8 Temmuz 2010
.
SKIN - NOTHING BUT
Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar yara açıldığındandır.
Böyle başlıyordu kitap..
Daha ilk cümlelerinde vuruyordu yani..
Daha ilk cümlelerinde nefesini kesiyordu insanın..
Öylece kalıp devam edemiyordunuz hemen..
Gözlerinizi kapatıp derin nefesler alarak düşünüyordunuz..
Unuttuğunuzu sandığınız her şey bu birkaç cümleyi okuduktan sonra hücum ediyordu beyninize..
Aslında unutmadığınızı o anda, hemen size belletmek istercesine..
Gerçekten de unutmuyordunuz..
Gerçekten de aslında bazen sanılanın tam aksine “mutlu anılar” daha çok canını acıtıyordu insanın..
Belki de içinde yaşarken acıyı barındıran anıları hatırlamak insana yeniden acı vermiyordu da öfkeyi doğruyordu.. mutlu anları hatırlamak da artık olmayacaklarını, yeni anılar üretilemeyeceğini insana bellettiğinden acıtıyordu..
Aslında izlerle dolu insanlardık ve evet bu izlerin her biri bir yaranın kalıntısıydı..
Derin yaralar bir gün gerçekten kapansa bile izleri asla yokolmazdı..
Ve bu yüzden unutmazdık.. unutamazdık..
Peki bellek kimden intikam alıyordu ??
Kendinden mi ?
Neden??
Neden kendine bunca zarar veriyordu.. Öyle ya bütün intikamlar zarar verirdi mutlaka..
Bütün bellekler mazoşist belki de, pek çok yürek gibi..
Aslı Erdoğan, okuduğum ilk kitabı ile vurup geçmişti beni.. Yüreğimde girmediğim pek çok karanlık sokağa sokmuştu beni onun o yaralı kelimeleri.. Mucizevi Mandarin en çok şefkatiyle dağlamıştı aslında içimi..
Diğer bütün kitaplarını da okumaya karar verdim sonrasında.. Ama üst üste değil.. Üst üste kaldıramayacağım kadar yaralıydı çünkü gerçekten de tüm kelimeleri..
Ve Aslı Erdoğan’ın ilk kitabını okudum geçtiğimiz ay..
Kabuk Adam..
Evet kesinlikle anlatım gücü hissedilir derecede daha zayıf Mucizevi Mandarin’e göre.. Ama bir ilk kitap olduğunu düşününce de önünde eğilesi derecesinde de güçlü !
Tarzları da epey farklı.. Bu kitabında başı sonu olan bir aşk hikayesi var.. Aşk hikayesi de çok enterasan aslında.. Yaşanılanların kendisinden çok anlatımı büyüleyici.. Çünkü bunca yaşanmamışlığın ve az paylaşımın içerinden bunca yakıcı tesirleri olan bir aşk nasıl ortaya çıkar bilemiyorum.. Biraz bana benziyor sanki bu yönüyle .. Ben de yaşadıklarımı anlatırken devleştiririm bazen.. Yazmak farklı bir büyü çünkü.. Hiçbir zaman gerçeklikten kopamadığım ve sıkı bir materyalist olarak yaşadığım şu dünyada ancak yazmak beni uzaklaştırıyor gerçeklikten.. Ancak yazarken ben hiç farkına varmadan geçebiliyorum düşselliğe.. Sanki bu şey gibi.. Gerçek yaşayıp, düşsel anlatıyorum.. Kabuk Adam da biraz böyle geldi bana.. Yaşanamayan tüm her şeyi düşleriyle öyle güzel doldurmuş ki, birbirine dokunmadan arzu dolmuş kelimelere, birlikte uyumadan tutku yüklenmiş hislere..
Zaman zaman da, yaşanılandan ziyada yaşanmaya duyulan özlem sanki böyle yapmış hikayeyi dedirtti bana..
Yine pek çok yerin altını çizdim elbette :) Ve artık alt çizdiğim kalemim yeşildi bu kitapla birlikte..
Öyle betimlemeler yapıyor ki bir cümle ile bazen birden yığılıveriyorsunuz.. Bazen bir cümle ile bir anda bütün geçmişinizle hesaplaşıyorsunuz.. Bazen bir cümle ile uysallaşıyorsunuz.. Az önce keskinleşmişken içinizdeki tüm bıçaklar üstelik..
