31 Ekim 2010
Etiketler: bana dair, sergilenen fotoğraflarım
21 Ekim 2010
.
Lacuna Coil - Enjoy The Silence
Ardına mavi düşleri almış gülümsüyordu bir yüz..
Uzun süre bakıldığında dudaklarını kıvırdığın bir gülümseme yerleştiriyordu bakanların da yüzüne..
Her zarın rakamları yoktu elbet..
Zaten rakamlarında 7 de yoktu ya hiçbir zarın..
“sonra bir zar oluyorsun: 7 gelme ihtimali sıfır olan..” demişti biri bir zamanlar..
sevmiyordum o zamandan beri rakamlı zarları..
sevmiyordum o zamandan beri şansıma havaya rakam fırlatmayı..
ardına mavi düşleri almış gülümsüyordu bir yüz..
bir kış günüydü..
avuçlarıma düşmek ister gibiydi..
boşver diyordu rakamları.. bak benim her yüzümde farklı bir yüz var..
seç birini diyordu..
seç birini ve al avuçlarına..
ardına mavi düşlerini almış gülümsüyordu bir yüz..
sessizliğin içinde eğlenmeyi öğretiyordu bana..
ıssızlığın içinde oyunlar kurmayı..
fırlattım havaya tahtayüzleri..
gülümseyeni düştü avcuma..
usulca okşadım ve gülümsedim hayata..
BURFOT (Bursa Fotoğraf İmece Topluluğu) un, Griye Veda Renklere Merhaba adıyla devam eden projemizin 14. Etabı olan Bursa Sırameşeler Kız Yetiştirme Yurdu ve Çocuk Yuvası (Sevgi Evleri) nde Eylül ayında gerçekleştirilen sergide bu fotoğrafım var benim..
İstedim ki fotoğrafa her baktıklarında anlık da olsa bir gülüş yerleşsin yüzlerine, kimsesiz yüreklerine inemese de..
Etiketler: sergilenen fotoğraflarım
13 Ekim 2010
.
Bu yazı Equilibrium filmi hakkında detay bilgi içerir.
Fragman
ANATHEMA - FEEL
“21. yüzyılın ilk yıllarında üçüncü bir dünya savaşı çıktı. Bu savaştan kurtulanlarımız, insanoğlunun dördüncü bir savaştan kurtulamayacağını biliyordu. Her an patlamaya hazır doğamız daha fazla riske atılamazdı. Bu yüzden yeni bir güvenlik kuvveti yarattık.
Prozium, mükemmel ilaç.
Yıkımlarımızın ilacı, toplumumuzun tutkalı. Yaralarımızın merhemi, bizi acıma duygusundan kederden, nefret ve melankoliden kurtaran tek şey. Onun sayesinde acıdan ve kıskançlıktan kurtulduk. Bizi eğlenceden, aşktan, sevinçten ve estetikten kurtaran bu mükemmel buluş için minnettarız. Prozium'u içtenlikle kucakladık ve bizi mükemmelleştirdi.
Dünya üzerinde var olan insanlar her zaman bir tek şeye sürüklenmişlerdir. Savaş.
Bizler, hastalığın belirtilerini değil bizzat kendisini tedavi etmek için çabalıyoruz. Bireyselliği reddedip yerine, toplumsal uyumu ve birleşmeyi koyuyoruz. Tüm erkeklerin, kadınların ve çocukların toplum içinde eşit yaşamalarını sağlıyoruz. Eşit yaşam kavramı hepimizin her zaman güvenle yol almasını sağlıyor.”
Sabah yataktan kalkıyorsunuz, hissiz, duygusuz. Kahvaltı yaparken dinleyebileceğiniz bir müzik yok.. Şakalaşıp neşeleneceğiniz bir sohbet yok.. Hatta açabileceğiniz bir televizyonunuz bile yok.. Duvarlarınızda gözlerinizin görüp gönlünüzü güzelleştirebilecek ne bir fotoğraf ne bir tablo da yok.. hiçbir şey yok..
hiçbir şey..
Daha yataktan kalkar kalkmaz ilk işiniz ilacınızı içmek oluyor..
Prozium..
Ve duygularınız ölüyor.. Gün boyu hiçbir şey hissetmeden, hiçbir duyguyu hissetmeden işinizi gücünüzü hallediyorsunuz. Ve bu ilaç sayesinde hiçbir şey hissetmediğiniz için herhangi bir şeyin eksikliğini de duyumsamıyorsunuz hayatınızda.
İnsanı ürküten bu senaryo 2002 yılında Kurt Wimmer’in yönettiği Christian Bale’nin sağlam bir oyunculuk sergilediği bir filme dönüşüyor.. Equilibrium..
Bir an bile gözünüzde canlandırabiliyor musunuz gerçekten dünyada hiçbir sanat eserinin olmadığını, hiçbir kitabın olmadığını, hiçbir şarkının olmadığını, hiçbir tablonun olmadığını..
