17 Temmuz 2012
PURESSENCE - PLANET HELPLESS
Okumayan bir toplum olduğumuzu hepimiz biliyoruz.. Okumaya önem vermediğimizi de.. Gün geçmiyor ki bir yerden karşımıza çıkmasın şöyle bir haber: Bir Japon yılda ortalama 25, bir İsviçreli yılda ortalama 10, bir Fransız yılda ortalama 7, bir Türk ise 10 yılda ancak 1 kitap okuyor. Ve ne yazık ki her şeyde olduğu gibi bu konuda da sadece sorunu konuşuyoruz, tartışıyoruz ama çözüm için hiçbir şey yapmıyoruz. Aslında sorun ne zamansızlık ne de maddiyat. Sorun mentalitede. Sorun hayata baktığımız pencerelerde. Tozunu almadığımız şu pencerelerde.
Her kitabın aslında büyülü bir dünya olduğunu öğrenemeden, hissedemeden geçip gidiyor çoğu ömür ne yazık ki..
Geleceğin başrol oyuncuları olacak çocuklarımızda da durum içler acısı. Okumayı sevmeden büyüyorlar. Kitaplar onlar için ikiye ayrılıyor: 1.Ders kitapları 2.Öğretmenlerin zorla okuttukları edebi eserler.
O yaşlarda o edebi eserleri zorla okusam ben bile kitap okumayı sevmezdim diye düşünüp hak vermiyor da değilim çocuklara. Kızım okumayı öğrendiğinden beri şu “100 Temel Eser” ile bir kavgam var benim. Öyküyü tanıyanlar bilir nasıl bir kitap kurdu olduğunu. Mola vermesi için elinden zorla kitap aldığımı. Veli toplantılarında hala sorarlar bana:
“Nasıl başardın böyle kitap okumayı sevdirmeyi?” diye..
Aynı cevabı veriyorum yıllardır.
“Hiçbir şey yapmadım. Sadece ben okuyorum. O da doğduğundan beri kitap okumanın “normal” bir şey olduğu bir evde büyüdü. Ve asla ona zorla bir kitabı okutmadım. Kitaplarını daima kendi seçti. Kitapçılarda uzun vakitler kalıyoruz. Gerçekten inceliyor ve okuyor orada. Öyle karar verip alıyor. Yanlış seçim yapıp, okurken beğenmediğinde de bitirmesi için zorlamıyorum. Ben inceleyip, ileride daha olgun bir yaşta sevme ihtimali varsa saklıyorum."
Evet geçen sene örneğin 70 küsur kitap okuyan bir kızım var benim. Ama gelin görün ki her yaz öğretmenlerinin yaz tatilinde okumalarını zorunlu tuttukları kitapları okumuyor. Alıyoruz. Birkaç sayfa okuyabiliyor sadece. Sonra oflamalar puflamalar başlıyor. Kitap günlerce aynı sayfada bekliyor. Şunu düşünüyorum: Bu kadar kitap delisi bir çocuğu bile kitap okumaktan uzaklaştırıyorsa bu “1oo temel eser”, zaten kitap okuma alışkanlığı ve sevgisi olmamış çocuklar üzerindeki etkisi nasıldır?
Bu öğretmenler hiç mi çocuk olmadılar yahu? Yetişkinlikte okuyacakları eserleri özet geçen kısaltılmış kitapları çocuklara dayatırken ne düşünüyorlar? Sadece öğretmenlerle sınırlı değil tabiî ki bu listeleri hazırlayan milli eğitim bakanlığı çalışanları da sorunun büyük bir parçası..
Çocuklar kitapları sevmeye; hayal güçlerini besleyen fantastik hikayelerle başlıyorlar. Kendilerine büyülü dünyalar, farklı evrenler sunan, onları heyecanlandıran hikayelerle.. Dostoyevski ve Tanpınarla değil.. Onlara çocukken tek vermemiz gereken şey kitap okumayı sevdirmek. Sadece bu kadar. Çocuk kitap okumayı sevdiğinde, zaten ileride okuyacak bugün dayattığınız pek çok edebi eseri.
Öyle üzülüyorum ki okullarda öğretmenlerimizin de içlerinden bulundukları yanlışlıklar komedyasını gördüğümde.. Bu konuda söylenecek ne çok şey var aslında. Nereden çıktı şimdi bu konu derseniz, iki yazıya yönlendireceğim sizi.