Dürüst olduğumu sanıyordum ama aslında düpedüz kaba ve acımasızdım. Onun bir orkide gibi eşsiz ve zarif duyarlılığını, keskin, soğuk bir orakla biçiyordum. Sevilmeye her şeyden çok gereksinimim varken, bana karşılık istenmeden sunulan bu umulmadık sevgiyi reddediyordum. Ele geçirdiğim her şey için savaşmış, yıpranmış, didinmiştim; hayatın bu sürpriz armağanının değerini bilemeyecek denli katılaşmıştım. Yüreğim nasır bağlamıştı.
Aslında hep yarayı anlatıyordu ya bu kadın.. Yaraları derin olan kadınlar duvar örerlerdi çünkü. Hem başka birileri görmesin yaraları diye hem de yeniden kanatamasınlar diye..
Ve işte aslında duvarları olan kadınlar incitirlerdi bu yüzden karşılarına çıkan sevgileri.. sevgilileri.. Çok zordu duvarları yıkmak.. Çok zordu duvarların ardından bakmak karşınıza çıkan sevgiye..
Dürüstlük ile kanattığım bütün insanları düşündüm.. Acımasızlıkla dürüstlük arasındaki sınırı hiçbir zaman anlayamadım ben.. Hala anlayamam.. Ben kendimce hep dürüsttüm, onlara göre hep acımasız oldum.. Duvarlarım yüzünden mi bu böyleydi ?? Yoksa hiçbir zaman tatlı bir yalanı acı bir gerçeğe tercih etmeyen beynim yüzümden mi.. Ben hep karşımdakinin dürüst olmasını istedim. Acıtsa da gerçekler. Hiçbir zaman acıdan korkup bana yalanlar söylenmesini istemedim. Söyleyenleri de hiç ama hiç affedemedim. Ben güçlüydüm baş edebilirdim. Karşımdaki yalan söylerken bana seçim şansı vermiyor, yüzleşmemi engelliyor ve beni küçümsüyordu.. Oysa ben hep dürüsttüm. O anda ne yaşıyorsam ne hissediyorsam ne düşünüyorsam o dökülürdü dudaklarımdan.. Ve bu zaman zaman acımasızlık olurdu..
Genellikle sessiz ve soğukkanlı olmama karşın, bazen, özellikle tehdit edildiğim, aşağılandığım zamanlarda, yırtıcı bir hayvana dönüşüyordum.
Ne denebilir ki bunun üstüne. Bir cümleyle anlatmıştı sanki beni Aslı Erdoğan..
İçimde fırtınalar kopsa bile çoğu zaman ben sessiz ve soğukkanlıyımdır.. Ama evet o sessiz kadın bazen yırtıcı bir hayvan olup, hiç düşünmeden ısırıyor karşındakini, ya öldürüyor ya sakat bırakıyor.. İnsanın en zıddı yine kendidir derler ya.. Bu yüzden mi böyle ?? Bu yüzden mi iki en zıt özellikleri en doruklarda yaşabilmem ?!?
Onunla aramdaki dolambaçsız ilişkiyi zedelemiş, oyun oynamaya başlamıştım. Belki de en başından beri oynuyordum ama bunun bilincine ancak şu an varabilmiştim. Ne olursa olsun, bir şeyler yitip gitmiş, masumiyet bozulmuştu. O ana kadar birbirimizle aracısız konuşabiliyorduk; iki insanın çıplak, maskesiz, bir zırha ya da kalkana sığınmadan iletişim kurabilmesi, kutsal, mucizevi bir şeydi. Ortak bir geçmişe, birlikte var olma düşlerine dayanmayan bir ilişki, alabildiğine güçlü ama bir o kadar da kırılgandı. O zaman farkında değildim ve ne yazık ki farkına varmakta çok geç kalmıştım ama şimdi biliyorum artık: Ona aşık olmuştum. Oyunların ardına gizlenmem de bu yüzdendi.
Ben hiç oynayamadım.. Aşık olmadım mı yoksa ben hiç ??
Olamaz.. sebep bu olamaz.. Çünkü aşık oldum ben. Bundan hiç şüphem yok. Peki neydi beni oynamaktan uzak tutan sebep?? Oynayamadığım için mi devam etmedi ilişkilerim.. Hiçbir kuralı bilmiyordum aslında.. Hep olduğum gibiydim.. mutluyken mutlu, kızgınken kızgın, arzuluyken arzulu, yorgunken tembel, hüzünlüyken sessiz, yaralandığımda bir ölüm makinesi.
