27 Ekim 2009

Kan Gölü

.
Bu Yazı Eden Lake filmi hakkında fazlasıyla detay bilgi içerir.
.


TOOL - HUSH

“Ama onlar daha çocuk” diyor ağlayan bir anne filmin sonunda..
Ama onlar daha bir çocuk..


Şiddetin temelinin nereye dayandığını, şiddetin ucunun nerelere kadar uzanabileceğini sorgulatan, zaman zaman kafanızı sağlam karıştıran, zaman zaman midenizi bulandıran, zaman zaman sizi oturduğunuz koltuğa çivileyerek hareketsiz ve soluksuz izlemenizi sağlayan, gerçekliğinden asla taviz vermeyen bir film
Eden Lake..

Senaristi ve yönetmeni
James Watkins’in ilk filmi. Watkins, “Canavarın bir vampir, bir kurt adam ya da uzaydan gelen bir yaratık olmadığı, aksine içimizde yetişmiş bir şey olduğu bir korku filmi yapmak istedim.” diyor. Ve bence dediğini başarıyor da..

Gerçek hayatta hepimizin başına gelebilecek, tüyler ürpertici bir gerçeklikle kuşatılmış, sert bir gerilim filmi
Kan Gölü.

Adından da anlaşılacağı üzere hikaye bir göl kenarında geçiyor.

Göl kenarında bir ormanda..


Genç çiftimiz haftasonu kaçamağı yapmak üzere gölün bulunduğu kasabanın yolunu tutar. Üstelik Steve (Michael Fassbender) sevgilisine Jenny (Kelly Reilly) bu romantik tatilde evlenme teklif etmeyi planlamaktadır. Fakat göl kenarına kurdukları kamp daha ilk andan itibaren kasabanın yerli halkından olan yeniyetme serseri bikaç çocuk sayesinde tatsızlaşmaya başlar. Ve devamında da tam bir kabusa döner.

İşkenceyle birlikte hayatta kalma mücadelesine dönen bir kedi-fare oyunu..

Bir açıdan aslında çok bilindik, pek çok örneği olan bir konu var ortada.

Fakat hikayenin içinde yedirdiği pek çok nokta ile Watkins filmini diğerlerinden farklı ve kaliteli kılmayı başarıyor..
Suçlunun kurbana, kurbanın suçluya dönüştüğü, sonra yine birbirine karıştığı ve dolayısıyla bizi sürekli sorgulamaya iten, ne düşüneceğimizi şaşırdığımız pek çok sahne barındıran bu gerilim macera filmi, son dönem içi boş pek çok gerilim filminden hemen sıyrılıyor.
Gerçek bir ormanda ve düşük bütçeyle çekilmiş ve Holywoodun pek cesaret edemeyeceği soruları içine yerleştirmiş bir İngiliz filmi. Ama Holywood stüdyo filmlerini de aratmıyor çekim kalitesi bakımından..
Sertliğinden de asla taviz vermiyor.


Yönetmenin filmde alt metin olarak sorgulamamızı istediği bazı noktalara da kısaca değinmek istiyorum:

Filmin başlarında çift göl kenarına kamp kurup güneşlenmeye başlar. Hemen az ilerisinde de kasabalı yeniyetme veletler oldukça rahatsız edici bir müziği yüksek sesle açmışlar ve çiftin gölün sessizliğinde bulacakları huzuru bozmuşlardır. Ve bir de köpek sürekli çiftin yanına gelip onları rahatsız etmektedir. Sonunda adam dayanamayarak gidip çocukları uyarır. Ve çocuklar, “Pardon abi, rahatsız mı ettik, özür dileriz, bir daha olmaz” diyecek tiplerden olmadığı gibi, adamın kibar uyarısına argo ve pis sözcüklerle cevap verirler..



Daha bu sahnede bile ikilem oluşuyor insanın kafasında.. Göl çok küçük bir yer değil.. Herkes kendince kendi istediğini yapmaya gidiyor oraya. Çift huzur aramaya, çocuklar kendince eğlence yaşamaya. Çift madem gürültüden rahatsız oldu konumlarını değiştirip gölün başka bir bölümüne gidebilirler. Ama gitmiyorlar. Çünkü hem şehirliler, hem de büyükler. Pek çoğumuzun yapacağı gibi aslında; rahatsız olduğumuzda o ortamdan uzaklaşmak yerine gidip rahatsız olduğumuz şeye saldırırız ya hani işte.. Neden peki? Neden daha mantıklı ve olması gereken çözümü değil de kavgalı olan çözümü seçeriz çoğu zaman?? Kendimizi üstün görmemiz, öfkemizi kontrol edemememiz, içimizdeki ukala alttan almayı bilmeyen çocuğun şımarıklığı ve kazanma hissi gibi pek çok nedeni var elbette..

