16 Aralık 2009

Mutsuzluk Kılavuzu

.


Travis - Happy To Hang Around


Bir aşk ilişkisinin bitmesinden sonra yaşanılan derin üzüntü..
Bu üzüntüden kendimize uzun sürecek mutsuzluklar yaratabilmemiz için yapmamız gerekenler:

1. İlişkinizin zaten uzun süreden beri ölümcül derecede hasta olduğunu size anımsatan ve sık sık dişlerinizi sıkarak bu cehennemden nasıl kaçabileceğinizi sormuş olduğunuza sizi inandırmaya çalışan mantığınızın, belleğinizin ve iyi niyetli dostlarınızın, bunları kulağınıza fısıldamalarına aldırış etmeyin.
2. Ayrılığın, zamanında bu ilişkinin sürmüş olmasından çok daha önemsiz bir dert olduğuna sakın kendinizi inandırmayın.
3. Daha ciddi, daha dürüstçe bir “yeni başlangıcın” bu kez ideal başarıyı getireceğine bilmem kaçıncı kez de olsa kendinizi inandırın.
4. Sevgilinizi yitirmek böylesine cehennemi bir acı veriyorsa onu yeniden bulmak ne kadar güzel olurdu. Çevrenizdeki bütün insanlardan uzaklaşın, mutlu an geldiğinde hazır ve nazır olabilmek için evde –telefonun yakınlarında bir yerde- bekleyin.
5. Baktınız beklemekten usanıyorsunuz, bu durumda çok eski bir deneyim, yitirdiğinize tıpatıp benzeyen biriyle (başlangıçta, eskisinden farklı görünse de) tüm ayrıntılarıyla onu anımsatan bir ilişki kurun.


Hangimiz biten büyük bir ilişkinin ardından bunları yaşamadık acaba..
Hepimiz farklı karakterlerde insanlar olup farklı hayatlar, farklı ilişkiler yaşıyor olsak da, farklı pencerelerden izliyor olsak da dünyayı sanırım acı veren bir şekilde biten bir aşkın devamında hepimiz aynı kuyuya düşüveriyoruz..
Ve yine hepimiz kuyudan çıkmaya çabalarken yukarıdaki yolları deniyoruz..
Deniyor ve bir türlü kuyudan çıkamayıp yine geri düşüyoruz..


Mutsuzluk Kılavuzu.. 1983 yılında Paul Watzlawick’in yazdığı bir kitap..
Bense bu kitabı 1995 Nisanında İzmirde öğrenciyken alıp okumuşum.. Kitaba okumaya başladığımda tarih atmamım faydaları işte:)
Çeviride mi problem var, yoksa Watzlawick’in anlatım dili mi karmaşık bilemiyorum ama akıcı olmayan bir dile sahip..
Üstelik de cümleler uzun olmamasına rağmen var bu karmaşıklık..
Yine de anlatılmak isteneni çok güzel içinize işliyor kitap.
Çünkü örnek olarak verdiği kısacık hikayeler ve alıntı cümleler öyle iyi öyle yerinde ki, BUDUR diyorsunuz..
işte budur !


Geçmişe saplanıp kalmamızı, gelecek için beynimizin ürettiği paranoyaları, şimdi den nasıl kaçtığımızı ve aslında hepimizin nasıl da “uzman birer mutsuz” olduğumuzu ve bunu nasıl başardığımızı anlatıyor kitap..


