26 Haziran 2013
The Black Keys - Too Afraid To Love You
"Haydi öpüşelim" diyor, yüzüme doğru yaklaşıp ..
Öyle canlı, öyle coşkulu, öyle neşeli..
Birden irkilip ben de onun yüzüne bakıyorum..
Gözgöze geliyoruz..
Heyecan gözlerinin içini bile sarmış..
Gerçekten mutlu bir yüz ifadesiyle daha da yakınımda şimdi..
"Olmaz" diyorum bir refleks cevap gibi sanki..
Gözlerimin içine bakıyor..
"Neden" diyor..
Gerçekten merak edercesine soruyor: “Neden?”..
Ben gözlerimi kaçırmaya çalışıyorum çünkü ne cevap vereceğimi bilemez haldeyim.
Beynimdeki ateş birden kulaklarımdan çıkmaya başlıyor..
Avuçlarımın içi alev alev..
Stres bütün vücudumu kuşatırken gözlerimi ondan kurtaramıyorum..
Çünkü gözlerinin içindeki o parıltı, o heyecan ve o gülümseyiş engel oluyor..
Gözlerinden başka bir yere bakamıyorum..
“Olmaz, ben öpüşemem” diyorum gülümseyerek..
“Ama neden dudaklarımı mı beğenmedin yoksa?” diyor..
Yüzü şimdi daha çocuk, gözleri şimdi daha hınzır..
Kemikli yüz hatları kayboluyor sanki..
“Yoo hayır,” diyorum telaşla.. Bu yanlış düşünceye kapılmasını istemiyorum..
Dudaklarına bakmamışım ki bile beğenip beğenmediğimi düşüneyim..
“Dudaklarınla ilgili değil bu diyorum, hatta seninle bile ilgili değil” ..
Ona verdiğim cevabın, gözlerinin içindeki yansımasını arıyorum..
Bulamıyorum..
Çünkü heyecanı sönmüyor.. yüzündeki gülümseyiş devam ediyor..
"Ben seni öpmek istiyorum” diyor..
"Seninle öpüşmek...”..
Bakışları dudaklarıma iniyor..
İşte gözlerinden kurtulduğum anda birden oracıkta kendi ciddiliğime üzülüyorum..
Hayatı gereğinden fazla ciddiye alan ve bütün coşkularımı öldürmüş olan, içimdeki bu nefret ettiğim şey ile kendimi birden zavallı hissediyorum..
Oysa her gün kendime tekrar etmeye başlamıştım birkaç aydır..
Ölen bütün coşkularımı heyecanımı geri kazanmak için..
İçimdeki o kıpır kıpır ruhu yeniden canlandırmak için her gün tekrar ediyordum kendime..
Hayatın kocaman bir oyun bahçesi olduğunu.. Tek yapmam gerekenin oyunların tadını çıkarmak olduğunu.. Bunu çocukken çok iyi bildiğimi.. Büyüyünce unuttuğumu..
Ve yeniden hatırlamaya çalışıyordum.. Oyunlardan zevk almak istiyordum..
O, beklemediğim bir anda, birden, aniden yaklaşmıştı yüzüme sorusuyla ve heyecanlı bakışlarıyla..
Ve birden tutmuştu elimi..
Birden davet etmişti oyuna..
Kendi kendime tekrar etmeye benzemiyordu.. Kalakalmıştım ne diyeceğimi bilemeden..
Ona hemen oracıkta, tam da şimdi anlatamazdım ki içimdeki yaşlanmış kadını, ölmüş ruhu, korkuları..
Anlatamazdım ki o böyle güzel, böyle coşkuyla, böyle neşeyle bakarken gözlerimin içine..
Böyle sıcacık tutmuşken ellerimi..
Bakışlarını dudaklarıma indirdiği anda kurtuldum bu korkulu esaretten ve bir anda fırladım koltuktan..
Limon getireyim ben biraz daha mutfaktan.. :)
Etiketler: kadın-adam
Subscribe to:
Kayıt Yorumları (Atom)
8 yorum:
Yaptiklarindan degil yapmadiklarindan pisman olur insan keske opseydi kadın :)
Ekşi olmalı biraz dudaklar belkide limon olmalı. Hafifçe yüzün buruşmalı ama hoşta bir tat bırakmalı ki tekrar denemeli. Limon getirmeli limon...
"Hey Espantaniplos limon getir bize limon. Kıbrıs limonu... Dudaklarımız limon olana kadar, gözlerimiz yaş dolana kadar limon tüketicez bu gece... Ne güzel olacak o zaman gözyaşlarımız mercan gibi kehribar gibi... Her Espantaniplos yanında şarap getir Malaga şarabı ve içelim ekşimiş dudaklarımız öpüşmeyi kesince.. "
Belkide,
kadın öpmekten öte ondan sonra karşılaşacağı zorluklardan korkuyordu?...
Çünkü hayat uzuuun bir süredir kadını çoook zorlu sınavlara tabii tutmuştu.
Öyle uzun zamandır yazmıyordun ki ve ben öyle özlemişim ki yazılarını! Su gibi aktı gitti bu kısacık hikaye! Lütfen yazmayı bırakma bu kadar uzun süre.
Çok gerçekçi :) Ama rüya tadı var. Hani böyle rüyanda bişey yaşarsında gerçek hayattakinden bile gerçek gelir. Öyle gibi :)
Savaş gibi, kazanılacak topraklara karşı kaybedilecek canlar hangisini feda ederdiniz?
Hayal dünyasında ergenlikte bastırılmış kadın kimliği olgusu ilk aklıma gelen...
Güzel bir paylaşım olmuş.Teşekkürler.
Yorum Gönder