Neyse.. filme geri dönersek, ilk sataşmayı böylece bizim çift başlatmış olur.. Ve işte aslında zaten şiddete meyilli bu çocukların içindeki sonu kestirilemez sadistliği de dürtmüş olur.



Evet çocuklar korku filmlerindeki çoğu tiplemeler gibi ellerinde satırlarla kurban avına çıkmış değiller.. Sadece en ufak bir sebep yüzünden bir caniye dönüşebilecek, şiddete fazlasıyla meyilli sorunlu isyankar tipler. Bu da filmi çok daha gerçekçi bir yapıya sokuyor zaten. Filmde ara ara gösterildiğinde de anlıyoruz ki, ailelerinde başlıyor şiddet.. Filmin başlarında küçük çocuğuna annenin yerleştirdiği sağlam bir tokat ile “oha” derken, ilerleyen karelerde en psikopat gencin babasının nasıl biri olduğunu da görüyoruz..

Evet suçlunun kurbana, kurbanın suçluya dönüştüğü demiştim ya.. Çocuklar bu sataşmanın devamında çiftin arabasını ve içindeki eşyalarını çalarlar. Çocukların tam birer serseri olduklarını anlarız. Şimdi kurban durumundaki çift yürüyerek onları bulur ve karşılıklı bir itişip kakışma sırasında Steve kurbanken suçluya dönüşerek, kazara filmin en psikopat çocuğunun köpeğini öldürür. Ve bundan sonra çocuk işte tam bir caniye dönüşerek, tüm arkadaşlarını da bu şiddet oyununa dahil ederek akıl almaz işkencelerle, hiçbir acıma belirtisi göstermeden ölüm makinesine dönüşür.


Bizim sağlam kaslı mükemmel vücutlu, zengin (rayban gözlük sahnesi, arabası, cep telefonları, göldeki dalış malzemeleri vb.) güçlü erkeğimiz Steve çok kısa bir sürede çaresiz bir kurban haline gelir.

Oysa sevgi dolu, yumuşak, sevecen, -sevgilisinin küfür etmesini bile istemeyen- anaokulu öğretmeni hanım kızımız Jenny tam bir intikam meleğine dönüşür. Hayatta kalmak kolay değil. Yaşamak için öldürmeyi öğrenir.. Çöp tenekesinden kapkara bir halde çıktığı ve aynada kendini gördüğü o sahne sanırım artık bir kırılma noktasıydı. Öldürdükleri çocuk olduğunda ve nedense hep pişman olan çocukları öldürdüğünde yine aklımız karışır bizim de.. Bazen gerçekten kimin haklı olduğunu algılayamayız..

Aslında daha bahsedilecek pek çok sahne var..

Teknolojinin avantaj değil dezavantaj olduğunu bikaç sahneyle bize iyice belleten yönetmen, gündelik hayatlarımızdaki kuşatılmışlığımıza gönderme yapıyor.. Bluetooth özelliğinin ve araba alarmının çiftin kaçmasına değil de yakalanmasına sebep olduğu sahneler örneğin..




Müthiş bir final sahnesiyle de akıllardan kolay silinmeyecek bir filme dönüşüyor Eden Lake..

Hani bizim ukala sinirli erkek Steve filmin başında sürekli “fuck” diye bağırırdı ya.. İşte filmin final sahnesinde sanırım herkes içinden yada dışından bu kelimeyi söylemiştir.

Tamam film zaten sürekli daha da karamsarlaşan bir yapıya sahip ve genelde izleyiciye ümit vermeyen bir karanlıkta olsa da böyle de bir son gerçekten kolay cesaret edilecek bir şey değil.

“Onlar daha çocuk” diyordu oğlu ölen bir anne..

Onlar daha çocuk..

Ama film bize onların ne kadar çocuk olduklarını sağlam belletiyordu..

.
.

10 yorum:

Çocuk dedi ki...

İzlemedim ama senin kötü film tavsiye etmediğini biliyorum, en kısa zamanda...

Unknown dedi ki...

bende izlemedim ama galiba bu ara gerilmekten uzak durduğumdan ileride izlemek için not alacağım filmlerden oldu teşekkür ederim canım

beenmaya dedi ki...

"ama onlar daha çocuk"

bu cümlenin içersinde öyle çok anlam var ki. criminal minds hastası ve dünyaya bir daha gelirse profil uzmanı olmak isteyen biri olarak bu tarz cümlelerin altının ne kadar doşu olduğunu her seferinde hayretler içersinde fark etmekteyim...