Birisi Türkiye’den bir örnek.. Benim yıllar önce yayınladığım, Haşmet Babaoğlu’nun Rüyalarını Ver Bana adlı öyküsüne gelen son yorum: “Abi allah senden razı olsun yarın edebiyatçı s… beni . herkeze 400 sayfa ceza kitap okuma cezasi verdiydi bana 800 sayfa . hocaya dedim param yok kitap alamadım evde bitane kitap var onu okuyom dedim tamam dedi ırpaladı biraz şimdi özeti buldum anlatırım hocaya.” Lisede olduğunu tahmin ettiğim bir erkek öğrenci bu yorumu bırakan. Konuşma (ve dolayısıyla yazım da) dilinin ne kadar kötü olduğundan bahsetmeyeceğim. Burada beni donduran şey öğretmenin verdiği ceza. Bir edebiyat öğretmeni, öğrencilerin ceza olarak “kitap okuma” veriyor.! Demek ki o öğretmen için de öğrenciler için de kitap okumak ne kadar kötü bir şey ki bir ceza aracına dönüşüyor. Şimdi düşünelim.. Kendisine ceza olarak kitap okutulan bu lise öğrencileri, daha sonra okuldan mezun olduklarında zevkle kitap okumayı denerler mi? Bir kitapçıya gidip bile isteye kitap alırlar mı, hani okumak için?
!!!
Öte yandan geçenlerde gazetede rastladığım şu haber: Okuyarak Kefalet Ödeme! Brezilyada bir hapishanede başlatılan bir uygulama. Mahkumlar edebiyattan felsefeye, bilimden klasiklere kadar yılda 12 eser okuyup maksimum 48 güne kadar cezalarını azaltabilecekler. Mahkumlar her bir kitabı dört haftalık bir süre içinde bitirmeli ve “imla kurallarına uygun, dile hakim, okunaklı” bir makale yazmalılar.
Evet..
Bir ülkede kitap okumak büyük bir ödül iken..
Bir ülkede ise ceza..
Peki nasıl kırmalı bu zinciri evvela?
Etiketler: kitap
Subscribe to:
Kayıt Yorumları (Atom)
20 yorum:
Ben bu konuda ufak bir sunum yapmıştım okulda, Dil ve Anlatım dersi için. Oradan defterimde şu notlar kalmış:
Türkiye'de
Kütüphane sayısı 1412
Kahvehane sayısı 570.000
Buna göre: 49.500 kişiye bir kütüphane düşerken, 122 kişiye bir kahvehane düşmektedir.
ve
Öğretmenlerin sadece %33.4’ü düzenli kitap okuyor.
bu çok tartışılan ama aynı zamanda kimsenin gerçek bir çözüm için masaya oturmadığı bir sorun, senin de dediğin gibi. biz, kitap okumayı sevenler elimizden geldiği kadar okumalı, "gerçekten okumayı" anlatmalıyız. çünkü el birliğiyle bir şey yapmak zor görünüyor.
Öykü'yü çok çok öpüyorum, gerçek bir kitap kurduyla tanıştığıma çok mutlu oldum :) ve seni de tebrik ve takdir ediyorum.
içtenlikle.
Zedka, aslında "çocuk edebiyatı" "gençlik edebiyatı" ve "yetişkin edebiyatı" nın bambaşka şeyler olduğunu idrak etse bu işlerden sorumlu olan insanlar, epey bir yol katetmiş olacağız bence..
dediğin doğru.. biz de bu arada "gerçekten okumayı" göstermeliyiz öğretmeliyiz çevremizdeki herkese..
Öncelikle yazı çoh hoş diyerek bir incelikle gireceğim ama sen bu konuda çok eminsin zaten bunu yazını okurken anlayabiliyorum..
