14 Eylül 2008


- Evli misiniz?
- Hayır ama İtalyanca kursuna gidiyorum..


İzlerken, onların hayatlarının hiç düzelmeyeceğini sanıyorsunuz..
sanki mutsuzluk bazı insanların yaşam tarzı gibi..
sanki hüzün her daim üzerlerinde olan bir giysi gibi..


Kendinizi hem çok uzak hem de çok yakın hissediyorsunuz karakterlere..


manken gibi güzel olmayışları, modacı gibi giyinmemeleri, çoğu zaman makyajsız olmaları, ağlarken çirkinleşmeleri, idealize edilmemiş ilişkileri, yalnızlıkları, zaafları ile biz gibi..
bizden gibi..
sanki kamerayı omzuna alıp sokağa çıkmış yönetmen ve insanları öyle doğal öyle müziksiz çekivermiş..
evet bir soundtracki yok filmin.. nasıl biz yaşarken arka fonda müzik çalmıyorsa bu da öyle..


fakat bir yanıyla da öyle uzaklar ki..
ya da insan uzak olmalarını arzuluyor..
öyle hayatlarımız olmadığı için şükredecekmişiz gibi neredeyse..
aslında büyük trajediler yok hayatlarında..
hepimizin yaşayabileceği sıradan ve günlük şeyler..
ama öyle mutsuz ve öyle gerçekten yalnızlar ki..
ve öyle ezik..
evet evet sanırım doğru kelime bu..
ezik..
ruhları ezik..
öyle başarılı ki film..
bu eziklik sizin ruhunuzu bile sarıyor..
ve fakat bu ezikliği hiç üzerlerinden atamayacaklarını bildikleri için kabullenmiş ve normalmiş gibi hayatlarını sürdürüyorlar..
yaşama dair küçücük umutları bir İtalyanca kursuna gitmek..
bu bunaltan yaşamlarındaki tek güzel şey bu kurs gibi sanki..


Yönetmen
Lone Scherfig, Dogma manifestosuna uyarak film çeken ilk kadın yönetmen..
ve dogma filmlerinin insan doğasını korkusuzca ele alan yönü korkunç hakim filme..
Danimarkanın soğuk atmosferini ve karakterlerin tatsız tuzsuz hayatlarını iliklerinize kadar hissediyorsunuz..
hatta zaman zaman film bitsin de bu ezik etkiden kurtulayım diyorsunuz..
özellikle aile ilişkilerinin tozpembe olmayan yönlerini izlerken geriliyorsunuz..
Acıyorsunuz karakterlere..
Acımak zor bir duygudur bilen bilir..
Acımanın ruhumuzda açtığı delikleri doldurmak her zaman zordur..
bu filmdekiler birer film kahramanı değilmiş de sanki bir tanıdıkmış gibi acıyorsunuz, mutsuzlukları hiç bitmeyecekmiş gibi duran yaşamlarına..
özellikle Olympia..
sanırım beni en çok etkileyen karakter buydu..
o kızı kenara çekip sarılıp ağlayasınız geliyor..


Fakat filmin en ilginç yanı ne biliyor musunuz..
film bittiğinde gülümsüyor oluyorsunuz ve huzurla..
film hüzünden keyfe doğru ilerliyor gibi..
anlıyorsunuz ki bazı insanların hayatları böyle..
onlar böyle mutlular..
onlar eziklikleriyle, sıkıcı ve monoton yaşamlarıyla, çok az şeye sahip olarak, mutlu olmak için çabalamaya bile gerek kalmadan yaşayarak mutlular aslında..
hep böyleler çünkü hep..
ve sonunda hepsi bir şekilde kendileri gibi ruhlar bulup sarılıyorlar..
adına ister aşk deyin ister sığınma..


Yönetmen “Dogmanın en ciddiye aldığım ilkesi, hikayeyi en gerçekçi ancak en az klişe yolla anlatma prensibiydi.” diyor.
Ve bence de kesinlikle bunu bu filmde en iyi şekilde yapıyor..


Filmi bana yaşgünü hediyesi olarak Erdem göndermişti..
ve hatta yönetmenin diğer filmiyle birlikte.. kendisine buradan bir kez daha teşekkür edeiyorum..


Dogma 95 akımı bir zamanlar epey ilgimi çektiğinden araştırmıştım.
Lars Von Trieri çok severim..
bir gün onun
Gerizekalılar diye bir filmini izledikten sonra kendimi Dogma dalgasının içinde bulmuştum..


Lars Von Trier, Thomas Vinterberg, Soren Kragh-Jakobsen, ve Kristian Levring alkollü bir gecenin sonunda karar veriyorlar böyle bir akım başlatmaya..
Amaçları kendilerini sinema konusunda yeniden düşünmeye zorlamak.
onlara göre sinema kişisel olmamalı..
Sinema, seyirciyi çeşitli çekim teknikleri ve kurgu ile yanıltmaya çalışmaktan ibaret olmamalı, tüm süslerinden arındırılmalı ve gerçeğe ulaşmalı..
Bireyselliği önlemek için, herkesin uyacağı bir dizi kurala ihtiyaç vardı.
Ve o gece akımın kurallarını belirleyen
Dogma 95 (orijinal adıyla Dogme 95) Manifestosunu yani nam-ı diğer İffet Yeminini hazırladılar.
Alışılageldik kuralları bir kenara itip, hikaye ve karakterler dışındaki her öğeyi boşverip, seyirciye kanlı-canlı, gerçek insanlar sunmaya çalıştılar.
İnsanların duygularına yaklaşmasını ve kendiyle yüzleşmesini belgeleyen filmler çekmeyi amaçlıyorlardı.
Prova edilmiş oyunculuklar yerine doğaçlama ön planda, kamera omuzda, oyuncu mümkün olduğunda özgür ve doğal..
Aslında kısaca gerçeği tüm çıplaklığı, çirkinliği ve şaşırtıcılığıyla görüntülemekti Dogma 95 in hedefi.


