29 Eylül 2009

Ah

.


DUMAN - AH


Yarışmadı, Yenilmedi
Açık seçik sizle oynamadı
Gerilmedi


Sanılmasın yine basmış onu bulantılar
Yanılmasın öyle dalga geçen yabancılar


Ah eğleniyor kendi başına
Ah neşesi yeter
Ah umurunda mı sandın bu dünya
Ah neşesi yeter


Konuşmadı hiç duymadı
Açık seçik sizle takılmadı
Daralmadı


Ah eğleniyor kendi başına
Ah neşesi yeter
Ah umurunda mı sandın bu dünya
Ah neşesi yeter

.
.
.
Sabor A Mí

23 Eylül 2009

Yeter Artık Ama

.


Marilyn Manson - Arma-Goddamn-Motherfuckin-Geddon


Blogger a girip bu yazıyı yayınlayabilirsem, siz de bloguma girip bu yazıyı okuyabilirseniz çok şanslıyız demektir..


Bir süredir bloglara girilememesinin ardındaki nedeni tam olarak bilen biri varsa lütfen açıklasın..
Bu bir yıldırma politikası mıdır??


Last FM yasaklanmış..
My Space yasaklanmış..
Daha yasaklanan başka siteler de var mı bilmiyorum..


Geçen yıl Bloglarımıza yasak geldiğinde inanamamıştım..
Şaka gibi Bir Ülkede yaşıyoruz demiştim..
Şimdi hiç bir şeye şaşırmamakla birlikte düşünüyorum..
Yasak bile getiremedikleri sitelerimize girişlerimizi böyle zorlaştırarak bizi yıldıracaklarını sanıyorlarsa hepsinin canı cehenneme..


Yukarıdaki fotoğrafa bir daha bir daha bakınız..
ve Şarkının nakaratını yüksek sesle tekrar ediniz..

.
.

12 Eylül 2009

.
Bu Yazı Låt Den Rätte Komma In filmi hakkında fazlasıyla detay bilgi içerir.
.


Johan Soderqvist - Eli's Theme

“Kız olmasaydım beni yine de sever miydin?” diyor Oscar’a Eli..
Kız olmasaydım da beni sever miydin…


Korku ve dramın iç içe bütünleştiği, gerçekçi dokusunun içinde çok kanlı ve cinsel içerikli olmayan bir vampir ve aşk filmi.. Cesur, ürpertici, soğuk, karanlık, ağır atmosferi ve tüm bunları destekleyen mükemmel müzikleriyle Let The Right One In, 2008 yapımı bir İsveç filmi.
Kuzey Avrupanın karlarla kaplı soğuk bir esintisi olan film, John Ajvide Lindqvist’ın aynı adlı romanından Tomas Alfredson imzalı bir sinema uyarlaması.

IMDB’de yüzyılın en iyi 250 filmi arasında olan ve 8 in üstünde puanıyla dikkat çeken film her yönden farklı..
Aşkın koşulsuzluğundan, çocuk yaştaki cinsiyetsiz bir vampirin sonsuz mahkumiyetine kadar, ergenlik sorunlarından asosyalliğe, cesaretten şiddete kadar pek çok konuya olabildiğince farklı yönlerden yaklaşıp insana doyumsuz bir şölen yaşatıyor.
Öyle ki bittiğinde üzülüyorsunuz, çünkü gerçekten doymuyorsunuz..



12 yaşındaki Oscar, arkadaşlarınca sürekli alay edilen, itilip kakılan ve onlara karşılık dahi veremeyen, korkak ve asosyal bir çocuktur. Bu itilip kakılmanın iç dünyasında yarattığı fırtınaları ise elinde bıçakla bir ağacı tehdit ettiği, kendi kendine konuştuğu sahnelerden ve cinayet-ölüm haberlerini kesip biriktirmesinden anlarız içimiz ezilerek..




12 yaş civarlarındaki Eli kanla beslenen bir vampirdir.. Ses tonunun bazen kız bazense oğlan çocuğunu hissettirdiği kız çocuğu görünümündeki vampir.. Etrafa babası olarak lanse edilen ama Eli’ye, ihtiyacı olan kanı bulmak için insanları öldüren ve ona tutkun yaşlı bir adamla birlikte bir gece Oscar’ın yan dairesine taşınırlar.


Oscarın hayatı Eli ile tanışınca tamamen değişir. Asosyal ve pısırık Oscarın aşk sayesindeki müthiş değişimini izlersiniz.. Cesaretlenir, kendine güveni yerine gelmeye başlar, hatta öyle ki, kendisini sürekli rahatsız edenlere artık karşı koyar..


Öyle değil midir hakikaten, aşk kişiliği bile değiştirmez mi çoğu zaman.. İçine kapanıkken dışavurumcu olmaya, korkakken cesur olmaya ya da tam tersi coşkun bir hayat yaşarken birden yalnızlığa, cesurken ürkek olmaya dönmez mi karakterlerimiz aşk geldiğinde..