Velhasıl müziği de dinlerken aklıma gelenlerden bahsetmek isterim. Kitapla ceza ya da ödül vasıtasıyla "tanışmak" bence karşılaştıracak bir şey değil. Bu şey demek gibi "sen iyi birisin ama seni tanıdığımda ben iyi değildim" hayır aslında tanıştığımız her kitap (her kişi) biz nerede ne koşulda olursak olalım aynı. Yadırgarız şikayet ederiz ama her zaman okuruz. (hey bu müzik tekrar nasıl başlıyordu hah tamam :))) ). Bir örnek vardır çok kullanırım Bir maymunu karşına al eline bir kitap ver sende kendi kitabını oku, maymun doğası gereği seni taklit edecektir ama farka gelince sen okuduğunu ister istemez (ceza ya da ödül) anlayacaksın.. Maymunun yaptığı birebir ama eser sonsuza dek ruhsuz kalacaktır. Poul Klee anlatmıştı bana ilk bunu :) Öykü yaradılışı gereği çok şanslı ama benden fazla asla değil; Benim babam kitap okumaz o okumadığı için ben okurum ve hep şu vardır benim kızım okuyan bir baba görecek, belki okumayacak ama bunu görecek kadar şanslı olacak. (neden kız olduğunu bilmiyorum aklımın cümlesi işte) İnsan bir şey ( senin yazın) ile kıarşılaştığında geçmişine döner, modern sanatlar müzesinde patlak top gören ben o topu eser olarak en iyi ben bilirim işte o an bana özel:) ve şu an yine aynısı oldu; çocukluğumun babası bana ne kadar güzel bir miras bırakmış ama :) .... (daha yazında çok ça yere değinmek istiyorum aslında ama kahve eşliğinde bir sohbete bırakmalıyım :)
İnsanlar okumuyor diye aslında yadırgamamalıyız biz daha az okuyor daha çok seyrediyoruz bu yüzden, meslek icabı da gelen dürtüyle görsel kültürü daha okumanın eksikliğini verecek şekilde kodlamalıyız (belkide yerini almalı artık) ...
Ve şunu eklemek istiyorum kitap insanoğlunun yaptığı en büyük icattır :)
Bu bloga yorum bırakılıyor muydu :)
Okuma alışkanlığı dediğiniz gibi kazandırılır,ebeveynler okuyacak ki çocuk da meraklanıp okumaya başlasın.Biliyorum ki çoğu aile evlerine günlük gazete bile almıyor. Şu yüz temel esere gelince...MEB'den de bu iktidarın eğitim politikasından da serzeniş etmeye başlarsam uzayıp gidecek,susayım en iyisi.Okumak yaşamın en keyifli şeyi gibi gelir hep bana, yoksa pek çekilecek dert değil hani :) Keşke herkes bu melekeyi edinse..
özlemişim yazılarını valla :))
ayda ortalama iki kitap okuyorum ve devamlı hale gelmesinde en büyük paya sahip olduğun için sonsuz teşekkür ediyorum...
Tahmin edebiliyorum Öykü'nün o kitapları okurken girdiği hali :)
öpüyorum hepinizi
Adnan, aslında bu zinciri sen kendi kendine kırmışsın.. 'Babanın davranışlarını örnek alan oğlan çocuğu'protipini kırmışsın. Pek de iyi yapmışsın. Ama şimdiki çocukların okumayan ailelerde senin geliştirdiğin tepkiyi geliştireceğini düşünmüyorum. Çok rahat bir şekilde bilgisayar ile dolduracaklardır tüm hayatlarını.
Görsel kültürü okumak.. Bu şart, gelişeceğine de inanıyorum. Ama yine kitap okumanın yerini tutmamalı. Kitap okuyarak içini zenginleştirmeyen bir sanatçı bizi ne kadar görsel besleyebilir ki değil mi? :)
Levent; bu bloga ilk kurulduğundan beri yorum bırakmak hep serbest oldu ki :)
Aslında sadece şu andaki iktidarın yaptığı bir yanlışlık değil bence, bu iktidar öncesi de okumuyordu çocuklarımız (bizler)..
Türkiye ciddi anlamda "okuma kültürü" gelişmemiş bir toplum. Yönetim gücünü elinde bulunduran hiç bir iktidar da bu problemi çözmek için çabalamıyor ne yazık ki.. Hatta bazılarının cehalet, düşünmeyi öğrenmemiş insanlar işine geliyor :(
Banum :)
Ne mutlu bana, seni "okumak" yönünde teşviklendirebildiğim için..
E bunu birer kitapla kutlayalım ne dersin :)
SELAM,hep okudum kitapsız kalmayı susuz ekmeksiz kalmakla bir tuttum neredeyse. okuduğum kitabım bittiğinde özel zaman yaratıp kitapçılarda en huzurlu ve mutlu anlarımı yaşadım okumak için seçerken.Canım çok sıkkın ya da mutsuz olduğumda kendimi bir kitapçı dükkanına atıp okşadım sevdim kitap reyonlarındaki kitapları büyük bir keyifle...Babamı hiç kitap okurken görmedim annemde gazete dışında sadece sağlık ve bakımla ilgili kitap ve dergileri okur.Şu an 22 yaşında olan oğluma 3 yaşından okumayı öğreninceye dek her gece kitap okudum ona uyumadan önce buna rağmen sonuç yok. maalesef okumayı öğretemedim şu ana dek okuduğu kitap sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Şubat tatilinden Ankara'ya dönerken bi baktım benim kitaplığımdan kendine kitap seçiyor ah nasıl mutlu oldum ama ama yine okumamış hiç birini inanıyorum okuyacak bir gün oda inanıyorum:))
Sevinçcim;
İşte senin anlattıklarında daha da iyi görüyoruz, okullardaki ve öğretmenlerimizdeki eksikliği.. Ne yazık ki verememiş bugüne kadar gittiği eğitim-öğretim!!! kurumları oğluna "okuma sevgisi"ni. Senin çabaların da ŞİMDİLİK sonuç vermemiş. Ama verecek. Bu yola girdiğinin kanıtı var. Ve bir gün diyecek ki "Annecim ne çok zaman kaybetmişim!"