Dünya kötü bir gezegen.. Hayat zor ve sorunlu.. Normal bir insanın sadece etrafını gözlemleyerek böyle bir dünyada mutlu olma olasılığı zaten yok.
Ama diyelim ki sizi bunlar kesmiyor ve hayatınızda çok büyük sorunlar yok..
Sakın üzülmeyin, sizin gibi sorunsuz bir hayata sahip insanlar bile isterlerse yarım saat içinde büyük bir mutsuz adayı olabilirler..
Nasıl mı?
Hemen şu muhteşem çekiç örneğini anlatmalıyım size..
Adamın biri duvara resim asmak ister. Çivisi vardır ama, çekici yoktur. Komşuda bir tane vardır. Kısacası adamımız komşuya gidip çekici ödünç olarak istemeye karar verir. Ama birden ikirciklenir; ya komşusu çekici ödünç vermek istemezse? Zaten dün beni öyle usulen selamlamamış mıydı? Ama belki acelesi vardı? Yoksa acelesi bahane miydi? Bana karşı içinden bir şeyler mi geçiriyor? Ne geçiriyor olabilir, ona bir şey yapmadım ki boşu boşuna takıyor kafayı bana; biri benden ödünç bir alet istese hemen veririm, o niçin vermiyor, insan insandan böyle küçük bir iyiliği nasıl esirgeyebilir? Bu herif gibileri insana yaşamı zehir ederler. Yetmiyormuş gibi kendisine muhtaç olduğumu sanıyor bir de. Neymiş, bir çekici varmış. Yetti valla!
Ve bunun üzerine bir hışım komşusunun kapısına dayanır, kapıyı çalar ve beriki daha “hoş geldiniz” diyemeden “Çekicini al da başına çal, terbiyesiz herif” diye bağırır.


Belki bu kadar abartı versiyonunu yapmasak da yine pek çoğumuzun kendimizi böyle kura kura nasıl yönlendirdiğimizi biliyorum :)
Kitap burada bırakmıyor mutsuz olma çabalarımızı..

Böyle bir durumda karşı tarafın yaşadığı şaşkınlık neticesinde ve şok sonrasında sözümona olup biteni anlamıyor olması, canının sıkılması, kendini savunmaya geçmesi, sizi sakinleştirmeye çalışması, işin içinden paçayı sıyırmak istemesi gibi durumların da aslında haklı olduğumuzun bir ispatı olduğunu, karşı tarafın bizim temiz yüreğimizi kötüye kullandığını gösterdiğini anlatıyor..


Kitapta bu çekiç hikayesi gibi pek çok güzel örnek var ama hepsini farklı yazılarda kullanarak sizinle paylaşmak için beynimde saklıyorum..

Fotoğrafı da çok düşünerek seçtim açıkçası.. "Olmuyorsa Zorlamayacaksın" derler ya hani ..
Hayır işte bu tür yanıltıcı bilgilere kanmayın !
Kronik bir mutsuz olmanız için yapmanız gereken tek şey: “Olmasa da Zorlayın” ve hayatınız hayal kırıklıkları içinde, uyumsuz bir şekilde geçip gitsin..
İşte size Ömür Boyu Mutsuzluk..


Eğer istersek başaramayacağımız bir şey değil Mutsuz Olmak..
Pek çoğumuz bir kılavuza gerek olmadan da başarıyoruz zaten..
Ama olur da hani bazen ne yapacağımızı bilemez de kendimizi huzurlu ve mutlu hissedersek bu durumlar için kütüphanemizde mutlaka bulunması gereken incecik bir kitap bu :)
Siz de mutsuzluk önerilerinizi yazarsanız sevinirim..
Yaşasın Mutsuzluk ! :)

Şu sözü bilmeyenimiz yoktur sanırım:
“Peş peşe gelen birkaç iyi gün kadar katlanılması zor hiçbir şey yoktur.!”

.
.


19 yorum:

ikirikko dedi ki...

sanki beni anlatmışsın yahu ben eskiden iyi bir öğrenciydim :) çok güzel mutsuzluk oyunları oynuyordum ama sen beni yoldan çıkardın oldumu şimdi :)eline sağlık mutsuzluğu güzel anlatmışsın :)

banu dedi ki...

İlk okuduğumda noluyo ya dedim sonra tekrar okudum anlamak için sonra bidaha her defasında tokat gibi yapıştı yüzüme MUTSUZ olmayı çok güzel başardığımı bilmek.Napıyoruz cidden biz (geçen öğlen konuşmuş olmanında büyük etkisi var tabi) bukadar mı bağlıyız mutsuzluğa?Cevap benim için yıldızlı beş hatta.ayda bi kaç kere okucam bu yazını mutlaka en azından kitabı bulana kadar.Bu arada o nasıl bir fotoğraftır cuk diye oturmuş yani.bu kitaptan daha çok yazı okumak umuduyla.

