31 Temmuz 2012

Yorgun



The XX - Angels


ben böyleyim işte.. 

yokluğunda onlarca kez senden ayrılıyor ve onlarca kez yine sana geri dönüyorum.. 

ve o yüzden sana aslında hep yorgun geliyorum..


17 Temmuz 2012


PURESSENCE - PLANET HELPLESS


Okumayan bir toplum olduğumuzu hepimiz biliyoruz.. Okumaya önem vermediğimizi de.. Gün geçmiyor ki bir yerden karşımıza çıkmasın şöyle bir haber: Bir Japon yılda ortalama 25, bir İsviçreli yılda ortalama 10, bir Fransız yılda ortalama 7, bir Türk ise 10 yılda ancak 1 kitap okuyor. Ve ne yazık ki her şeyde olduğu gibi bu konuda da sadece sorunu konuşuyoruz, tartışıyoruz ama çözüm için hiçbir şey yapmıyoruz. Aslında sorun ne zamansızlık ne de maddiyat. Sorun mentalitede. Sorun hayata baktığımız pencerelerde. Tozunu almadığımız şu pencerelerde.


Her kitabın aslında büyülü bir dünya olduğunu öğrenemeden, hissedemeden geçip gidiyor çoğu ömür ne yazık ki..


Geleceğin başrol oyuncuları olacak çocuklarımızda da durum içler acısı. Okumayı sevmeden büyüyorlar. Kitaplar onlar için ikiye ayrılıyor: 1.Ders kitapları 2.Öğretmenlerin zorla okuttukları edebi eserler.
O yaşlarda o edebi eserleri zorla okusam ben bile kitap okumayı sevmezdim diye düşünüp hak vermiyor da değilim çocuklara. Kızım okumayı öğrendiğinden beri şu “100 Temel Eser” ile bir kavgam var benim. Öyküyü tanıyanlar bilir nasıl bir kitap kurdu olduğunu. Mola vermesi için elinden zorla kitap aldığımı. Veli toplantılarında hala sorarlar bana: 
“Nasıl başardın böyle kitap okumayı sevdirmeyi?” diye.. 
Aynı cevabı veriyorum yıllardır. 
“Hiçbir şey yapmadım. Sadece ben okuyorum. O da doğduğundan beri kitap okumanın “normal” bir şey olduğu bir evde büyüdü. Ve asla ona zorla bir kitabı okutmadım. Kitaplarını daima kendi seçti. Kitapçılarda uzun vakitler kalıyoruz. Gerçekten inceliyor ve okuyor orada. Öyle karar verip alıyor. Yanlış seçim yapıp, okurken beğenmediğinde de bitirmesi için zorlamıyorum. Ben inceleyip, ileride daha olgun bir yaşta sevme ihtimali varsa saklıyorum."
Evet geçen sene örneğin 70 küsur kitap okuyan bir kızım var benim. Ama gelin görün ki her yaz öğretmenlerinin yaz tatilinde okumalarını zorunlu tuttukları kitapları okumuyor. Alıyoruz. Birkaç sayfa okuyabiliyor sadece. Sonra oflamalar puflamalar başlıyor. Kitap günlerce aynı sayfada bekliyor. Şunu düşünüyorum: Bu kadar kitap delisi bir çocuğu bile kitap okumaktan uzaklaştırıyorsa bu “1oo temel eser”, zaten kitap okuma alışkanlığı ve sevgisi olmamış çocuklar üzerindeki etkisi nasıldır?


Bu öğretmenler hiç mi çocuk olmadılar yahu? Yetişkinlikte okuyacakları eserleri özet geçen kısaltılmış kitapları çocuklara dayatırken ne düşünüyorlar? Sadece öğretmenlerle sınırlı değil tabiî ki bu listeleri hazırlayan milli eğitim bakanlığı çalışanları da sorunun büyük bir parçası..


Çocuklar kitapları sevmeye; hayal güçlerini besleyen fantastik hikayelerle başlıyorlar. Kendilerine büyülü dünyalar, farklı evrenler sunan, onları heyecanlandıran hikayelerle.. Dostoyevski ve Tanpınarla değil.. Onlara çocukken tek vermemiz gereken şey kitap okumayı sevdirmek. Sadece bu kadar. Çocuk kitap okumayı sevdiğinde, zaten ileride okuyacak bugün dayattığınız pek çok edebi eseri.


Öyle üzülüyorum ki okullarda öğretmenlerimizin de içlerinden bulundukları yanlışlıklar komedyasını gördüğümde.. Bu konuda söylenecek ne çok şey var aslında. Nereden çıktı şimdi bu konu derseniz, iki yazıya yönlendireceğim sizi.


Birisi Türkiye’den bir örnek.. Benim yıllar önce yayınladığım, Haşmet Babaoğlu’nun Rüyalarını Ver Bana adlı öyküsüne gelen son yorum: “Abi allah senden razı olsun yarın edebiyatçı s… beni . herkeze 400 sayfa ceza kitap okuma cezasi verdiydi bana 800 sayfa . hocaya dedim param yok kitap alamadım evde bitane kitap var onu okuyom dedim tamam dedi ırpaladı biraz şimdi özeti buldum anlatırım hocaya.” Lisede olduğunu tahmin ettiğim bir erkek öğrenci bu yorumu bırakan. Konuşma (ve dolayısıyla yazım da) dilinin ne kadar kötü olduğundan bahsetmeyeceğim. Burada beni donduran şey öğretmenin verdiği ceza. Bir edebiyat öğretmeni, öğrencilerin ceza olarak “kitap okuma” veriyor.! Demek ki o öğretmen için de öğrenciler için de kitap okumak ne kadar kötü bir şey ki bir ceza aracına dönüşüyor. Şimdi düşünelim.. Kendisine ceza olarak kitap okutulan bu lise öğrencileri, daha sonra okuldan mezun olduklarında zevkle kitap okumayı denerler mi? Bir kitapçıya gidip bile isteye kitap alırlar mı, hani okumak için?


!!!


Öte yandan geçenlerde gazetede rastladığım şu haber: Okuyarak Kefalet Ödeme! Brezilyada bir hapishanede başlatılan bir uygulama. Mahkumlar edebiyattan felsefeye, bilimden klasiklere kadar yılda 12 eser okuyup maksimum 48 güne kadar cezalarını azaltabilecekler. Mahkumlar her bir kitabı dört haftalık bir süre içinde bitirmeli ve “imla kurallarına uygun, dile hakim, okunaklı” bir makale yazmalılar.


Evet..
Bir ülkede kitap okumak büyük bir ödül iken..
Bir ülkede ise ceza..
Peki nasıl kırmalı bu zinciri evvela?