Çok istiyorum, oğlunun o kibriti çakıp alev aldıracak doğru kitap ile karşılaşmasını. Çünkü O kitabı bulursa gerisi hızla gelecektir.
katalog sayfanız hazırlandı eklemek - değiştirmek isediğiniz bir şey varsa lütfen belirtin
muhtarbizimmahalle@gmail.com
Gerçekten yorum kısmı hep açıkmış,her nasılsa şimdiye dek onca aramama rağmen görememiştim.Demek yorum yapılsın istemiyor diyordum.
Emperyalizm her daim cahil toplumları hedefler,bunun için icatlar üretir...
Yazına on üzerinden dokuz buçuk verdim... O buçuğu da niye kırdım bilmem. İhtiyatlı bir adamım vesselam, bir de kıl. Zira şimdi kıllasam bulurum o buçuğu ama... Demek belki de aynı zamanda yorgun bir adamım...
Yazıyı çok beğenince ve meseleye çok güzel bir yerden yaklaştığını düşününce buçuklara takılmamayı da tercih etmiş olabilirim...
Çok ikna edici bir yazı olmuş aynı zamanda. Yani mantık zinciri sağlam kurulmuş. (Hala bulamadım buçuğu)
Ellerine sağlık...
(Hah, hatırladım, buçuğu niye kırdığımı ama söyleyemem şimdi. Çünkü yazıdan değil de kişisel bir nedenleydi. Kolumu kıpırdatacak halim olmasa da, kalan buçuk için bir şans verebilirim.)
Yağmur, buçuğu yazımdaki bir eksiklikten kırmadığını bilmek güzel :)
Güzel ve güncel bir konu. Bu konuda okyanuslar kadar yorum yapılabilir. Maalesef... "Oku!" demekle kitap okunmaz. Okumak cezası vermekle hiç bir yerlere varılmaz. Ben, dört yaşımda babasız, daha sonra da annesiz kaldım. Bana hiç kimse kitap oku demedi. Bilakis " Bu kadar fazla okuma!" diyenler oldu. Ama ben, ömrümün yetmiş yılının altmış yılını kitap okumakla geçirdim. Hala da kitap okumadan edemiyorum. Edemiyorum ama, çevremde, mahallemizde, köyümüzde, şehrimizde kağıt-kumar-içki sefasında olanların alay konusu oluyorum neredeyse. Öyle ki, Müzeyyen Hanım, okuyan da, okumayan da kendine eder. Gönül, herkesin okumasını ister ama şimdi kitap zamanı değil, diskotek ve tüccarlık zamanıdır. Üzmeyelim kendimizi! Saygılar...
" Hala da kitap okumadan edemiyorum. Edemiyorum ama, çevremde, mahallemizde, köyümüzde, şehrimizde kağıt-kumar-içki sefasında olanların alay konusu oluyorum neredeyse."
sizinle tanışmak ısterdm Sabri Bey,.... Size katılıyorum. bu konuda ben doluyum. Bu konuyu sonra müzakere edelim. sevgiler selamlar...
Ne güncel bir konuya değinmişsiniz! Bu yazından esinlenerek hemen benim ve arkadaşlarımızın da bir acısını paylaşmak isterim: Bulgaristandaki Türklerin nice dertlere maruz kaldığını biliriz yakın geçmişte. Anadilini yazmak değil, konuşmak bile yasaklanmış, yasal suç kapsamına alınmıştı. 1990dan sonra demokrasi bu derde deva olarak haklarını iade etmişti. Ateşi ateşine Anasüdü gibi Türkçemizle kitaplar basma yarışına girdik. Gelin, görün ki, şimdi bu kitaplarımıza okuyucu bulamıyoruz. Gerçekten, ne hazin ! Ellerine sağlık, bu ibretlik yazın inşallah kendilerini unutmuşların kulaklarında uyandırma çanı gibi görev ifa eder !!