Leylək Xəlifə dedi ki...

yazı da, seçtiğin fotoğraf da çok güzel olmuş. mevzuya uygun fotoğraf seçmekte çok yeteneklisin Fatoş :)bi de Aşk adlı bir kitap okuduğunu yazmıştın...onun hakkında da okumak çok ilginc olucak :)

kara kitap dedi ki...

kronik mutsuzluk sendromum var benim.mutsuzluğun temel nedeni yaşamdaki anlam arayışı,beklentiler ve mutlu olup olmadığınızı sorgulamak.ama bir büyüğümüz ne demiş "sorgulanmamış yaşam, yaşanmamış demektir."o halde sorgulamaya ve mutsuzluğa devam. :))

Faik dedi ki...

İnsanın hiç bir çaba göstermeden ve emek sarfetmeden en kolay başardığı şey MUTSUZLUK
İnsanın çak şey sarfederek emek harcayarak çok bedel ödeyip de başaramadığı tek şeyde MUTLULUK
nedense sadece kendimizi değil etrafımızı da mutsuz ediyoruz
acaba tek suçlu kendimiz mi?

Biraz dedi ki...

"life is fun" diyor benim patron, tabii patron olunca hayat eglenceli olur di mi? di mi?

Ama yok bu benim patron hayat dolu, sevgi dolu bir adam. Hastanede butun gun oradan oraya deli gibi kosturuyor hem de onca yasina ragmen.
Bir takim yeni fikirlerimden bahsettigim de hemen gozlerini acarak, hem sevgiyle hem de ilgiyle dinliyor. Isini sevdigi icin de mutlu.

Zamanindan once dogmus ve hayata simsiki tutunmaya calisan bebelere bakiyor benim patron...cocuklarla calisan insanlarin anlayisli ve sevgi dolu olduguna inanan bu adam. Hayat eglencedir derken farkediyorsunuz aslinda su an bulundugu konuma gelirken pek cok zorluklardan gectigini...Ama o kosuyor heyecanla, bazen yenidogan yogun bakim unitelerinin oldugu kata en olmadik zamanlarda gidiyor, o hayata tutunmaya calisan yeni hayatlara bakiyor. Mutlu olmayi bilmek en zoru.

Mutsuzluk ise her zaman yani basimizda. O yuzden "life is fun" demeli belki de hem de her seye ragmen.
Yoksa mutsuz bireylere donusup cevremize de mutsuzluktan baska bir sey veremeyiz...diye dusunuyorum.

M.M.K. dedi ki...

Ramize Eren'in Radikalde yayınlanan bir karikatürü buna çok güzel bir örnek bence. Biryerler de bulabilseydim yollardım. "mutluluk da bir yere kadar" diyordu abartılı bir kadın "boğazımda düğümle dolaşmayı, depresif depresif evde oturmayı özledim"... Okumadığım ama okumak isteyeceğim bir kitap bu.. teşekkürler;)

OveD dedi ki...

Önce genelleştirerek sormak istiyorum, hangi duygumuz tek kişilik ki? Sonra konuya ani bir dönüş yapıyorum ve soruyorum: mutluluk tek kişilik midir? Başka bir insanla ilişkilenmeyen bir mutluluk var mı? Bence, olabilir denilecekler çok azdır; ki onlar da içimizdeki insanlarla yaşanabilen, içimizdeki insanlara dair mutluluklardır...
Paylaşılmayan bir duyguya duygu denir mi? Mutluluk paylaşılmadığında mutluluk mudur?
Ben inanmıyorum hiçbir duygunun ve dahi mutluluğun tek başına, paylaşılmadan, bir başka insana karşı olmadan yaşanabileceğine... İnanmıyorum ve kimsenin de inanmasını istemem. Başka bir insana yönelmeyen, başka bir insandan kaynaklanmayan her duygunun, en “olumlu”sunun ve dahi mutluluğun bile içimizde kaldığında içerde patlamaya yol açacağını ve insanın kendine zarar vereceğini düşünüyorum...
Mutlu olmak için insanlara ihtiyacımız var, en azından benim kesinlikle öyle. Mutluluğum insanlardan kaynaklanmak ve insanlara yönelmek zorunda... Başka türlüsü mümkün mü? Benim için değil...
Başka insanlara bağlı olan her şey gibi mutluluk da kendi olumsuzuna kapı aralamaktadır... Mutsuzluk kapıdadır ve başka insanlar ya onu kapıdan içeri almaya çalışır ya da kapı dışına itmek için size omuz verir...
Sonuçta gelmek istediğim ve belki de itiraz etmek istediğim şey şu. Mutluluk ve mutsuzluk, her şeyin insanın içinde olduğunu söyleyen, kişisel gelişimci, bireyci ya da her önüne gelene anti depresan vermeyi doktorluk sanan düşüncelerin aksine insanın dışında, başka insanlarla ve insanın kendi dolayımıyla var olabilir.
Sanırım birey olarak yapabileceğimiz, bu dalgalı denizde, mutluluk ve mutsuzluk salımlarında gemiyi batırmamak...