Evet bu film cinsiyetsiz küçük bir vampirle henüz cinsiyetsiz sayılabilecek yaştaki küçük bir insanın dramatik bir aşk hikayesi.. Film ikisinin bir gece birlikte uyudukları ve Elinin çıplak olduğunu sahneye rağmen cinselliğe kapı açmayarak ağır bir duygusal çerçevenin içinde sevgiye dayalı bu ilişkiyi, seyirciye sorgulayacak alan oluşturmadan sunuyor.



Filmde hiçbir abartı kan öğesinin olmaması, amerikan vampir filmlerindeki gibi hiç gösterişin olmaması ve gerçekçi atmosferi sayesinde, Elinin ve Oscarın dramlarının içine usul usul girip o hüznü de hep hissediyorsunuz..



Yönetmenin her konudaki büyük başarısının yanında minik 2 oyuncunun da performansları inanılmaz.. Hiç bir eksiği yok filmin inanın.. Holivud versiyonu çekiliyormuş şimdi Let Me In adıyla.. oysa Eli karakterinde başka bir kız çocuğu düşünemiyorum oyuncu olarak ben.. O yüz ifadesi, O tuhaflık, O bakışlar, O duruş.. Bence bu oyuncu tam Eli rolü içinmiş.. Amerikadan kimbilir nasıl bir oyuncu bulacaklar şimdi.. Ve hatta Holivud teknolojisi ile bu filmi de kan filmlerine çevirirlerse çok yazık olacak çok.. İki çocuk oyuncu da ilk kez kamera karşısına geçmişler .. Çok ilginç değil mi.. Muhteşemler bence ikisi de..



Fazlasıyla etkilendiğim bazı sahnelerden de bahsetmek istiyorum..

Eli, kan dışında hiçbir besin kaynağı kullanmaz, fakat Oscar henüz Elinin vampir olduğunu bilmediğinden ona şeker alır bir kese.. Eli istemediğini söyler, Oscar anlayamaz ve üzülür, kendisini reddettiğini sanır. Bu durum karşısında Eli bir fedakarlık yapar, riske girer ve bir şeker yer. Bünyesi kabul etmediğinden bir süre sonra kusar. Kustuktan sonra mahcup ve üzgün bir ifadeyle Oscarın karşısında dururken, Oscarın birden gidip ona bir sarılışı var ki.. Kelimeler yeterli değil bu sahnenin güzelliğini anlatmaya.. Öyle içten, öyle masum, öyle hesapsız çıkarsız bir sarılış.. Zaten bu sahnenin sonunda sorar Eli:
“Ben bir kız olmasaydım da sever miydin beni?
” diye..
Elbette
der Oscar.. Elbette…
Gözlerinizi kapatıp bu müthiş sahnenin içinize yerleşmesini beklersiniz..

Filmin adı ne yazık ki Türkçeye “Gir Kanıma” gibi saçma bir şekilde çevrildi..
Let Me Right One In tam bir çeviri ile "Doğru Olanın İçeri Girmesine İzin Ver" dir.. Ki bu adın bu filmi nasıl da mükemmel yansıttığını anlarsınız izlediğinizde..
Çünkü vampir hikayelerine göre, vampir kurbanının odasına gelir ve içeri girmek için izin ister. İznin sözle verilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde vampir içeri girmez.
Üstelik bu film açısından bakarsak İçerisi olarak anlatılan sadece oda değil aynı zamanda yürektir de..



Eli, de içeriye girmek için Oscarın izin vermesini, sözle dile getirmesini ister bir akşam..
Fakat Oscar onu sözle değil el işaretiyle davet eder, Eli tıpkı şeker sahnesinde olduğu gibi yine risk alarak içeri girer.. Ve tüm vücudundan kanlar akmaya başlar.. gözlerinden kulaklarından ağzından omuzlarından… Oscar yaptığı hatayı anlayarak hemen “içeri girmene izin veriyorum” diye bağırarak koşup ona sarılır.. kanama durur..
Ve bu müthiş sahne devam eder..
Oscar ona öğrenmek istediği şeyleri sorar.. Nihayetinde Eli bir vampirdir ve kanla beslenmektedir. Kan ihtiyacını gidermek için insanları öldürmektedir. Ve birden Eli, Oscara der ki: “Benim yerime kendini koy.. evet kimseyi öldürmedin ama öldürebilirsin. Bendeki güç sende olsaydı, bu gücü öldürmek için kullanabilirdin. Oysa ben yaşamak için mecburum. Yaşamak için kana ihtiyacım var. Lütfen Bir Süreliğine Ben Ol !”

 Yönetmen bu müthiş sahneyle, bireysel öfkeden tutun da katliamlara kadar insanoğlunun elindeki güç doğrultusunda bilinçli bir şekilde yaptığı şiddete parmak basıyor.



