26 Aralık 2013
Mehmet Erdem - Gülmek İçin Yaratılmış
“Yarayla alay eder, yaralanmamış olan” filme adını da veren Shakespeare’in sonesinden bu mısra filmi de ne kadar güzel anlatıyordu aslında.. Herkes kendi derdindeydi.. Herkesin en büyük derdi kendiydi.. Bir başkasının yaralarını göremiyordu hiç kimse.. Öyle ya kendi yaraları o kadar şiddetli kanıyordu ki, kendi yaralarına tuz aramakla o kadar meşgullerdi ki, gözlerinin başka bir yarayı idrak etmesi çok zordu.. Ya hiç görmüyorlardı.. Ya da geç kalıyorlardı..
Cemal de geç kalmıştı.. Çok sevdiği karısının aslında ne kadar yaralı olduğunu, onu kaybettikten sonra anlamıştı..
Sen Aydınlatırsın Geceyi.. Varoluş Sıkıntısı üzerine çarpıcı
bir film.. Varoluşun ne denli karanlık, çetrefilli ve gerçeküstü olduğunu ne de
güzel anlattı Onur Ünlü bize; gökten yağan taşlar eşliğinde, intiharlı açılışıyla ve umutların havada
asılı kaldığı finaliyle..
Çaresizdi insanlar.. Çaresizdik hepimiz.. Endişe içinde
çırpınıyordu aslında herkes.. Sahip oldukları süper güçler bile yetmiyordu
hayatlarını düzeltmeye, sorunlarından kurtulmaya.. Aksine bu süper güçleri
işleri ve dolayısıyla hayatlarını daha da karmaşık hale getiriyordu..
Kişiliklerini paramparça ediyordu..
Evet gerçekten de süper güçlere sahiptiler ama bu hiçbir
işlerine yaramıyordu.
Başkarakterimiz Cemal örneğin.. Duvarların ardını
görebiliyordu, önünde hiçbir duvar yoktu.. Ama duvarların ardını görebilmesi
onu şüpheye ve endişeye itti. Ve parçaları yanlış birleştirdi. Karısını
kaybetmesine sebep oldu..
Cemalin karısı Yasemin.. Dokunmadan eşyaların yerlerini
değiştirebiliyordu mesela.. Ama yetmemişti onu kuzeninin kötülüklerinden
korumaya..
Kitapçı kız.. Zamanı durdurabiliyordu.. Ama yetmemişti hayatını
düzene sokmaya, sevdiği adamın sevgisini kazanmaya bu müthiş güç..
Ölmeyen adam.. Belki de herkesin sahip olmak istediği bir
özellikti ölmemek.. Ama o müthiş sahnede, Cemal onu vurduktan sonra birlikte
sigara içerken bir hayat dersi veriyordu bizlere.. Ölmemek öyle sandığımız gibi
güzel bir lütuf değildi.. Cezaydı.. Çünkü diyordu ölemeyen adam, çünkü hiçbir
şeyden korkun kalmıyor Cemal diyordu.. Bu da insanın kişiliğini bitiriyor, ar
damarını çatlatıyor, namussuzun teki olup çıkıyorsun. Çünkü yok kimseden korkun
Cemal diyordu..
Kalıyorduk öylece koltuklarımızda bizler de..
Düşünüyorduk..
Kan ağlayan doktor, silahsız avcı, görünmez öğretmen, dev..
İki güneşli, üç aylı bir gökyüzüne sahip kasaba..
İki güneşli, üç aylı bir gökyüzüne sahip kasaba..
