14 Aralık 2012
Sezen Aksu - Şinanay
Ne rüzgâr engelleyebilir onları, ne de yağmur… Ne kar yağdığında mola verirler, ne de güneş eritecek kadar kızgın olduğunda... İki kıta arasında gün boyu salınıp dururlar… Denizin tuzlu sularını köpürte köpürte, bizi gitmek istediğimiz yerlere taşırlar…
Hayat gün geçtikçe daha da hızlı olmamızı gerektiriyor. Çünkü hayat gün geçtikçe zorlaşıyor, bizi de zorluyor. Hep bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz. İşyerimize yetişmeye, evimize yetişmeye, çocuklarımızın okuluna yetişmeye, sinemaya yetişmeye, konsere yetişmeye, toplantıya yetişmeye, bir randevuya yetişmeye, uçağa yetişmeye… Yetişmek söz konusu olduğunda, denizi de içine alan bir şehirde, en hızlı ulaşım araçlarından biridir Vapurlar. Şehir içi trafiğinin keşmekeşine girmek istemediğinizde, korna sesleri arasında bunalmak istemediğinizde kendinizi atacağınız bir cankurtaran gibidir Vapurlar. Özellikle de İstanbul için. Gidilmesi gereken yer ‘Karşıda’ ise ilk aklımıza gelen şey deniz yolu ile ulaşım ve dolayısıyla da Vapur olur.
Martılara eşlik etmek, onlarla birlikte süzülmek demektir vapurla yolculuk etmek. İyi bir vapur yolcusu olmanın da kuralları vardır elbette. Kendine bir, martılara iki simit alarak çıkılır yola ve vapuru takip eden bir martı çetesi yaratılır. Martıların havada yaptıkları pikeler ya da denize düşmüş simit parçalarına pike yapışları, hayranlık duyularak seyredilir, mutlu olunur. Kulaklarımızda martıların çığlıkları, burnumuzda tuzlu suyla bütünleşmiş bir yosun kokusu, gözlerimizde ise 7 tepeli bir şehri arkasına almış martılar, 7 tepeyi örten masmavi bir gökyüzü ve damlacıklarını bize fırlatan Marmara’nın tarih kokan denizi vardır. Simit parçalarını kapmaya çalışan martıları fotoğraf makineleriyle avlayan fotoğraf tutkunlarını da unutmamak gerekir. İstanbul’un görüntüsüyle bütünleşmiş Vapurun etrafındaki martı çetesi, birbirinden güzel kareler çıkartır ortaya, fotoğrafçı her deklanşöre bastığında…
Vapur Kadıköy’den hareket ettiğinde, “Haydarpaşa Tren İstasyonu” tüm heybetiyle gözler önüne serilir. Anadolu’dan gelen her insanın İstanbul’daki ilk durağı olan bu gar, İstanbul-Bağdat Demiryolu Hattı’nın başlangıç istasyonu olarak inşa edilmiştir ve TCDD’nin de ana istasyonudur. Garı geçer geçmez “T.M.O’nun siloları” karşılar vapur yolcularını. Siloların arka tarafında ise “Marmara Üniversitesi” ve “Selimiye Kışlası” uzaktan göz kırparlar. Üsküdar’da III.Selim tarafından Nizam-ı Cedid askerleri için inşa ettirilmiş olan Selimiye Kışlası, günümüzde I. Ordu Komutanlığı merkez binası olarak kullanılmaktadır. Tarihin olanca yüküyle gözlerinizin önüne serilen Anadolu yakasından bir an için bakışlarınızı kopardığınızda ise aşkın, sevdanın, ulaşılmazlığın ve yalnızlığın simgesi haline gelmiş olan “Kız Kulesi” ile göz göze gelirsiniz. Binlerce yıllık tarihe tanıklık eden Kız Kulesi adeta İstanbul’un imzasıdır. Kız Kulesinin büyüsüne kapılıp arkadaki “Salacak”ı görmeden geçmek olmaz. İyi bir Vapur yolcusu, Kız Kulesi’nin karşısında bulunan kıyı şeridini ve tepeyi de hayranlıkla fark edecektir.