Akım başladığında bu 4 yönetmen birer film çekecekler ve bu konuyu kapatacaklardı.


Çünkü Dogma kendini tekrar etmemeliydi.
Fakat dünyada bu akımı benimseyen birçok yönetmen ortaya çıktı.
Danimarka yapımı ilk dört filmden sonra dünyanın heryerinden 27 film daha dogma sertifikası aldı.
Italian for Beginners da 12.dogma filmi, ülkemizde gösterime giren (2002 İstanbul Film Festivali) ilk dogma filmi ve ilk kadın yönetmen dogmasıdır.
2000 yılında Gümüş Ayı ve FIPRESCI ödüllerini almıştır.


Farklı bir film izlemek istiyorsanız kesinlikle kaçırmayın derim..
Şimdi bu hiç müziksiz, hüznün hakim olduğu ama keyifle biten ilginç film için benim seçtiğim şarkı :

(AMORPHIS – HER ALONE)

11 yorum:

Adsız dedi ki...

Ilgimi cekti.. Sanirim izliycem bu filmi bulup bir yerlerden..gulumseyerek kapatmak dvd yi zevkli olacak sanirim. Tesekkurler yedi:)

Dark...

Adsız dedi ki...

Aslında filmin adını değiştirip, "yeni başlayanlar için sinema" yazıp, göstermek lazım bu filmi sinema eğitimi veren okullarda...
Yok, öyle gelmiş geçmiş en iyi film olduğundan falan değil. Sadece bir yerlerde birilerinin, işi fazla abartmadan, sıradan insanların sıradan hikayelerini bile izletebildiğini görmeleri için gerekli bu...

Bu filmi seyredeli 5 yıl olmuştu. Ama arkadaşım, sen de öyle güzel yazmışsın ki film hakkında insanın tekrar izleyesi geliyor...

Nakhar dedi ki...

adını o kadar çok duyup izleyip izlemediğimi hatılayamadığım bu filmi saatin yarımında izlemek için arzu duydum şimdi...

elimizin altında izlenmeyi bekleyen dost tavsiyesi filmler duruyorken üstelik...

bu kaç etti bilmiyorum artık, senden okuyup okuyup içimde izleme isteği uyanan filmler...

efrasiyab dedi ki...

Asturias... bencede:):)

ve, "Yeni Başlayanlar İçin İtalyanca" o da bencede:) çok güzel.

"ister aşk deyin ister sığınma"
hem aşk deyin hem sığınma:)

Vladimir dedi ki...

Tembelin biriyim ben.

Bu günkü yazını okuyunca kendime acıdım "Acımak zor bir duygudur bilen bilir.." demişsin bir de üstelik.

:)

bu film evde, 3 yıldır izlenmemiş filmlerin arasında sırasını bekliyor. Sayende gün yüzü görecek anlaşılan. Bu akşam izleyeceğim. teşekkürler.

cinar dedi ki...

Al benden de o kadar. Vladimir gibi ben de bekletenlerdim. Üst sıralara alıyorum hemen :)

YALNIZLIK OKULU dedi ki...

İlk sinemada izlerken çoğu zaman sıkıntı basmıştı...sanki yüreğimin üzerine birşey oturmuş kalkmıyordu...sıkılmıştım belkide düşünmedim değil hatta kalkıp gidesim gelmişti ama nedendir bilmem gidemedim....evet huzurlu gülümsemem vardı perde kapanırken...yıllar sonra dvdsini aldığımda sıkıntı boğdu beni hiç açılmadan 2 sene dolabımda kaldı taki geçenlerde açıp izliyene kadar...sıkıntı damarlarımda dolaştı ama biliyordum ki sonu huzur olacaktı...

Ama hayat her zaman huzura çıkmıyor...

Yüreğine kalemine sağlık kuzum...

gerbera_ferezya@hotmail.com dedi ki...

Nedense içinde İtalyan ve İtalyanca olan herşey ilgimi çekiyor...

Sıcacık bir film...

Zaten senin tanıttığın filmlerini indiriyor ve biriktiriyorum ve bir ara tüm eski yazılarını okumak istiyorum. En kısa zamanda yerine getireceğim.

petuş...

beenmaya dedi ki...

görmeyi bilen gözlerin önerisiyse bunlar ki öyle dikkate alınmalı...

Adsız dedi ki...

biliyor musun ne düşünüyorum
filmleri büyülü yapan sensin
aslında izleyip geçip gidilecek filmlere bile senin ruhun değdiğinde büyülü oluyorlar
üstelik sadece filmler de değil.
sıradan her şey, seninle birlikteyken büyülü.

Adsız dedi ki...

Cannes festivaline beraber gidelim, bi yigin film seyredelim tatlim ;)