Oyuncular: Ali Atay, Demet Evgar, Damla Sönmez, Ezgi Mola, Derya Alabora, Ercan Kesal, Ahmet Mümtaz Taylan, Ayşenil Şamlıoğlu, Nadir Sarıbacak, Cengiz Bozkurt, Serkan Keskin, Tansu Biçer, Kaan Yılmaz
Ödülleri:
32. İstanbul Film Festivali : Altın Lale En İyi Film, En İyi Senaryo, En İyi Kurgu, Fipresci Ödülleri
Zeki, komik, olabildiğince hüzünlü! Dram ve komedinin içiçe
geçtiği bir kara komedi Sen Aydınlatırsın Geceyi. Ama aslında Cemal’in
hikayesi. Film odağına Cemal karakterini alıyor ve film süresince Cemalin
olmadığı hiçbir sahneyi izletmiyor bizlere. Biz de Cemalle birlikte duvarların
ardını görüyor, biz de Cemalle birlikte şüpheye düşüyor ve yine onunla birlikte
pişman oluyorduk. Biz de onunla birlikte bitmeyen endişelerin içine
düşüyorduk.. Varoluşumuzun sebebini sorguluyorduk.. Onunla birlikte sone
ezberliyorduk.. Evet bu film aslında tek karakter filmi. Diğer herkes Cemalin
hayatında olduğu için var filmde.. Cemal bu dünyada niye bulunduğunu bir türlü
anlayamıyor.. Sıkıntısı bu.. Ve bundan bahsediyor film de.. Varoluş sancısından..
Film siyah beyaz.. Akhisarda geçiyor. Ama aslında film hem
zamansız hem de mekansız.. Herhangi bir zaman diliminde, herhangi bir kasabada
geçiyor sanki..
Bir durum aynı anda nasıl hem acıklı olup hem de komik
olabilir. İşte bu trajediyi aktarmayı öyle iyi başarmış ki Onur Ünlü, saygı
duymamak imkansız. Ciddi bir meseleyi komik bir şekilde anlatmak kolay
değildir. Üstelik de bayağıya kaçmadan. Bir yandan bizi güldürürken film bir
yandan da boğazımıza tıkıyor pek çok gerçeği. Bir yandan da oldukça karamsar
bir film Sen Aydınlatırsın Geceyi aslında.. Ve zaman zaman çok şiddetli
sahneler barındıran.. Cemalin karısını dövdüğü sahnede resmen soluğum kesildi
benim izlerken..
Sonra Cemal karısından af dilemek için Shakespeare’in
sonelerinden birini ezberlerken.. Ve
bahçede karısına okurken.. Ağlamayla karışık gülüyorduk resmen
koltuklarımızda.. Ne kadar acıklı iç burkan bir sahneydi ve bizi nasıl da
güldürüyordu..
“yarayla alay eder
yaralanmamış olan.
bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden.
sen çok daha parlaksın çünkü...
sen tüm göklerdeki yıldızların ilki,
sen aydınlatırsın geceyi.”
bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden.
sen çok daha parlaksın çünkü...
sen tüm göklerdeki yıldızların ilki,
sen aydınlatırsın geceyi.”
Hatıralarımızdaki gerçekler ile dilimizin karşımızdakine
söylediği yalanların aynı anda gösterildiği öznel sahneler muhteşemdi. Cemal
annesinin ve kardeşinin nasıl yandıklarını anlatıyordu .. Ama söyledikleri ile
arkada öznel olarak gösterilen anı görüntüleri uyuşmuyordu.. Zamanı durduran
kız kendi hikayesini anlatıyordu ama arkadaki anı görüntülerinden anlıyorduk ki
o da yalan söylüyordu. O kadar iyi bir görüntü dili vardı ki filmin, bütün
hikayeyi görüneni ve görünmeyeni, doğrusunu ve yalanı görüntüyle aktarıyordu
bize. Büyük bir keyifle izledim şahsen.
Ve Cemalin intiharıyla başlayan müthiş açılış sahnesi,
filmin sonunda kendini müthiş final sahnesine bırakıyordu.. Bazen.. ne yaparsan
yap olmuyordu işte.. Zamanı durduruyordun, dünya dönmüyordu ama olmuyordu.. Umutların havada asılı
kalıyordu.. Aslında.. Yoktu kimsesi kimsenin..
Fragman:
Etiketler: sinema
Subscribe to:
Kayıt Yorumları (Atom)
12 yorum:
Ne kadar güzel anlatmışsın filmi İran. Zaten gitmek istiyordum, şimdi çok daha fazla istiyorum.