Vapura binince, üst katın açık kısmına bir telaşla çıkıp vapurun gidiş yönünü göz önünde bulundurarak, en iyi manzaralı yere oturma telaşı boşuna değildir anlayacağınız. Bir yolculuk ücreti ödeyerek tarih seyreder, büyülenir, rahatlar ve uçarsınız. Çünkü Vapurlar tuzlu suların kanatsız kuşlarıdır. Sanırım onlara da en çok martılar yakışır…
Vapura Üsküdar’dan binilecekse, daha vapurun kalkmasını beklerken, Mimar Sinan’ın en güzel eserlerinden biri olan Üsküdar “Mihrimah Sultan Camii”ni hayranlıkla seyre dalarsınız. Mihr-i Mah’ın anlamı Güneş ve Aydır. Ve Camii den sabah güneşin doğuşu, akşam ise ayın doğuşu izlenebilmektedir. Sonra bakışlarınızı Harem yönüne döndürürseniz, Üsküdar Salacak arasında denizin hemen kenarında minyatür bir şaheser olduğunu hissettiren Mimar Sinan’ın en küçük ama en güzel eserlerinden birinin “Şemsipaşa Camii”nin tadını çıkartırsınız. Bu camiye halk arasında “Kuşkonmaz Camii” de denir, çünkü rivayete göre üstüne kuş konduğu görülmezmiş.
Ve vapur hareket ettikten sonra, sol tarafta Haydarpaşa Limanı’nın devasa vinçlerinin ardından eskinin tevazusuyla yükselen Selimiye Kışlasına, sağ tarafta Avrupa Yakasında “Dolmabahçe Sarayı”nın ufak kardeşine benzetilebilecek olan “Ortaköy Camii” sizi çift koldan kucaklarlar. Halk arasında Ortaköy Camii olarak bilinse de gerçek adı “Büyük Mecidiye Camii”dir. Sultan Abdülmecit tarafından Neo Barok tarzında yaptırılan bu cami, oldukça zarif bir şekilde Boğaziçi’nde eşsiz bir konuma yerleşmiştir. Vapur ilerlemeye devam eder ve gözleriniz Kuzey Afrika İslam Mimarisi’nin en güzel örneklerinden biri olan “Çırağan Sarayı”na takılır kalır. 18. yüzyılda Beşiktaş kıyılarını süsleyen denize nazır saraylar ve bahçeler 'Lale Devri' diye bilinen 'Çiçek ve Müzik Aşkı' döneminin en önemli simgelerinden sayılmıştır. Çırağan Sarayı’nı da geçtikten sonra beton kalabalığının ortasından “Yıldız Parkı” başını uzatır. İçinde “Malta Köşkü” ve “Çadır Köşkü”nü barındıran bu harika parktan gözlerinizi daha alamamışken Vapur birden Anadolu yakasına doğru ani bir dönüş yaparak sizi Kız Kulesi ile şenlendirir. Şenlendirir mi yoksa hüzünlendirir mi, o da yolcudan yolcuya değişir…
Eminönü’ne yaklaşınca hangisine bakacağınızı şaşıracağınız bir güzellikler bütünü ile karşılaşırsınız. “Tarihi yarımada” sizi kendinizden geçirir. 400 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nun idare merkezi olan ve padişahların yaşadığı “Topkapı Sarayı”, kubbeli bazilika tipinde bir yapı olan ve mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası yaratan “Ayasofya”, mavi, yeşil ve beyaz çinilerle bezenen ve bu yüzden Blue Mosque olarak ünlenen, külliyesiyle birlikte İstanbul’daki en büyük yapılardan biri olan “Sultan Ahmet Camii” derken “Galata Köprüsü” ve ona tepeden bakan “Süleymaniye Camii” artık son vurgun yediğiniz yer olur. Bugün İstanbul’un geleneksel ikonlarından biri haline gelmiş olan Galata Köprüsü, Yeni İstanbul (Karaköy, Beyoğlu, Harbiye) ile Eski İstanbul’u (Sultanahmet, Fatih, Eminönü) birbirine bağladığı için “iki kültürü birbirine bağlayan köprü” olarak bilinir. Hemen orada yükselen Süleymaniye Camii, Mimar Sinan tarafından yapılmıştır ve klasik Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Yapıldığı zamandan günümüze dek yüzlerce deprem gerçekleşmesine rağmen, duvarlarında en ufak bir çatlama bile meydana gelmemiştir.