Neyim eksikti.. neden bilmiyordum ben oyunları.. Bilmediğimden ve oynamadığımdan anlayamıyordum da karşımdakinin oyunlarını.. Oysa bazen resmen bir taktik savaşı uyguluyordu karşımdaki.. Bunu anlayabilsem bile elim ayağıma dolaşıp bakardım öylece “ne yapıcam ki ben şimdi” diye..
Sahi aşk oyunsuz yaşanmıyor muydu ??
Benim yaşadıklarım Aşk değil miydi ??
Ve ben neden öğrenememiştim yıllardır taktikleri ??
Neden saklanmak yerine çözülmekti hep derdim ??
Kafamı yastığa gömüp ağlamaya devam ettim. Bir girdap beni çok derinlere, okyanusun dibindeki kuyulara çekiyordu. Beynimin ortasında bir uçurum açılmıştı; kapkara, gölgelerle kaplı bir uçurum. Şefkat! Dağılıp gitmemi önleyebilecek tek şey olan şefkatin ta kendisi, beni böyle paramparça ediyordu.
Şefkatin hem iyileştirdiği hem de parçaladığı kadınlardık biz çoğumuz.. Şefkat öyle enterasan bir şey ki.. anlatması zor.. belki de bu yüzden pek çok roman yazmaya ihtiyaç var.. Hem en çok istediğimiz hem de en çok kaçtığımız, hem toplayan hem de dağıtan, hem güç veren hem de gücünü yokeden duygu Şefkat..
Ne zaman gösterilmesi gerektiğine belki de en çok dikkat edilmesi gereken duygu !!
Şefkat.. Dokunduğu yeri kanatan ilaç !
Ve kitaptan şimdilik son bir alıntıyla yazımı bitireyim artık..
Bugün artık biliyorum: Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı, ilk fırsatta katlederiz. Sonra da, ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.
Ne demeli..
Bu nadir bulunan sevgi oldu insanlarla, gerçekten sevmeyi bilenlerle karşılaşmak ve değerini bilmek umuduyla..
Ve
Sevgiyle..
Etiketler: altı çizili tümceler, bana dair, kitap
19 yorum:
yine döktürdün valla :) yazılarını okumayı çok seviyorum çünkü okurken insan sıkılmıyo ve akıp gidiyo yazılar sanki sayfalar sayfalar yazsan hiç sıkılmadan bıkmadan okuyabilirim özellikle benim gibi biri hehehh:) umarım bir kitap yazarsın. Çünkü kitap yazmak, yazar olmak sana çok yakışır buna inan yolun açık olsunnn ne diyelim....
neden bilmiyorum belkide biliyorum ama ağladım okurken yazını,ilk paragrafta dedim evet çok doğru mutlu anları düşünmek çok acıtıyo belki bidaha yaşamayacağımız korkusundan acı anılarda sadece öfke veriyor ve bunun gibi bütün paragraflarda soru sordum cevap buldum ve ben belkide sorularımın cevapsız kalmasını istiyodum yüzleşince koydu biraz :))
çok güzel olmuş hemde çokk bu yazıı tekrar tekrar okucam
hiç şaşırmıyorum artık aynı yazarı böylesine sevmemize, aynı kitaplardan aynı satırların altını çizmemize...
Sorun sen değildin hiçbir zaman, sorun sen algın, kendini algılayış biçimindi...
"Sorun asla sen olamayacaksın..."
Değiştir kelimelerin yerlerini ve vurgularını, anlayacaksın...
Sevgiyle...
mucizevi mandarin'le ilgili yazını okuduktan sonra aslı erdoğan okumaya karar vermiş ve ilk kitabı olan kabuk adam'ı bir günde okumuştum.çok sarsıcı cümlelerle başlayan,ama sonrasında sıradan olmaktan öteye geçemeyen bir kitap bence,tekrar okurmuyum?sadece ilk bölümünü.ama mucizevi mandarin kütüphanemin en güzel yerinde.
aslı erdoğan radikal'de yazıyor.ordan da takip ediyorum.bazen çok karmaşık cümleler kuruyor.okuyup geçemiyorsunuz,sanki bir duvara çarpmış gibi oluyorsunuz,görünmez ama sert bir duvar.
Aslı Erdoğan'ı okuduğumda ifade tarzıyla kendimden bir şeyler bulmak güzel gelmişti.... Sizin bloğunuzu okurken de aynı duyguları hissetmiştim... şimdi siz ikisini birlikte sunmuşsunuz bana... elinize sağlık...
sevgiler...
