes gibi her an çıkarılacağımı bilerek gitmeye başladım işe.. Yaz başından beri her ay işten çıkarılan 4-5 kişiden biri olacaktım ama hangi ay..

Ve beklenen an geldi.. Artık ben de aralık ayının başından itibaren resmi bir işsizim :)



Tam on yıl sonra dönüp kendi içime baktığımda her şeyden önce büyük bir hayal kırıklığı görüyorum.. Dürüstlüğün bedeliydi çektiklerim.. Bu çok zor geçen bir yıldan sonra artık oradan kurtulmuş olmak bana büyük bir huzur verse de.. On yılımı verdiğim bu tozlu sanayi bölgesi artık içimde hüzünlü bir hayal kırıklığı..

Ben On Yıl önce buraya, “sekreter+ön muhasebe” görevi için girmiştim. Sanayi Bölgesi yeni kurulmuştu ve kanalizasyonu dahi yoktu. Köyde lavabosu dahi olmayan bir büro kiralanmıştı. Tuvalet ihtiyacım için köydeki bir pideciye gider, tek bir fitili yanan katalitik soba ile ısınmaya çalışır, gerektiğinde çay ve kahve servisi bile yaparak 6 ay geçirdikten sonra, yeni yapılan idari binamıza taşınmıştık. Muhasebe sorumlumuz istifa ettiğinde onun yerine yeni biri aranırken ben Başkana gidip “beni deneyin” demiştim. Ben kendime güveniyordum ve yapabilirdim. Yaptım da. 2 yıl “muhasebe sorumlusu” olarak hatasız ve eksiksiz çalışmıştım. Sona Bay B. işe alınmıştı.. Yardımcımdı.. Büyüyorduk, mimarımız, mühendislerimiz bile vardı artık.. İlerleyen günlerde, kanuna ve yönetmeliğe göre bir OSB de olması gereken organizasyon şemasını bize uygulamaya başlayınca, iki ana birim olduk.. İdari ve Mali İşler biriminin başına ben getirildim, İmar ve Kontrol İşleri biriminin başına da Bayan E.

Ve senelerce sanayinin güvenliğinden tutun da valilik kaymakamlık bakanlık vs. yazışmalarına kadar şimdi sayamayacağım kadar pek çok işle uğraştım. O zamanlar yeni kurulmuş bir osb olmanın verdiği tüm dezavantajları yaşıyorduk, çok iş vardı. Personel en sevdiğim işti.. Bay B. muhasebe ve kasa sorumlusu olmuştu. Ben artık muhasebeden değil sadece mizan kontrolü ve raporlamalar, bütçeleme vs gibi konulardan sorumluydum. İdari işlerin bir sınırı yoktu. Bazen her iş idari iş olabiliyordu. Çok azarını işittim, çok tartıştık ama Bölge Müdürümüz bir baba gibi bağırsa da çağırsa da çok iş öğretti bana. Bu arada elbette çok büyüdük.. Adımız en hızlı büyüyen osb ye bile çıktı bir zamanlar.. Az parayla çok güzel işler yaptık..

Ben bu on yıl içerisinde, hiçbir sanayiciyle kavga etmedim. Hatta kavga zamanlarında arada yatıştırıcılık yaptığım çoktur. Gelen her sanayicinin problemini çözdüm.. Bana verilen hiçbir işi eksik, yarım ya da hatalı yapmadım. Ve okuduğunuz gibi tepeden inme bir şekilde üst göreve gelmedim. Tam aksine en aşağıdan başlayarak yükseldim. Bunca kirini tozunu zorluğunu çektikten sonra tam artık altyapıların neredeyse bitmek üzere olduğu rahat çalışma zamanlarına gelindiğinde işten çıkarılmak, çocuğum gibi benimsediğim, uğraştığım, didindiğim işyerimden bu şekilde ayrılmak evet büyük bir hayal kırıklığı içimde..

Biz dürüstlüğümüzün cezasını çekiyoruz. Biz ve bizim yüzümüzden pek çok iş arkadaşımız da öyle.. Üstelik ortaya çıkardığımız dolandırıcılık sürekli devam edicek bir dolandırıcılıktı. Yani biz bunu bulmasaydık bundan sonra da her ay 30 bin lira civarı bir para çalınacaktı.