İnsanın ikiden fazla gözü olmalı ve bu gözlerin hepsi de farklı yerlere bakabilmeli vapur yolculuklarında. Ancak o zaman seçim yapmak zorunda kalmaz, bunca büyüleyici güzellik arasından hangisinde hülyalara dalacağına dair…
Hangi güzergâh olursa olsun, nereden nereye gidiyor olursanız olun, iyi bir vapur yolcusu olmanın birkaç kuralına daha değinmeli. En iyi manzaralı yeri kapmak, martıları simitle beslemek, fotoğraf çekmek ve İstanbul’un büyüsüne kapılmak dışında tabi…
Evde elinize geçse tek bir bakış dahi atmayacağınız gazete veya dergi, vapurda karşınızda oturan kişinin elindeyse, en ince detayına kadar okunmalıdır. Bu güdü, daha vapur koltuğuna oturur oturmaz içinizi kaplar.
Makine dairesinin aralık kapısından karmaşık valfler, pistonlar, basınç göstergeleri ormanına bir bakış atıp aşağıda kazana kömür atan kürekli adamlar var mı diye merak ediyorsanız eğer, endişelenmeyin, normal bir vapur yolcususunuz.
Her vapurun arka kısmında mutlaka çocuklar vardır. Pervanenin deniz suyunu bembeyaz köpüklere boğmasını coşkuyla izleyen, yüzlerinden heyecanları okunan çocuklar…
Ve elbette seyyar satıcılar… Başka yerde pek bulunmayan enteresan ürünler satan seyyar satıcılar. Özel limon suyu elde etme cihazı, camın iç tarafında kalarak dışını da silebileceğiniz mıknatıslı silecek, kabak, havuç, salatalık soyacağı vb. Tiratlarını ustaca ve teklemeden şakıyan satıcılar, kimse çağırmasa da “Hemen geliyorum hanımefendi” diyerek talebin canlı olduğu izlenimini vermeyi de çok iyi başarırlar.
Nice aşkların doğuşuna sebep olan vapur karşılaşmaları ise apayrı bir yazı konusudur aslında. Kadının vapura binişini, yürüyüp oturuşunu, etrafına bakışını, martılara ve denize gülümseyişini, belki kendine bir çay söyleyişini ve çantasından kitabını çıkarıp okumaya başlamasını seyreden ve daha o dakikada aşkın gizemli sularına dalan delikanlılar… Erkeğin denize ve İstanbul’a dalmış gözlerinin neler düşündüğünü çözmeye çalışan kadınlar… Aşk hep bir tesadüfün ardında gizli ve belki de en güzel tesadüfler de bir vapur yolculuğunda saklı…
Her daim, her yere ve her duyguya hitap edecek bir şarkı bulunur ya hani Sezen Aksu’dan… Mırıldanmazsak olmaz tam da şimdi, Melih Cevdet Anday’ın kelimelerinde hayat bulan bu hoş melodiyi…
Ada vapuru yandan çarklı
Bayraklar donanmış cafcaflı
Simitçi, kahveci, gazozcu
Şinanay da yavrum şina şinanay
Şinanay da şinanay hoppa şinanay
Estirir de ada yeli estirir
Seni sevindirir beni küstürür
Lüküs kamarada kimler oturur
Şinanay da yavrum şina şinanay
Şinanay da şinanay hoppa şinanay
Müslümanı, Yahudisi, Urumu
İsporcusu, ihtiyarı, veremi
Kiminin saçı uçar kiminin eteği
Şinanay da yavrum şina şinanay
Şinanay da şinanay hoppa şinanay
Estirir de ada yeli estirir
Seni sevindirir beni küstürür
Lüküs kamarada kimler oturur
Şinanay da yavrum şina şinanay
Şinanay da şinanay hoppa şinanay
Not: Bu yazım JETLİFE dergisinde, başka bir fotoğrafçının fotoğrafları ile birlikte yayınlanmıştır. Ben de kendi siteme kendi fotoğraflarımdan derlediğim bir seçkiyle birlikte yazmak istedim. Fotoğraflara mutlaka tıklayarak büyük boyutlu halleri ile de bakın. Yazıyı yazmamda özellikle camilerin yerleri konusunda bana yardımcı olan Alper ve Reha'ya bir kez daha teşekkür ediyorum.