Karakter tahlillerin çok sağlam. Beni de sanırım en çok ölemeyen adam etkiledi. Bir de onu "ölemeyen" diye betimlemişsin. Ölümsüz dememissin. Yani o bir güç ya da bir özellik değil de bir zayıflık gibi. Filmde de böyle mi deniliyor, yoksa sen mi böyle tanımlıyorsun? Enteresan bir etik ya da ahlak tanımı bu. Belki de bazılarını arsızlıktan, ahlaksızlıktan yalnızca ölüm korkusu koruyor. İçinde bir şey yok. Korkusuzluk ahlaksızlığı da beraberinde getiriyor. Tıpkı polis ya da kamera olmadığında her türlü kuralsızlığı yapan Ankara şoförleri gibi. Ya da polis olduğu halde kural tanımayan Afganistan şoförleri gibi.
Güzel filmler de yapılıyor memlekette :-)
Yüreğine sağlık.
Sevgiler
Nasır Ali
Nasır Ali, filmde bir tanımlama yoktu aslında.. Cemal onu vurduktan sonra onun süper gücünün de ölmemek olduğunu anlıyorduk. Ama Dündar'ın yaptığı konuşma öyle bir tokat gibiydi ki.. Bunun bir süper güç değil bir lanet bir kusur olduğunu anlıyorduk. Ama tabi replikleri hatırlamıyorum.. Ölememek geçiyor muydu bilmiyorum konuşmada :) Geçiyorsa da geçmiyorsa da yine de ben tanımladım "ölememek"i aslında :)
Ankara'da hala vizyonda mı baskasinema.com dan mutlaka bak.. Eğer kaldıysa sakın kaçırma.
Bu filmi seyretmek için Anadolu yakasından kalkıp taa Haramidere'ye gittim motosikletle ve tüm bu çabaya değdiğini söyleyebilirim.
Kadraj, sinema dili, hikaye...hepsi dört dörtlüktü.
bir gün önce de Yozgat Blues' u seyretmiş ve çok beğenmiştim.
Çok söze gerek yok.
Yaşasın Başka Sinema!
Sorma Alpar, bu "baskasinema" çıktığında resmen sevinçten havalara uçtum. Aralık başında geldi Bursa'ya. Ve o zamandan beri "7.oda Sinema Kulübü" ile her pazar 21:15 matinesinde buluşuyoruz kimler gelebilirse.. O Haftasına da derslerde işliyoruz izlediğimiz filmleri güzel oluyor.
Mavi En Sıcak Renktir
Sen Aydınlatırsın Geceyi
Bir Vampir Hikayesi
ni izledik 3 haftadır. Ve bu hafta sıra Yozgat Blues'ta bakalım :)
Filmi daha da sevmeye sebep olacak bir anlatım olmuş.
Çok beğendim. Elinize sağlık
Cok merak ettim, bu guzel anlatimdan sonra hemen izlemek istiyorum ;) sevgiler
Kıvanç, içimde demlendikçe güzelleşiyor bu film de.. tıpkı Mavi En Sıcak Renktir Gibi :)
Ayfer, kesinlikle kaçırma derim, her zaman böyle güzel bir yerli film bulunmuyor..
O kadar güzel anlatmışsın ki; mutlaka izleyeceğim. Harika bir yazı olmuş. Tam dozunda. Eline sağlık.
Bursa'da son gösterim pazartesi akşamı Hakan, bilgin olsun :)
Yazına bayıldım..
filmi cok merak ettim..
sarkıyı sanırım duymuştum.. severim çok...
seni de duymustum hanfendi:) severim..
Benim aklıma takılan bazı kısımlar var.Belki de Türk sinemasının dogaustu gucleri kullanacak film yapmasını oturtamadığımdan bilmiyorum ,filmin kahramanın bilincinde gerçekleştiğini düşünüyorumdum.Açılış sahnesinin yakın plan çehreyle baslamasindan kaynaklıda aynı zamanda.Gerçi yönetmenle söyleşiyi de okudum.onur ünlü öyle bir seyden bahsetmedi.peki soruyorum zamanı durduran kız ile yanan evin önünde konuşken başlarına yağan taşlar hangi karakterin işi? Kızın yalanını yakaladgnda motosiklet ile takipte görüntüler ters dönüyorum hersey baş aşağı bunu neye bağlıyorsunuz?bu arada Fatoş eline sağlık çok güzel yazmışsn herzamanki gibi.
Yorum Gönder