Yok..
Yok..
Her şey yokedilmiş..
Neden ??
Çünkü eğer Mona Lisa’nın tablosu hiç varolmazsa, insanlar birbirlerini öldürmeyecekler bu tabloyu çalabilmek için, sahip olabilmek için. Kimse hiçbir şeye sahip olmazsa, kimse kimseyi kıskanmayacak, herkes eşit bir yaşam sürecek. İnsanın içindeki en tehlikeli duygulardan biri olan Hırs, gücünü kaybedecek.. 3.Dünya Savaşından yorgun çıkmış bir dünyayı işte böyle bir rejim yönetiyor.. HİSSETMEK, ÖLÜMLE CEZALANDIRILAN BİR SUÇ HALİNE GELİYOR. Peki tüm sanat eserlerini ortadan kaldırıp insanlar “sahip olma” dürtüsünden bir miktar arındırılabilse de diğer duygularından nasıl arındırabilecek, hissetmesi nasıl engellenecek?? Kimyasal bir ilaçla.. Prozium.. Her sabah içilen bu ilaçla, insanlar hayatlarındaki eksiklerin farkına bile varmayacak, uyuşacak ve hissetmeyecek.
Çok mu saçma geliyor kulağa bu bilimkurgu filminde anlatılanlar??
Biraz düşününce aslında hiç de saçma değil ve gerçek dünyada kurgu olmayan dünyamızda da benzerlerini yaşamıyor muyuz?
Bireyselliğin bitirildiği, duygulara ve hislere yer olmayan, neredeyse tek tip ve amaca yönelik insanların yetiştirildiği bir kurum!?! yok mu bugün her ülkede ??
Bugün Prozacı nerdeyse meyvesuyu niyetine içen insanlar yok mu etrafımızda.. Antidepresanları vitamin niyetine içen.. Acıyı hissetmemek için.. Acı çekmemek için.. Acıdan korktukları için.. Acıyla baş edemedikleri için.. Acı çekmekten kaçtıkları için.. Güçsüz oldukları için.. En ufak bir duygusal salınımda soluğu bu mutluluk şuruplarında almıyor mu pek çoğumuz ?? Uyuşturmuyorlar mı hislerini ??
Gittiğiniz neredeyse tüm doktorlar sizi sakinleştirici ilaç içmeye yönlendirmiyor mu ??
Öyleyse .. ?!?!
Çok da bilimkurgu değil aslında İsyan filmi ne dersiniz??
Belki de “Prozac Toplumu” denen kavramı basitçe gözümüze sokuyor sadece..
Tüm bunlara direnen ve hissizleşmeyi kabul etmeyen isyancılar var elbette her toplumda olduğu gibi. Öldürülmek pahasına bir kitap bulup saklayıp okuyan, yakılmak pahasına kendini müziğe bırakan, canını vermek pahasına aşık olan..
Christian Bale (Preston) de bu isyancıları bulup öldüren bir hükümet muhafızı.. Sanat eserlerini bulup yokeden, ilaçlarını içmeyenleri ve sanat eserlerini saklayanları bulup infaz eden..
Fakat bir sabah kendisi de ilacını içemeyince olanlar oluyor.. Az da olsa ilk defa bir şeyler hissediyor.. Bir kadının kokusuna vuruluyor.. Bir müzik onu alıp götürüyor.. 4 yıl önce karısı “hissetme suçlusu” olarak idam edilirken bile bu ilaçlar ve içindeki inanç sayesinde bir şey hissetmeyen Preston, o gün hissetmeye başlıyor.. Ve nihayetinde bu azılı hükümet adamı isyancı haline dönüşüyor..
Kokusuna vurulduğu kadın ile arasında geçen kısacık bir diyaloğu da yazmak istiyorum:
Mary: Sana bir şey soracağım. Neden yaşıyorsun?
Preston: Bu harika toplumun devamını korumak için yaşıyorum. Ülkeme hizmet etmek için yaşıyorum.
M: Bu bir kısırdöngü. Varlığını sürdürmek için varsın. Amacın nedir?
P: Senin varlığının amacı nedir?
M: Hissetmek. Bunu hiç yapmadığın için ne anlama geldiğini bilemezsin ama nefes almak kadar gerekli bir şey. Onsuz, aşksız, öfke ve acı olmadan nefes almak bir saatin tik-taklarından farksızdır.
Preston da ilaçsız bir dünyaya adım atıp isyancı olmaya başladıktan sonra, yani hissetmeye başladıktan sonra öğreniyor tabiki:
Duygular hakkında öğrenmen gereken ilk şey: bir bedeli olduğudur!
"Ama zavallı ben, sadece hayallerimle yaşıyorum. Hayallerimi ayaklarının altına serdim. Yumuşak bas çünkü üstüne bastığın şey benim hayallerim."
Her şey bitti.
Bizi biz yapan her şeyi yok ettik!
Etiketler: sinema, unutulmayan replikler