FV
selam, sizin tüm davranışlarınızı, duygularınızı vede hislerinizi özellikle de yazdığınız yalanları sahte buluyorum ne.yazık ki!!..birincisi insan kendini gizlemez yaşarken değilde yazarken,; ikincisi ise çok kötü bir hisle vede davranışla kişisel eşyalarınınızı internet üzerrinden pazarlamakla ilgili ki, bu çok önemli bir görüşü veya amacı olmadan elindekileri çıkarmak amaçlı bir onemanshow kapitalizmsergisi olarak ki çok yazık.insanlar nee göründüğü gibi nede yazdığı gibi samimi yada yalın olamıyor geçici güzellikklerde veya renklerde.
nedir ya bu son yorum???? Hayat tercihlerdir. kimse ne bu blogu ne de 7.el'i okumak zorunda değil. Üstelik bu blogun yöneticisi/yazarı hiçbir şeyi gizlemiyor ki yorum denetimi koymuyor ve yazılan yorum anında yayımlanıyor. Bir yığın kopuk cümleler ve imlâ hatalarıyla dolu böylesi bir yorumu bizler de okumak zorunda mıyız? Ne demek istediği bile anlaşılmamış. Belirtmek isterim dahi anlamındaki de'ler ayrı yazılır ve sözcükler öyle rast gele bitişik yazılamaz. Ayrıca her önüne gelen hiçbir jargona uymayan öyle kafasına göre ne ifade ettiği belirsiz terimler üretip hakaret bile olmayan abuk sabuk şeyler yazamaz. Sahte dediğiniz bu blogun yazıları gibi hiç değilse sizin yazdığınız yorum da doğru bir dilbilgisiyle, anlaşılır ve net olsaydı.
Ayrıca blogları birazcık takip ediyorsanız , türlerine göre ayrıldığını, 'marketing' pazarlama üzerine/ikinci el satış üzerine de bir yığın blog olduğunun da hatırlatırım. Bunun ne denli etik olduğunu da yargılamak size düşmez. Böylesine sanal bir dünyada bu kadar samimi bir blogu çok istiyorsanız elinize bir büyüteç alıp sorgulayın-
değindiğim gibi böylesine sanal bir dünyada-, Dedim ya hayat tercihlerdir kimse sizi bu blogları okumaya zorlamıyor , internet denilen şu alem binlerce seçenek sunuyor, verın ne bireysel ne de toplumsal diyemeyeceğim bu ne olduğu belirsiz duyarlılığınızı, ya da psikolojik sıkınyılarınızdan doğan/her neyse kaygınızı daha amacınıza uygun ve anlamlı yerlerde bir emeğe dönüştürün ki yararlı olsun!
onemanshow kapitalizmi mi :)))
"Yarım imam dinden, yarım solcu sinirden ediyor adamı"
Oraya buraya sataşmakla tatmin olan, üç cümlenin sonunu getiremeyen bir yeniyetme olduğu aşikar.
Yorumu okuyunca içimden aynen şöyle dedim:
"Öyleyse siktir git ne izliyorsun show u!, dükkanın önünü kapatma"
:))
yorum1)
ekmeğin de kabuğu olur,
içi yumuşak olsun diye
dışı ateşin koynuna girer
korumak için...
A)insan var olmak
yaşamak,
varlığını sürdürmek
güçlü olmak için
yüzbini aşkın yıl içinde
tecrübe edindi,değişti,öğrendi
ve genlere işledi.
yerine göre kana susamış bir hayvan
yerine göre şefkat dolu bir ana
yerine göre boyun bükmüş
yerine göre isyanlarda...
mutlu olunan anları hatırlamak bence acı değil de buruk hüzün, gözü nemli bir mutluluk hissi verir...eskidendi,mutlu olund u ve geçti;geçen zaman,geçen mutluluk,eldeki sevinç bitmiştir;ki romantik nostaljik duygular bundan....oysa kat ve kat neşeler illaki gelecektir..
derin yaraların izi var.derin mutlulukların izi var.derin hayatların izi var.ve uyandığımızda kendimizi kurumuş bir nehirin veya gümbür gümbür çağlayan bir nehrin kenarında bulacağız;hiç fark etmez.