Aaron dedi ki...

dün akşam aslında bende tam bu konuyu düşünüyordum , izlediğim bir belgeselden sonra .... bu film için yaptığın yorumda düşüncenin üstüne geldi ; belgeselde ; İnsanlara asla saldırmayan hatta gördüğünde kaçan Beyaz kutup ayıları nasıl olduysa artık insanları gördüklerinde saldırmaya başlıyorlar. Bir süre sonra ölümler artınca Bilim adamları olayları ve bu saldırıların altında yatan sebepleri incelemeye başlarlar.
1- Beyaz kutup ayıları aç değillerdir. yada saldırıları yemek maksatlı değildir
2- herhangi bir tehdite uğramamışlardır , kurbanlardan gelen karşı bir tehdit yoktur .
3-saldırıyı gerçekleştirenler aşırı meraklı olan 2 yaşlarında ki sağlıklı erkeklerdir hiç bir dişinin saldırısı görünmemiştir.(saldıran kutup ayıları bir şekilde öldürürüp otopsi yapılır)
4- yakınlardaki polonyalılar tarafından kurulan kampa saldırılar yoğun ve genellikle ekipmana karşı yapılmıştır..

uzatmayayım sonuç olarak :

kamp aslında sismik inceleme yapan çok küçük ses dalgalarını yerin altına yollayan ve ölçüm yapan bir araştırma merkezidir ki ayılar bu çok ufak frekanstaki sesleri duymakta ve rahatsız olmaktadır ; sardırılardan biri büyük uçağın o bölgeden geçtiği saatte olmuştur ki sözü edilen uçak çok gürültülü , 6 motora sahip bir uçaktır tüm bunlar ve benzer ipuçları bölgedeki ayıların çevrede oluşan sesler karşısında saldırganlaştığını ve sinirlendiğini ortaya koyar. Fakat bu tek başına yeterli sebep değildir. çünkü bu sesler uzun süredir mevcuttur . peki neden son zamanlarda artmıştır saldırı düzeyleri ...

sonuç ... 2-3 sene öncesinde bölgede denize dökülmeye başlanan atık ve kimyasal maddeler ... balıklara nufus eder - balıkları yiyen foklara - oradan anne kutup ayılarına - anne karnındaki doğmayı bekleyen yavrulara hatta anne sütünden yavru kutup ayılarına geçerek etkisini yıllar sonra gösterir...Ve bu son derece hassas özelliklere sahip olan ve beslenme zincirinin en üstünde yer alan beyaz kutup ayılarında karakter değişimi ve agresifliğe yol açar ; çevre faktörleri ise bu oluşumu tetikler

filmi izlemedim ama mutlaka izleyeceğim ; ama senin anlattığına göre sonuç nerede olursa olsun aynı yere gidiyor ... yaşadığımız dünyanın kimyasını bozdukça kendi kimyamızı bozmuşta oluyoruz. Aslında ;saldırganlığımız seslere -çevreye karşı tahammülsüzlüğümüz hep bu yüzden;

banu dedi ki...

üstüne baya konuştuk aslında öğlen :) insanların daha rahat yaşamak için geliştirdikleri herşey evet istendiği gibi insanoğluna geri dönüyo ama yararından çok zararı(mı) var, tartışılır..yazıyı okuyunca bi soru geldi aklıma, rahatsız olduğumuz şeylerden kaçmamız mı gerekiyor? yada rahatsız edenleri kaçırmamızmı?

drk... dedi ki...

ben korkuyorum boyle filimlerden..biliyorsun:)

YILDIZNAF dedi ki...

Tirstim okurken... Su beyaz kutup ayilari olayindaki gibi bizi etkileyen kimyasi bozuk seyler olmasin !

ella dedi ki...

çocukların hayal güçleri okadar genişki şiddete bulaştıklarında sonuçları daha dehşet verici oluyor. ama korkarım ben böyle filmlerden, izleyemem galiba :(

epoch dedi ki...

Filmi izledim. Gerçekten ara ara gerilim zirve yaptı bende. Ama sonuna sinir oldum desem yeridir. Zaten bu tür filmlerin sonu için pek bi umut beslememek gerek diye düşünüyorum.

Bahadır Karasu dedi ki...

Selamlar... www.gencsinema.net adındaki sitemize yazarlar aramaktayız çeşitli sinema blogu sahiplerine sorduğum gibi eğer sizde yazılarınızın sitemizde yayımlanmasına izin verirseniz veya dahili olarak site kadromuza girmek isterseniz çok memnun olurum. Amacımız sinemaseverlerin bu yazılarının daha fazla okuyucuya hitap etmesidir. Herhangi bir çıkar sözkonusu değildir ki blog reklamınızıda sitemizde yapacağımızı belirtebilirim. Teşekkürler.