31 Temmuz 2006

Uyuyan Güneş


geri çekildiğin kadar cesur, ileri atıldığın kadar korkaktın..
zırhında pas ve kan..
aşkta güle küsmüş gölgeydin..
kilitte dönen anahtar kadar utangaçtın..
odaların yamalı..
demirlenmiş bir ömürdün çocuklara..
yüzüğünde pas ve kan..

sesini yüzüme sürerdin.. kuzeybatıdan sekiz şiddetindeydi..
küskün dünyanın bu yüzünde “seviyorum” hep yaralıydı sende..
sende hüzün kaldı ki, dağlar o yüzden eşkıya değil kin tutar..
yaraladığın kadar yaralanırsın aşkta, gözlerime ağaçları devirme..

senden daha zayıftım, dikaçı yorgunu, belki tenor bile değil..
dağlarla kendimi tamamladığımı bilseydin dönüp gelirdin..
uçurum olurdun bende..
ay düşerdi saçlarıma..
taşın yosun tutan yüzüne konmazdı kuşlar..
ve gözlerin yanmış ormanlarımın son yaprağı..

ben senin olurdum, sen dörtnala gelip otururdun düşlerimin içine..
ölüm hep pusuda, hayat illet gibi bir küfürdü..
rüzgarın en büyük kentiydi yüzün..
gece olduğunda çöl gibi soğurdu saçın..
ensene değmezdi ama, gülüşün rüzgarlar giyinirdi..

ben inadın olmuşum.. ağzın yolumu kesiyor..
dilimin altında tuzla uyanıyorum sana..

soluğun sütçocuğu kokusu.. suda ıslanan kağıt sanki gözlerin..
sorduğun her soruda bir yanın görünür.. ay olurdu sesin..
ben su der.. dağların ardından gelirdim..

umutlarım için güneşe, düşlerim için yaşama tutunuyorum..

-Fadıl Öztürk-

(NIGHTWISH - SLEEPING SUN)

21 Temmuz 2006

bazen basittir..


bazen.. bazı şeylerin sebepleri çok basit olabilir hayatta..
bişey yaptığımızda her zaman altından çok karmaşık sebepler çıkmayabilir..
ama biz öyle alışmışızdır ki her şeyin altını kurcalamaya..
mutlaka altında başka sebepler daha ararız..
yeterli gelmez öğrendiklerimiz..
hayır deriz.. başka bir nedeni daha olmalı.. olmalı..
görünenin ardına ulaşmak gibi delice bir tutku bu..

olmalı mı gerçekten her zaman; görünenden başka bir neden..
niye didikler dururuz ki bazı şeyleri..
niye olduğu gibi kabul edemeyiz..
nedir içimizde bu güvensizliği yaratan şey..
yani karşımızdakinin söylediklerine inanmama nedenimiz nedir..
neden illa “yok hayır başka bir sebebi daha var da sen bana söylemiyorsun” inadında takılı kalır insan..

ama bazen her şey göründüğü kadar basit olabilir..
bunu öğrenebilsek bi..

(SIRENIA - SAVE ME FROM MYSELF)

19 Temmuz 2006

korkak..


korkak bir erkek.. her zaman korkaktır.. anlık cesaretleri onu “korkaklık”tan kurtarmaz..
korkak bir erkek.. her zaman kaybetmeye mahkumdur..
güzel hayaller kurabilir.. ama bunlar hayal olmaktan öte gidemez.. önüne sunulanlarla yetinir.. hoş yetinmese bile istediği, hayal ettiği şeylere sahip olmak için çalışacak cesareti yoktur ki zaten.. hayat önüne kimi, neyi çıkardıysa onu kabullenir..
korkak bir erkeği kabullenen bir kadın da muhtemelen kabullendiği erkek gibidir..
korkak bir erkeğin kendisine faydası yoktur ki.. hayatındakilere faydası dokunsun..
korkak bir patronun şirketi yerinde saymaya ve eninde sonunda batmaya mahkumdur..
korkak bir komutanın orduları savaşı kaybetmeye mahkumdur..
korkak ebeveynlerin çocukları ezik yaşamaya mahkumdur..
korkak insanlar kadar tehlikeli insanlar da yoktur şu dünyada.. çünkü kendi korkaklıklarını kabullenemedikleri için tam bir kargaşaya çevirebilirler her şeyi..
deliden korkmaz aslında insan.. çünkü bilir o delidir..
delidir ne yapsa yeridir :)
ama korkak insanlar sinsi bir düşman gibidirler.. korkaklıklarını örtbas edebilmek için türlü yalanlara, türlü dalaverelere, olayları kendi lehlerine çevirebilecek her türlü terbiyesizliğe hiç düşünmeden başvururlar..

nerden mi çıktı tüm bunlar..
dün akşam bir film izledim.. zeki demirkubuz un “üçüncü sayfa” adlı filmi..
kişiliksiz korkak bir erkeğin dramıydı aslında anlatılan..
acınılası bir erkek..
ordan geldi aklıma.. korkak bir erkek nasıl bişeydir..

korkak bir erkek her zaman kaybetmeye mahkumdur.. kaybettiği şey ise yaşamdır..
hayatıma böyle bir erkeğin uzaktan bile sokulmaması dileğiyle bitiriyorum kelimelerimi :)

haaa bi de g..t korkusu denen bişey var ki.. onu başka bir zaman anlatayım..