EgeEfe dedi ki...

Bazı şarkıları kulaklıkla dinlemek gerektiğine artık tamamen ikna oldum yahu... Üstelik kulağımızda kulaklık varken kerelerce hızlı çoğalan bakterilere inat. Valla da öyle billa da. Hatta bahterilerin evrim sürecine belki katkı yapar müzik... Müzik ruhun gıdası ve bakteriler ruhsuz yaratıkları olsa da yaşamın temelinde onlar varmış diyorlar... Ruhumuzu onlara borçluyuz :)
Yazı için seçtiğin şarkıya bayıldım. Hele de kulaklıkla dinlerken, arada hiç beklenmedik anda ortaya çıkan enstrümanlar, aniden karşımıza çıkan mutluluklar ve mutsuzluklar gibiydi...
Fotoğraf, süper ya... Ama ben olsam bir de yarısı elma yarısı armut bir fotoğraf çeker onu da eklerdim. Bak bunu da yapalım bir ara olur mu? Yazıya ya da senin bu kitaptan alıntılayarak yazacağın bir başka yazıya koyarız. Hadi iki tür elmayı zorla yanyana getirip mutlu olanlar var da bir de elma ile armutu birbirine iple bağlamaya çalışanlar yok mu? Onlar mutsuzluk profesörü ya da Cappy meyve suları şirketinin sahibi... Ama tadı güzel oluyor karışık meyvelerin :)
Dur dur unutuyordum, yazıyı okuduktan sonra dilime dolanan eskilerden bir şarkının sözünü de yazıverecektim: Ezginin Günlüğü'nün önce Bahçedeki Sandal sonra da Hürriyete Doğru albümlerinde yeniden yorumlanan Mutlu Olmak Varken şarkısı ve işte bu da sözleri...
Mutlu olmak varken bu dünyada
Geceler geldi dayandı kapımıza
Olduk acımızla sarmaş dolaş
Bekledik düşümüzle koyun koyuna

Mutlu olmak varken bu dünyada
Geceler geldi dayandı kapımıza
Olduk acımızla sarmaş dolaş 
Bekledik düşümüzle koyun koyuna

( Not : Sanırım sözler A. Kadir'in bir şiirinden bir bölüm... Ne sanırımı gir google'a bak derseniz, bekleyin onu da yapayım. Hah, baktım ve doğruymuş, Çiçekleri Umudumuzun şiiriymiş...)

Adsız dedi ki...

OKUDUĞUMDA BİR KEREDE ÇÖZDÜM İŞİ ÇÜNKÜ ÖZNUR = MUTSUZLUK

AMA YİNEDE MUTSUZ OLMAYIDA SEVİYORUM ÇÜNKÜ MUTSUZKEN HIRSLARIM YAPABİLECEKLERİM VE HAYALLERİME ULAŞMAK İÇİN MUTSUZLUKTAN MUTLULUĞA KOŞUYORSAM BUNUDA MUTSUZLUĞA BORÇLUYUM.BENİ BUGÜNE GETİREN MUTSUZLUĞUMDUR İYİKİ VARSIN MUTSUZLUK.
(AMA İYİ YERDEYİM)

Yasemin, dedi ki...