Eli’nin “Lütfen Bir Süreliğine Ben Ol” deyişiyle birlikte 12 yaşında bir çocuğun başına böyle bir şeyin gelmesinin tüyler ürperticiliğiyle irkilirsiniz..


Devamında Eli giyinirken Oscarın onu bikaç saniyeliğine gözetlemesi ve çıplak görmesi sahnesi ile bu hırıldayan, tüy kadar hafif, kötü kokan, yıkanmayan, pis, üşümeyen, güçlü ve çevik Eli’nin aslında hadım edilmiş bir oğlan çocuğu olduğunu anlıyorsunuz..



Yine yönetmenin ustalıkla anlatmayı başardığı bir başka tema da : Geceleri Mors alfabesi ile kurdukları iletişimler sayesinde çocukların yalnızlıklarını, iç dünyalarını, sıkışmışıklarını, duvarlarını birbirleriyle yıkmaya çalıştıklarını, sevginin önyargısız koşulsuz her şartta ve yerde akabileceğini usulca hissediyorsunuz..

Karlı soğuk ve karanlık atmosferin içinde sıklıkla kullanılan geniş açılı apartman çekimleri ve filmin sonlarına doğru Oscar ın son kestiği habere (Elinin kanını içip öldürdüğü adamın haberi) bakarken ki görüntüsü ile de yine yalnızlığa, yan komşumuzu bile tanımadığımız, herkesin birbirine yabancılaştığı modern hayata da gönderme yapıyor film..



Dramın ağır bastığı bu korku filminin finalinde öyle bir havuz sahnesi var ki..
Kanın oluk oluk aktığı pek çok filmdeki intikam sahnelerine taş çıkartacak kadar az kanlı ama dehşet verici ve akıllardan kolay silinmeyecek bir görüntü..



Ürpertici bir sevginin baskın olduğu bir film bu..
Kolay yutulup giden, sindirilen ve unutulan filmlerden değil..
Zaman geçtikçe farklı şeyler keşfediyor insan içine akan bu filmden..
Belki de benim gibi aylar sonra bi daha izliyor :)



En sevdiğim bölümle bitireyim yazımı ..
Eli kibrit kutusunun içine yazdığı notta “Gitmeli ve Yaşamalı ya da Kalmalı ve Ölmeliyim” diyordu..

evet tıpkı pek çok gidişlerimizde hissettiğimiz o anı özetler gibi:
Gitmeli ve Yaşamalı ya da Kalmalı ve Ölmeliyim..


 

6 Eylül 2009

.
Bu yazı My Bloody Valentine 3D hakkında bilgi içerir.
.


CREMATORY - HUMAN BLOOD


Türünün korku ve mistik yazan bölümlerini kaale almadan suç ve gerilim macera kategorisindeki bir film gibi izleyecekseniz eğlenceli bir film My Bloody Valentine..
En azından vaktinizi tamamen boşa harcatan bir film değil..
3D teknolojisi gayet güzel yedirilmiş çekimleri kaliteli, oyunculuklar iyi, katilin gerçekten hangisi olduğunda sizi uzun süre ikilemde bırakacak kadar senaryosu da iyi..
Elbette bir kült gerilim korku filmi olacaklardan değil..


Babası Maden Ocağının sahibi olan
Tom Hanniger (sesi ve görüntüsüyle pek bi etkileyiciydi hani), bir kazaya sebep olur ve 6 kişi tünelde sıkışıp kalır. İçlerinden bir işçi Herry Warden diğer 5 işçiyi öldürür oksijenin kendisine kalması için.. Ve koma halindeyken kurtarılır. Günlerce komada kaldıktan sonra Sevgililer Gününde uyanır, ve hastanede tam bir vahşet yaratır, herkesi keser biçer, kalplerini çıkarır, parçalar bedenleri.. Sonra Maden Ocağına gidip orada Sevgililer Günü kutlamaları yapan gençleri de gebertir.. Sonra madende bir patlama olur ve ölür.. Ya da öldüğü sanılır..
Bizim Tom da psikoloijk olarak çöktüğünden kasabayı terkeder ve izini de kaybettirir, çünkü tüm kasaba halkı olanlardan Tom'u sorumlu tutmaktadır.
10 yıl sonra babasının mirasını devralmak ve madeni satmak üzere kasabaya geri döner..
ve Katliamlar yeniden başlar..
2 kişi arasında kararsız kalırsınız katilin kim olduğu üzerinde..
Eğer
Sevgililer Günü Katliamı hakkında okumadıysanız, film size sonuna kadar açık vermez hangisinin katil olduğu üzerine..
Tahminleriniz oluşur sadece..

Yönetmen
Patrick Lussier ı tebrik edebiliriz macera gerilim için gayet güzel ve eğlenceli bir filmdi..