(THE SONGS OF THE GYPSIES)

17 Temmuz 2006


insan çok gezince.. değil yazmak.. sitesine girebilecek zamanı bile zor buluyormuş.. 4 gün Erdek, 3 gün Bursa, 3 gün İstanbul .. şimdi yine bikaç gün sonra Erdek..
şikayet etmiyorum tabi ki de.. gezmekten kim şikayet etmiş zaten:) ama kendimi de rahatsız hissediyorum yazmayınca..

içimdeki kabaran coşkular beni hep yollara dökmüştür zaten.. seviyorum yolculukları.. neyle olursa olsun.. ister harika bir arabayla.. ister otobüsle.. ister deniz otobüsüyle..

özlemişim de hem yollara dökülmeyi..
hele hele istanbulu öyle özlemişim ki..
doya doya bindim vapurlara, deniz motorlarına.. midye dolma mı da yedim, içtim de, gezdim de :) arkadaşlarımı da ziyaret ettim..
babam ve oğlum u bi daha izleyip bi daha ağladım :)
donnie brasco yu izleyip, pacino yu öyle ezik bir karakterde görerek içimi sızlattım,
22 tane yeni dvd aldım kendime.. uzun zamandır aradığım bulamadığım tüm filmleri buldum neredeyse.. requiem for a dream, çölde çay, sex lies and videotapes, dont look now, heat, itiraf vs.. sonra güzel elbiseler de aldım kendime.. arbyssssss yedim :) kardeşime yeni ev bulduk taşınması için, üsküdara gittim sonra ilk kez.. güzelmiş Üsküdar da.. sonra mecidiyeköy profiloda gezerken; istanbula geldiğimi haber vermediğim arkadaşlarımdan birine yakalandım!! “demek istanbuldasın” diye cepten bir mesaj geliverdi!!!
Ha bu arada dönüşte yeni bir kitap okumaya da başladım..
YABANCI .. albert camus nün bir kitabı.. epey sürükleyici başladı.. deniz otobüsünde 67 sayfasını okumuşum.. bakalım bi daha ne zaman zaman bulup okuyacağım devamını:)
zaman zaman zaman.. sitem için zaman, fotoğraflar için zaman, kitaplar için zaman, müzik için zaman, filmler için zaman.. gezmek için zaman.. :)
fazla zamanı olan var mı acaba??

(OI VA VOI - LADINO SONG)

13 Temmuz 2006

sulara düşen..


dudakta bir öpüşün soğurken sıcaklığı..
yalnızlık odadan çıkar ve sığmaz alanlara..
orman çok uzakta.. ama dal burada kırılır..
nehir çok uzak.. ama burada yıkılır köprü..
her tabut yanlışlıkla bu eve getirilir..
omuzlayacak olanlar ölüden daha ölü..
anılara ne oldu?..
madenden çabuk soğuyor..
yaş kaç oluyor ki balkon düşleri soluyor..
bir arkadaş sesi gibi sıcaktım düne kadar..
her kilidin üzerinde anahtar vardı..
nehir demiştim dördüncü dizede..
düşen köprü mü sulara..
zaman mı??..

(ANATHEMA - ANGELICA)

7 Temmuz 2006

coşku..


Zaman.. zaman.. zaman.. bana hiçbir zaman yetmeyen şu kavram.. yapmak istenen şeyler çok olunca.. zaman yetmeyen bir kavram haline geliyor ister istemez..

tüm haziran ayını uzun soluklu tek bir şiire ayırmıştım.. kelimeleri fotoğraflarıyla ve müzikleriyle yayınladım.. ben çok keyif aldım üçlü bütünlükleri sunmaktan.. siz de keyif aldınız mı bilmem okumaktan..

teşekkür etmek istediğim biri var.. sevgili Witness.. gittiği halde.. son bir posting yayınlamış.. sözü vardı bana.. uzun soluklu şiirimi parça parça yayınlarken ben, sessiz kalmıştı çünkü.. demişti ki; şiirin tamamlandığında yapacağım yorumumu.. sözünü tuttu.. kendi blogunda kelimelerime yorumunu düşürdü.. okudum.. ve gördüm ki.. Witness okurken gerçekten kelimelerimin dibine vurabilen nadir insanlardan.. öyle güzel anlamış ve öyle güzel özetlemiş ki “cehennemime çok geldim”i.. ve benim kelimeler giderse telaşımı.. valizimi açışımı.. evet teşekkür ederim Witness.. gerçekten teşekkür ederim..

Bunun dışında haziran ayı içerisinde 2 farklı yenilik yaptım..