Yazı ve Fotoğraf: Fatoş Avcıoğlu
Etiketler: dergi yazılarım, fatoş yollarda
Subscribe to:
Kayıt Yorumları (Atom)
10 yorum:
Kadıköy, deniziyle martısıyla vapuruyla şiir gibidir. Sis olduğunda bekleşen yolcular şair gibidir. :)) işte o zamanlar bir başkadır Kadıköy. Haldün Taner tiyatro sahnesinin önünde çaylarımızı yudumlarken, motorlar devreye girer sisi yararak karşıya geçmek için. Elbette vapur demek, martı demek, simit demek, sıcak çay demek, kışın akşam güneşinin batışında sığ sularında yunus demektir.
Şu martılı resme bayıldım desem yeridir. Bu kadar resim görmedim ben. Simit kırıntıları denize düşmeden insanın neredeyse elindeyken kapar martılar. Denizde vapur yolculuğu aynı zalanda tarih yolculuğudur. Her şeyi güzel anlatmışssın sen. Selimiye kışlasını herzaman bir masaya benzetmişimdir ben. Düşünebiliyor musun Selimiye kışlasının dört köşesindeki kuleleriyle idkkati çeker. Bu basayı çers çevirdiğimizde dört köşedeki dört kule masanın ayakları gibidir:))
Bu arada Topkapı Sarayındaki sivri kulenin ne olduğunu da burada zikretmemiz yerinde olur. O kulenin adı Adalet Kulesidir. Çünkü Osmanlı adaletle hükmetmiştir bütün cihanı. Bu kule en önemli semboldür ecdadımızı anlamak için.
İnsanın üçüncü bir gözü vardır sanki bu şehirde. Çünkü üçüncü göz kalp gözüdür. İstanbul sevdadır yaşadığımız müddetçe gönlümüzde.
Not: Bu postun hazırlanmasında emeği geçenlere de teşekkür ederiz. Bu postu "g+" sayfamda da paylaşmak istiyorum izninle..
Profösör;
Adalet Kulesi'ni bilmiyordum, teşekkürler bilgi için.
Kadıköy için söylediklerine aynen katılıyorum :)
Martılar.. ah martılar :)
Dilediğin her yerde paylaşabilirsin yazımı ve fotoğraflarımı, mutlu olurum :)
Güzel fotoğraflar güzel yazı ,, güzel olan herşey güzel bir kalpten çıkarmış ..
ne güzel bir yazıydı, hele fotoğraflar!
vapur istanbul aşıkları için özeldir. benim için de tabi :) manzaraya baktıkça "şükür" dersiniz. "iyi ki" dersiniz...ne trafik derdi kalır ne hayata dair başka sıkıntılar. vapur, istanbul, martılar, simit ve anılar insanı her seferinde alıp götürür...ne güzel yazmışsın fatoş. eline, diline sağlık :)
Alican; Bakan ve okuyanın da güzel kalbi önemli tabi :)
Buket; sevindim beğendiğin için :) fotoğrafları büyütüp de baktın sanırım :)
sağolasın Şulem :) dediklerine de aynen katılıyorum :)
canım, canımm:) ne de güzel anlatmışsın, hem kelimelerinle hem de resimlerinle... ayrıca Alper'le Reha'ya ben de teşekkür ederim çünkü bu bilgilerin çoğunu İstanbullu olmama rağmen ben de bilmiyordum. Bu yüzden birkaç kez daha okuyacağım hatta kaydedeceğim bu yazını:) ama ne olur bir kere de beraber yapalım bu vapur gezisini de görerek, yaşayarak konuşalım bunları hem daha iyi aklımda kalır hem de fotoğraf çekeriz:) Eline, gözüne, yüreğine sağlık.. özledim..
yosunlu ipeğin:)
Harika olur İpeğim, havanın iyi olduğu bir cumartesi yapalım birlikte vapur turu :) üstüne de sıcak bir kahve içelim Eski İstanbulda :)
Yorum Gönder