KİTAP OKUMAK OKADAR GÜZEL BİR ALIŞKANLIK Kİ ,KEŞKE GENÇLER DAHA ÇOK KİTAP OKUSALAR ...KİTAP OKUYAN HAYATA FARKLI GÖZLE BAKAR ,TECRÜBE EDİNİR ,BİLGİLİ OLUR VE....BUNLAR SAYMAKLA BİTMEZ.BUNU YAPABİLECEKLER -AİLELERDİR ,ÇOCUKLARINA KİTABI SEVDİRECEK TEK ONLARDIR..
Adamın biri içkiyi fazla kaçırmış. Çevresindekileri rahatsız edince mahkemelik olmuş. Hakim ona önce 15 gün hapis cezası vermiş. Sonra “iyi halini göz önüne alarak” hapisten vazgeçip kararını “bir ay boyunca her gün 1,5 saat okuma cezası”na dönüştürmüş.
Siz miş-mış dememe bakmayın; bu bir masal değil. 12 yıl önce Yozgat’ta olan bir olay. Kahramanı da Alpaslan Yiğit adında bir yurttaş. Kendisi gazetecilere şöyle demiş:
- Allah düşmanıma böyle ceza vermesin! Hakime “Kitap delikanlıyı bozar, normal ceza ver”, diye yalvardım. Çok utandım. Ha evde bulaşıkları yıkamışsın, ha kütüphanede kitap okumuşsun. Herkes bana kıs kıs güldü.
Her gün jandarma nezaretinde kitap okumak zorunda kalan Yiğit, bu duruma dayanamayarak kaçmış, ortadan kaybolmuş. Ama 6 ay sonra dönüp (kitaplara) “teslim olmak” zorunda kalmış.
Gerçi sonradan “okumanın o kadar da kötü bir şey olmadığını” söylüyor, ama çok da değişmiş görünmüyor:
- 15 gün nedir ki, aslanlar gibi yatar çıkardım, köy kahvesine girerken de başımı dik tutardım…
Daha sonradan bu “eğitici uygulama”, başka hafif suçlara da “ceza” oldu. “Kitap okumanın ceza olduğu bir ülkede yaşıyoruz” türü yorumlar da basından eksik olmadı.
Rusya’ya gidenleriniz bilir, Ruslar kitap okumayı severler. Metroda herhangi bir vagona girin; orada mutlaka kitap okuyan 3-5 kişi görürsünüz. Eskiden de böyleydi. Hatta Sovyet döneminde daha fazlaydı ve SSCB dünyanın en çok okuyan ülkesiydi.
Elimde birkaç yıl öncesinin bir araştırması var. Buna göre ortalama bir Hindistan yurttaşı, kitap okumaya haftada 10,7 saat ayırıyor. Rusya’da ise bu süre 7,1 saat, yani günde bir saatten biraz fazla. En çok okuyan ilk 10 ülke sıralaması şöyle:
- Hindistan, Tayland, Çin, Filipinler, Mısır, Çek Cumhuriyeti, Rusya, İsveç, Fransa, Macaristan.
Günde ortalama 4,5 saat televizyon izleyen Türkiye halkı ise kitap okumaya YILDA sadece 6 saat ayırıyor.
Düzenli kitap okuyanların oranı Japonya’da yüzde 24, ABD’de yüzde 12, İngiltere ve Fransa’da yüzde 11 iken Türkiye’den binde 1 kişi.
Bir Japonya yurttaşı yılda ortalama 25 kitap okurken bir Türkiye yurttaşı 10 yılda bir kitap bitiriyor. (Geçen yılki resmî bir açıklamada bu veriler reddediliyor, Türkiye’de ortalama yılda 7,2 kitap okunduğu, 7-14 yaş grubu için ortalamanın “ayda 1 kitap” olduğu savunuluyordu.)
2007’de Rusya’daki kütüphanelerde 739 milyon kitap varken, bu sayı Almanya’da 104 milyon, Bulgaristan’da 46 milyon, Türkiye’de ise 13 milyon idi. BMÖ İnsani Gelişim Raporu’ndaki kitap okuma sıralamasında Türkiye’nin yeri 86. basamakta. Türkiye’de kitap, genel ihtiyaç maddeleri sıralamasında 235. sırada yer alıyor.
İzninizle yazıyı tatsız ve banal bir alıntı ile bitireyim bu sefer. Okuma konusunda internette yapılan bir tartışmadan oldukça sıradan bir bölüm aktarayım:
- Ben kitap okumuyorum, zevk alamıyorum, sıkılıyorum İşin kolayına kaçıyorum: Aç televizyonda bir film izle. Aynı şey değil mi?
Yorum Gönder