Amnezi veya hafıza kaybı, belleğin hafızanın) rahatsız olması, bozukluğa uğraması durumudur.vikipediadan detayına bakabilrisin.hafıza kaybı savunma tekniğidir.ilk satırlardaki A maddesi ile ilgilidir savunma...bellek yerine göre unutur,yerine göre unutamaz...ne fark eder belleğin durumları...
unutmamak, güzel anları anımsamak sence acı veriyor ve zarar veriyor ve neden diyorsun ya?peki unutsa insan ,acı duymasa,zarar görmese..insan acıya aşık bir hayvan değil midir?beni öldürmeyen şey beni güçler kılar değil mi?bellek unutursa savunmada,unutarak koruru insanı...unutmadığı şeyleri su yüzüne çıkartarak zalimce yüzleşmesini ister, yüzleştikçe acı çekmesini,kül olmasını ister..yangının ateşle söndürülmesi olayı...kokrum beyni çalışmayan,hafızası kopuk,kelimeleri 60 adeti geçmeyen unutkan olmak;biraz benzin iyi olmaz mı bu durumda?
düş'ünde 1500 m koşabilirsin,
uyandığında ayakların bitik.
düş'ünde kırlara yol alırsın,
uyandığında yüzünde çiçekler.
düş' ile gerçek nerede,hangisi düş ,hangisi gerçek,sorular...
intikam arapçaymış,öç türkçesi.. Kötü bir davranış veya sözü cezalandırmak için kötülükle karşılık verme isteği ve işi, intikam:(tdk)...öç daha güzel kavram, hem kısa,hem net,hem ç den dolayı sert.
"Yaraları derin olan kadınlar duvar örerlerdi çünkü. " sırf kadınlar mı?duvar örülmez, duvar olunur."sessiz kalınmaz, sessizlik olunur" gibi..
"Çok zordu duvarları yıkmak.. Çok zordu duvarların ardından bakmak karşınıza çıkan sevgiye.. "
Akıllım illaki duvarları yıkman mı gerek.duvara çatı gerek, kardan yağmurdan korusun,dilediğinde kapıyı açıp ıslanır,kardan adam yaparsın..kapıda olsun..oda olsun işte..penceresi olsun,perdeleri;dilediğinde kapa,dilediğinde aç...illa duvarı yıkmak gerekmez,aç bir pencere...
yorum2)
"Bir duvar yapsalar
O duvara bir pencere açsalar
O pencereden baksalar
Bakanlar varsalar
Kendilerini bulsalar"
Özdemir Asaf
"ANAHTAR
Konuşmak susmanın kokusudur .
Ya sus git , ya konuş gel , ortalarda kalma
Yalan korkaklığın tortusudur .
Dürüst kaba ol , eğreti saygılı olma . Özdemir Asaf"
neyseki dürüst değilim,saygılı değilim,anahtarlara gerek kalmadı,kayıptı...İnsanları kırmak o kadar adice ayıp kötü birşey değil.insan evladıysan ve karşındaki de insan evladıysa illaki kıracak,kırılacaksın;neden paramparça olmasın hayatlar,neden kuma gömüp kafayı gündüzü zindan etmesin insan; bellek gibi insanın derininde başka birşey de buna yol açar;insanın içinde yaşayan başka kendileri vardır,var olmak için ölmek, çığlık atmak için susmak,susmak,susmak ve ilk şimşekte kusmak....
"Yoksa hiçbir zaman tatlı bir yalanı acı bir gerçeğe tercih etmeyen beynim yüzümden mi."
tercihin tehlikenin farkına varmak,algılarını sana doğru gelecek bir yumruğa açık tutma isteği olabilir...sezarın arkadan hançerlenmesi meselesi..."Yalan söyleseydim bana incinecekti .
Yalan söylemedim . Gitti . ÖAsaf"
yalan söylemek beceri ister, için rahat olmalı yalan sonrası..kanmak,kandırılmak ister çoğu kişi;çoğu da kabuğunun sağlamlaşması için -ekmek örneği- iyice ateşe dalar,acıya sarılır, yenilmeyecek bir kömür koyuluğunda olur kabuğu...yenilmezse kabuğun belkide yenilmezsin;yenilgilerde güzeldir yinede...
"Neyim eksikti.. neden bilmiyordum ben oyunları.. " sorusunun yanıtı; senin oynadığın oyunu onlar bilmiyordu...gerçekliğin oynu,gerçeklik de dürüstlükte çelişkileri olan göreceli bir oyun; herşey başka şeye dönüşemez mi,herşey oyun olabilir...
"Şefkat.. Dokunduğu yeri kanatan ilaç !" zehirin panzehire dönüşmesi...şefkat kuş tüyü mü yoksa taş bir yastık mı?bu o yastığa uzanan kafaya da bağlı...
"sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı, ilk fırsatta katlederiz" çünkü kitabını oku:
http://tr.wikipedia.org/wiki/A%C5%9Fk%C4%B1n_Metafizi%C4%9Fi
not:
sağlıcakla mutlu kalınsın
Ben 7. oda ile tanıştığımdan beri çok yönlü bir duygu seline şahit oldum kendi adıma almam gereken her şeyi aldım...
Yukarıda '' ADSIZ'' yani kişilik bozukluğu içinde yazı yazan vatandaşa bir cevap vereyim istedim...
Bu Blog sahibi beni çok etkiledi en çok günlüğü beni etkiledi örnek vermem gerekirse Regl durumunu bile yazacak kadar cesur bir yazar buradan anlaman gereken tek şey var sen onun kadar cesur olamazsın...
Yazıyı herkes yazar fakat çok az kişi altına imza atar...
sevgiyle...
eLLerindeki Cesarete Kaç öLüm.. Kaç yoL.. Kaç Düğüm Değmi§.. ßen ßu Saßahın Eskimi§ Hüzün Sesiyim.. Göğsüme Doğan Güne§ AydınLatırken §ehri ßen ısLandım Gördüğüm Resimden.. Rüya değiL ßu.. Kopuk ßir Gecenin saßahında Yüzümdeki uyku izLerini SiLince, Kar§ımda ipiL ipiL Hüzün Sızan Siyah ojeLi eLLeriyLe ince ßir §iirin ya§mağını KaLdırdı Gördüğüm Resim.. Sen; Uykusundan Uyanmı§ ßir Armağan ßesLedin Uzak ikLimLerin ‘’ßiz’’ ekLerine..
resimde gördüğüm sayılar:
8-95-125
8-8+9--->8-17
17+5--->22
(125=2 temelinde 21,25,2)
22+21--->43
22+25--->47
22+2--->24
bugunkü süper loto rakamları
8-17-22-24-43-47
saçma:)
özlemisim yazılarını okumayı uzun sure sonrasında..:)
fakat su elinde kitap olan fotografı kim cekti bilmiyorum ama cok basarısız buldum:(
iyi bir ustanın ogrencisi olarak tabi:):)
''' Sevilmeye her şeyden çok gereksinimim varken, bana karşılık istenmeden sunulan bu umulmadık sevgiyi reddediyordum''''
bu cümlenin altına imzamı atarım ve eğer istersem suçu hayata atıp kendimi haklı da çıkartabilirim....
Merhaba Fatoş:)
Ben şimdi anne ve babamın yanına Balıkesirin Gömeç ilçesine geldim,
burada internetim olmadığı için biraz geç yazıyorum.
Senin gibi çok kitap okuyan birisini görünce, birden ne kadar çok az kitap okuduğumu farkedip daha çok kitap okumaya başladım, şimdi olasılıksız adlı romanı okuyorum:)
sana ve kızına çok çok selamlar ve iyi tatiller:)
"... biliyorum sizi, küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. büyüklerinden korkarsınız. akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. sizi bekleyenler vardır. rahatsınız. hem ne kolay rahatlıyorsunuz. içinizde boşluklar yok. neden ben de sizin gibi olamıyorum? bir ben miyim böyle düşünen? bir ben miyim yalnız?..."
yusuf atılgan'ın buz sözler.. aylak adam'dan.. tavsiye olunur. erdekte uyuklarken okunabilir güzelce :)
Bugün artık biliyorum: Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı, ilk fırsatta katlederiz. Sonra da, ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.
Yazdığın son bölüm, Murat Gülsoy' un "Belki de Gerçekten İstiyorsun" kitabındaki bir bölümü anımsattı.
"Düşünün bir suç işliyorsunuz. Ne olduğu ne kadar ağır olduğu
önemli değil. Madem ki bir suç işliyorsunuz, buna ihtiyacınız var
demektir. Geçelim. Yapmamanız gereken bir şeyler yapıyorsunuz,
diyelim. Ve yakalanıp hapse atılıyorsunuz. Aradan yıllar geçiyor. Belki ondokuz yaşınızda işlediğiniz bir suçtan yirmi-yirmibeş yıl
hapsediliyorsunuz. O kadar uzun bir zaman geçiyor ki artık siz
başlangıçtaki suçu işleyen sizden başka birine dönüşüyorsunuz.
Özgür günlerinize ait anılarınız bile soluyor. Artık rüyalarınıza bile girmiyor. Ve bir sabah fark ediyorsunuz ki, hiç tanımadığınız birinin işlediği bir suçun cezasını çekmeye devam ediyorsunuz."
Yorum Gönder