:)
:)
:)
Hikaye çok iyi:)

lavantalimon dedi ki...

Geçmişi geviş getirdikçe mutsuzlukluk peşimizden ayrılmaz :(

Yağmur dedi ki...

Arabayı ben sürüyordum. Babam yanımda, annem ve ablam arkadaydı... Işıkta beklerken, birden bire konuşmaya başladı babam ve “ben de mutsuzluk hastalığı var” dedi. Şaşırmıştık hepimiz. En çok da ben... Önce arkadan çalan kornalar, sonra babamın devam eden sesini duydum. “Kafamda yaratıyorum her şeyi, aklıma geliyor bir şeyler ve mutsuz oluyorum. Mutlu olunca kendimi kötü hissediyorum.” demişti.
Babamı tanımıyorsunuz. Tanıtmakta istemiyorum. Babamı tanıyıp ben de babamı arayanlardan nefret ediyorum çünkü. Sadece onun tüm yaşamı, kişiliği düşünüldüğünde arabada kurduğu cümlede hem bir gerçeklik payı hem de bir yalan olduğunu söylemeliyim.
Gerçek çünkü, ufacık şeyleri sorun yapacak, tıpkı çekiç hikayesindeki gibi kafasında yarattığı ve hiç de gerçek olmayan sorunlardan mutsuzluk yaratabilecek bir insandır.
Yalan çünkü, hayatımda gördüğüm en gamsız adamdır kendisi. Gamsızdır ve hayatın tüm gerçek sorunlarına karşı mutsuzluk hissetmez asla. Öyledir işte, öyle biri.
Babamı düşündüm bu yazıyı okuyunca, babamı ve sonra yeniden yazıyı düşündüm. Kendimi düşünmedim. Kendimi düşünmek bile istemiyorum çünkü. Babam, bugün insanlığın içine düştüğü orta sınıf hastalığını temsil ediyordu bence. Kendi kafasında yarattığı sorunlarla uğraşmayı, onlardan mutsuzluklar yaratmayı seviyordu; çünkü kolaydı bunlar. Oysa hayatın gerçek sorunları, mücadele etmesi gereken ve mücadele ettiğinde belki çözebileceği, çözemese de bir mesafe katedebileceği sorunlardı. Böylesi mutsuzluklar yoruyordu galiba insanları. Hem düşünsel hem bedensel bir çaba harcanmasını gerektiriyordu.
Kendi küçük dünyamızdaki, kendi kafamızda yarattığımız sorunları ve mutsuzlukları, hatta mutluluğa tercih ediyorduk. Oğuz Atay, hem Tutunamayanlar'da hem de Tehlikeli Oyunlar'da bunu, bu insanları anlatıyordu.
Birileri babamın hikayesini yazar mıydı?

oguz... dedi ki...

mutsuz olmayı insan çok güzel başarıyor, peki ya mutlu olmakta bu kadar kolay mı ???

murat g dedi ki...

forgettin sarah marshall i da seyretmelisin o zaman bunlari yazdiktan sonra...

serdar dedi ki...

' mutsuzLuk büyük kent sendromu'
hepimiz bu kentte mutsuzluğumuzla savaşmıyormuyuz, ne kadarımız galip geliyor ve mutluluğa yelken açıyor yeni mutsuzluklara doğru...

atesinsesi dedi ki...

yılardır tutuklu kaldığımız yedinci odadan okudum yazdıklarını

Yasime dedi ki...

Hikaye de çok iyi :)

nox dedi ki...

lavantalimon'un formülü çok iyi:
"Geçmişi geviş getirdikçe mutsuzlukluk peşimizden ayrılmaz :("


"Siz de mutsuzluk önerilerinizi yazarsanız sevinirim.."
:)ben mutsuzluk önerimi yazmazsam sevinmeyecek misin? :)tamam mutlu etmek için mutsuzluk önerim:

1)politik:her akşam haber bülteninde o adam çıktığında baştan sona dinle.(ben dayanamıyorum)
2)görsel:başını kuma göm,bir nevi içsel körlük.kapan,iyice kapan,yüreğini gözlerini,perdeleri kapatıp (öööğ, içim karardı,sakın deneme :))
3)bana kızma ve kırılma ama "şakadan değil gerçekten de matematik dersinde 70 alsa, hatta konuyu öğrenmemiş olsa bile bunun da hayatın içinde olabileceği,ufak tefek takıntılardan ders alma tecrübesini yaşamak gerektiğini" unut..(ben şimdi kendime kızdım,elbet ne yargılayacak, ne niçin böyle düşünüyorsun demeye hakkım yok;sadece genel anlamı ile veli öğrenci ilişkisinde çocukların yüksek notları her zaman alması gerektiği duygusunun velilerde olmasına itirazım.özürlerimle)
4)biriktir:acıları,anıları,neşeleri;hiçbirini atma..birdaha elde etmek,yaşamak mümkün değil...ki bu dediğim mutsuz olmak için yeterli ama mutsuz olmaya çabalamak saçma...saçma birşey varsa ona sarıl,hayat da saçma,hayata sarılmamak olmaz;oysa hayat çelişkili ve çelişkili olduğu için de aynı zamanda saçma değil,çünkü yorumdur belki şey'ler,yorumlar şey'dir..
5)mutluyken bunun biteceğini düşün,aman nazar değer de-ki ben derim ve elimden geldiğince maşallah derim,elimden geldiğince cam kaşe kırıldığında mutlu olurum-...mutluluk anlarının içine et ,illa mutsuz olunacak de...kılıf'larımda ise mutsuz olmak da mutlu olmak gibi sadece bir durum,duygudur ve olması gerekiyor ve yaşanacaksa varsın olsun denilen bir haldir; mutsuzluktan kaçıp korkup onu lanetledikçe sırf bu telaşe bile ayrı bir stres,ayrı bir musuzluktur...mutlu olmaya veya mutsuz olmaya çalışmak yerine geleni dilediğince al,dilediğince süz,alma;gen yürek yaşanmışlık hayat göz algı sinir sistemi nefes zaten bilir;böğüre böğüre mutsuz olmak da şenşakrak mutlu olmakda ne ayıp,ne günah;olsa bile ne olur..
6)mutsuz olmak için "mutlu olma" nedenlerini düşünme.
"aaa annem yine ekmekleri çok dilimlemiş,artacak " deme yerine artacak ekmekleri dilimleyen anneme sarılabilirim,bu ne güzel birşey diye düşün...işte bunu yapmazsan mutsuz olabilirsin :)
7)mut bir ilçe, armut ar'ı olan mut.mutlu olmak için şunu bunu yapın diyen kitapları okumak da mutsuz yapar,çünkü mutlu olmak bişrey yapılarak gelen hal midir?ağaca baktım ve mutlu oldum,çünkü o an güneş ılıktı ve ışınları bana dost ile sohbet ettiğimiz günü anımsattı;sanki yaşıyorum gibi geldi,sesleri de duydum,nerelerdeydin sorusunun yanıtı gibi insanın algısıyla açılması,göğü görmesine gelmesi gibi...mutlu olmak için neden yok,çünkü mutlu olunur nedenli nedensiz...nedenler bahane..insan kızar küser ağlar güler bağışlar düşer kalkar;çünkü insandır;bazı hüzün çöker faniliğine ve huzurda eşlik eder sanki mezar çiçekleriymişçesine;ama olsun,bunda da mutluluk var,mutsuzluk var vs...
7)daha fazla neden bulabilirim mutsuzluğa.ne kadar neden bulursam o kadar mutlu olacaksa can-insan daha fazla kılıf dikebilirim;perdeler..."ama daha fazlası yok" diye kestirip buna mutsuz olman için nedensiz yere acıya sapkın ve düşük zekalı olman gerek;ki bilirim zekam ot olup pas tuttuğunda ve saplantıyla anı denizinde yüzerken mutlu olunmuyor;zekanı kaparsan mutsuz olursun :))

not:kusuruma bak ve mutsuz olmak için verdiğim önerilere birebir uyma,gönlünce sevdiklerinle engin mutlu sağlıcakla kal-pek en çoğul haliyle