O güne geri dönme şansım olsa.. evet yine elbette haberdar ederdim hemen bu dolandırıcılığı.. o konuda hiç tereddüdüm olmuyor ama keşke bulmasaydık. Keşke karşımıza çıkmasaydı o kasa hareketi. Keşke daha da dolandırmaya devam etseydi Bay B.
Evet kesinlikle bugün görsem, başımıza bunların geleceğini bilsem yine gördüğüm anda söylerdim. Ama iyi ki bulmuşuz iyi ki görüp kurumun bundan sonrasında da dolandırılmasına engel olmuşuz diyemiyorum. Görmemiş olmayı tercih ederim.

Eğer bir gün Bay B.yi görürsem alnından öpücem. Helal olsun diyeceğim.
Çünkü Emeğe ve Dürüstlüğe Önem Vermeyen Bir Yönetimin Hak ettiği şey Dolandırılmaktır.!

Sonuç itibariyle hayatımın 10 yılına damgasına vuran iş hayatım bitti. Fotoğraflar işyerimden dönem dönem çekilenlerden bazıları.. Hatıra kalacak.. Benim 10.yıllara karşı bir şeyim var sanırım. Evliliğim de 10. yılında bitmişti..
2011 yılının başından beri yaşadığım kötü günler de bitti. Umarım bu bitiş önümde farklı ve güzel kapıların açılmasına sebep olacak 2012 yılında..

19 Kasım 2011

Sayfiye Yazları



Apocalyptica - I Dont Care


“14-15 yaşları çocuklukla gençlik arasında tuhaf bir dönemdir. İnsan çok çabuk unutur o yaşlarda neler hissettiğini, neler düşündüğünü… İşine ne geliyorsa öyle olursun: duruma göre çocuk, duruma göre genç. Çocuk gruplarına büyüklük taslar, onları küçümsersin, senden büyük genç gruplarının arasına karışmak için de can atarsın.”

diyor Mehmet Açar, çok sevdiğim kitabı Çok Uzaklarda Bir Yaz’da.. Kitaptaki adsız kahramanımızın yazları Altınoluk’ta geçiyordu, benim de Erdek-Ocaklar’da.. Belki de o kitabı okurken hep kendimi Ocaklar’da düşlemem bu yüzdendi..

Ocaklar’ı keşfetmemiz ve artık her yaz oraya gitmemizin başlangıcı benim de 14 yaşlarıma denk geliyordu.. Ve aynen Açar’ın dediği gibi çocuklukla gençlik arasındaki tuhaf bir dönemdi o yaşlar.. Kendini büyümüş, genç bir kız olmaya başlamış gibi hissedersin. Dışarıya çıkıp arkadaşlarla yürüdüğün sahil kenarları ve oturup sohbet ettiğin çay bahçelerinde hep bunu hissedersin ve hatta herkesin de seni artık genç biri gördüğünü düşünürsün ama eve dönüp anne babayla yaptığın kavgaların sonucunda hala bir çocuk olduğunu anlarsın.. Sonuçta büyümek zor bir süreçtir, herkes yaşar bu zorluğu. Bu dönemleri yazlık sayfiye kentlerinde geçirmenin tadı ise bir başkadır. Böyle kentlerin kokusunu tarif etmek bile imkansızdır.. Okul bitip de, baba bütün aileyi arabaya toplayıp yola çıktığında başlar daha içindeki heyecan, o tarifsiz kokuyu duyumsaman.. Endişelerini, streslerini, derslerini her şeyi geride bırakırsın.. Ve artık 3 ay boyunca deniz ve kumsal ve arkadaşlar ve büyümek vardır önünde.. Hiçbir endişenin olmadığı, büyümekten başka hiçbir şeyi umursamadığın koca bir yaz..

Erdek-Ocaklar bu açıdan Marmara’nın en güzel sayfiye kentidir bana göre.. Güneşin denizden batıyor olması bile günün akşama dönme saatlerini daha umutlu kılar.. Denizi aşk kabul eden herkesin en mutlu olduğu andır o kızıllığın sularla seviştiği, güneşin dağların ardında kaybolduğu, sıcaklığın yerini hafif bir ürpermeye bıraktığı zamanlar.. Kumsala oturup hayal kurma vaktidir kızıllaşan sulara bakarak..


Ocaklarda çektiğim yüzlerce gün batımı fotoğraflarından birisi bu.. Bursa Fotoğraf İmece Topluluğu'nun "Griye Veda Renklere Merhaba" Projesinin 21. etap sergisi Bursa Faik Çelik Kız Teknik ve Meslek Lisesi'nde 26 Nisan 2011 Salı günü, saat 10:00'da yapılan törende gerçekleştirildi. Daha nice okulların renklenmesi adına, nice projelere..