Birincisi… minik tatlı cadıma da bir blog yaptım.. bu odanın karanlığından hiç nasibini almayan benim en aydınlık odam, yani kızıma ait olan odam:1.oda .. (anahtar deliğinden görebilirsiniz:) ayrıca 1.oda da fotoğrafların üzerindeki başlığa tıklandığında fotoğrafın flickr sayfasına da ulaşılabiliyor..

İkincisi de.. her yazımın altında, o yazıyı yazarken dinlediğim şarkıyı yazardım eskiden.. yazımdaki kelimeleri ve fotoğrafı tamamlayan son nokta olan müzik.. ama sadece ismini yazabiliyordum ruhumda yankılanan müziğin:)
şimdiiii… artık… tıklandığında şarkıyı indirebilmeniz içinbir link koymayı öğrendim..
Yani isteyen şarkıyı rahatlıkla indirebilir artık kelimelerimi okurken.. tıkladıktan sonra açılan sayfa da “free” yi tıklamak ve bir süre beklemek yeterli..
yani artık yazımın altına yazdığım şarkıya tıklayın.. ve işte müzik sizin de ruhunuzda..

"Duvardan yankılanan" bölümünü de "yankılananlar" olarak çoğul yapmak suretiyle; gün içerisinde 7.oda nın duvarlarında hangi şarkıların yankılandığını gösteren bir link ekledim..

Temmuz ayı büyük bir enerjiyle birlikte geldi benim için.. içimde anlatılmaz bir coşku var.. nedenleri öyle çok tabi.. bunlardan biri de hiç kuşkusuz müzik.. bir haftadır bir sürü yeni şarkılar keşfetmekle birlikte.. bu hafta içime damgasını vuran şarkıyla bitireyim kelimelerimi..

(THEATRE OF TRAGEDY - ROSE FOR THE DEAD )

1 Temmuz 2006


Hayalleriniz nasıl, büyüyorlar mı ??
Tasarlanmış aleminizin hayal edilen varlıklarına yeni biçimler,
yeni oluşlar ekliyor musunuz ??
Bırakın size takılanları, siz neye takılıyorsunuz ??
Hayal gücünüze haremde yer minderinde kusmuk içinde uzanmış kalmış bir padişah girdi mi girmedi mi onu söyleyin ..
Yoksa siz, henüz kaftanı dikilmemiş, kavuğu burulmamış, tuğu tüysüz, çizmesi nakışsız, bir hayalci misiniz ??
Yani daha padişah bile olamadınız mı ??
Öyleyse yatağına sadece uyumak için giden fakir bir kulsunuz siz ..
ki düşlerinizdeki çölü, hayatınızdaki vahaların boynuna kadar çeker,
gecelerinize öyle girersiniz ..
Yastığınızın boyutlarına bakılırsa, bir taht’a sahip olabilmeniz, neredeyse olanaksızdır ..
Peki .. Neye yarayacak üstüne dirhem et koyamayan sıskalığınız ??
Hangi hikayeye konuk olacaksınız, bir manken bile değilken ??

Tamam, bırakalım bunları ..
Sokaklardan yatağa getirmek için, iğdeli ve de keçiboynuzlu bir manzara da aramıyor musunuz ; kim olduğunuza dair bir hatıra: Makyaj tüccarı bir kadın .. Doğum uzmanı bir bakire .. Tanrısını unutmuş bir din .. Üzerinde pekmez gezdirilmiş bir çanak telaş ..

Ak çarşaflı yatağınıza, beyaz yorganların altına, sizinle beraber girmez mi,
baş koymaz mı aydınlık dolu yastığınıza, tersinden yazılmış tarihiniz ??

Hiç değilse, uykuda olduğunuzu hatırlayarak göremez miydiniz düşlerinizi ??

Olmuyorsa, sizin yerinize bunu yapan birini bulun bari ..
Bakarsınız, düşleme sınırlarınız şöyle bir kımıldanır da belki ..
kımıldanabildiğinin ayrımına vararak, sizi bodrumda bir küp gibi susmaktan caydırır ..
Bakarsınız, uzun ve kambur bir mimar bulur, onun sayesinde hayatınıza klavyeli çalgılar ya da alkış aleti sokarsınız ..
Bakarsınız, hareminizden içeri süzülen ve gövdenizden önce ruhunuzu soyarak sizi size anlatan, hayalden değil modelden resim yapan bir ressamınız olur ..
Ya da şiirinde adınızı anan bir şairiniz ..

Bir cumhurunuz olur böylece ..
Yoksul ihtilalciler çıkarır köylüleriniz ..
İki tarafın da kazandığı savaşlarınız ..
Savaşta hangi tarafa ihanet edeceğine henüz karar veremeyen bir kavminiz ..
Sokağa çıktığınızda peşinizden ayrılmayan bezirgan gölgeniz ..
Sizin olan, ama arkasını hiç görmediğiniz adalarınız ..
Henüz sizin olmayan, artık sizin olmayan, hiçbir zaman sizin olmayan ve olmayacak olan, ama bütün hayatınızı geçirdiğiniz şehirleriniz ..
Belki üstünüzü örten biri çıkar, üşümenizi geçirir ..
İyi de olur ..

(GUNS N' ROSES - AIN'T IT FUN)