18 Haziran 2012
Arcade Fire - Intervention
Nefesini sıkıştıran bir duyguyla güne uyandı Teoman Albay.
Kızını üzen insanlara, yine kızı yüzünden sessiz kalmak zorundaydı. Oysa
kanındaki delilik susmasını ve durmasını engelliyordu, o aileyi tamamen yok
etmek istiyordu. İçindeki bu bastırması gereken öfke nefes almasını
zorlaştırıyordu. Bugün büyük gündü. Bugün belki de hayatında yaşayacağı en zor
günlerden biriydi. Kızının çok yaralanacağı ve bir baba olarak onun çaresizce
bu olaya seyirci kalacağı gündü.
Emekli bir deniz albayıydı Teoman Bey. Modern hayat
tarzından taviz vermeyen dik başlı ve kültürlü eşi yüzünden albaylıktan ileriye
gidememişti mesleğinde. Diğer komutan eşlerine benzemezdi karısı. Bir bankada üst
düzey yöneticiydi. Katılması gereken günlere gitmez, katıldığı toplantılarda da
yasak olmasına rağmen herkesin şaşkın bakışları altında sigarasını içerdi,
yaşam tarzından ve zevklerinden feragat etmezdi. Böyle bir durumda da Teoman
Bey’in mesleki hayatında önü kapalıydı. Ama bundan dolayı şikayetçi de değildi
aslında. Ailesinin mutluluğu mesleğinin önündeydi pek çok askerin tersine.
Üzerine titrediği bir kızı vardı. Karı koca tüm maddi
olanaklarını kullanarak kızlarının hem rahat ve konforlu bir hayat
sürmesini hem de iyi bir eğitim almasını
sağlamışlardı. Pek çok asker kızı gibi katı bir disiplin içinde de büyümemişti.
Arkadaşlarıyla aktivitelere katılmakta bir engeli olmamıştı. Daha çocuk
yaşlarından beri, babasının asker arkadaşlarından birinin oğluna sevdalanmıştı.
Çocukluk yerini genç kızlığa bıraktığında da bu sevda tükenmemişti. Aynı
lojmanda yaşadıkları için ve babaları iyi arkadaş oldukları için, çok fazla
zamanı birlikte geçirmişlerdi. Ve devamında da bütün bir hayatı birlikte
geçirmeye karar vermişler, bu kararlarını aileleriyle paylaşmışlardı. Teoman
Albay bu duruma pek sevinmemişti. Çünkü, her ne kadar arkadaşını seviyorsa da,
kendi ailesine göre bir alt seviyede hayat sürdürdüklerini düşünüyordu.
Kısacası bu damat adayının kızına layık olmadığını, kızının şimdiye kadar
sürdürdüğü hayatı ona yaşatamayacağını düşünüyordu. Ama
kızının sevgisi ve kararı karşısında bir şey de yapamamıştı. Tek duası kızının
çok geç olmadan bu gerçekleri görebilmesiydi. Gençlerin isteklerine saygı duyan
aileler güzel bir nişan töreniyle bu kararı sevdikleriyle de paylaşmışlardı. Nişanlandıktan
sonra ilişkilerini gizlemeden rahatça yaşamaya başladılar. Sakin geçen ilk
nişan günlerinin devamında bir şeyler ters gitmeye başlamıştı. Kızı günden güne
daha da mutsuzlaşıyordu. Beklenilenin tam aksine, Teoman Albay’ın alt seviyede
gördüğü bu damat adayı verdiği kararı sorgulamaya başlamıştı. Oysa kızından
beklediği bir şeydi bu. Kızı verdiği kararı sorgulamalıydı. Kızı böyle bir
hayat ve böyle bir aile istemediği kararına ulaşmalıydı. Nasıl olabilirdi bu
tersi durum? Bir erkek, hem de böylesine vasat bir aileden çıkan bir erkek
nasıl olur da onun kızını red ederdi? Teoman Albay’ın kızını reddetmek hangi
erkeğin haddineydi? Vururdu! Ama hiçbir şey yapamıyordu. İki ailenin arası da
iyiden iyiye gerilmişti. Teoman Albay birkaç kez aba altından sopa da
göstermişti damada. Ama sonuçta evlenmek fikrinden vazgeçmişti bir kere oğlan.
Özür dileyerek bu nişanı bozmak istediğini dillendirmişti.
Ve büyük gün gelmişti artık. Nişanın bozulacağı gündü bugün.
Nişan bohçaları ve takılar karşılıklı iade edilecekti. Nefesi sıkışarak
kalkmıştı yataktan Teoman Albay. Sessiz ve huzursuz geçen günün ardından karısı,
bu işi anne kızın halledeceklerini ve onun gelmesini istemediklerini söyledi.
Kocasını çok iyi tanıyordu. Eğer hep birlikte giderlerse o evden sakin
çıkmaları mümkün olmayacaktı. Tartışmaların büyüyeceği ve belki de devamında
hiç istenmeyen şeylerin olabileceği ihtimali kuvvetliydi.
Telefonunu dahi almadan evden çıktı Teoman Albay. Önce uzun
uzun yürüdü Bağdat Caddesinde. Bir yandan içindeki öfkeyle baş etmeye
çalışıyor, o ailenin onları istememesini içine sindiremiyor, bir yandan da
kızının bu geceyi nasıl atlatacağını düşünüp üzüntüden perişan oluyordu. Karısı ve kızı artık bu saatlerde o eve nişan
bohçalarıyla birlikte gitmiş olmalılardı. Yürüdü yürüdü yürüdü. Karnı tok,
iştahı da olmamasına rağmen, üstelik de kalp sorunları ve hem yüksek tansiyon
hem yüksek kolesterol ile savaşırken kendini Lale İşkembecisinden içeriye
girerken buldu.
Etiketler: Acımasız Tanrı, hikaye
Subscribe to:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 yorum:
Okudukça yazmak istiyorum. Ama yalnızca senin için yazmak...yalnızca sana anlatmak...
Gittikce merak ediyorum bu isin sonu nereye varacak diye...
Sevdim bunu...
Fakaaaaaaat; cok kisa gecmissin karakter tahliillerini.. tadini cikaramadim... karisini mesela.. yada kizi tanimiyorum tam olarak su an anlattiklarindan..
daha da istedi canim anlat diye..
mesela sarisinmi bu aile... girit gozmmenimi albayin karisi.. yada nasil tanismislarki bankaci bu kadinla. Hangi sark gorevindee... kadinmi istemedi 2.bir cocugu kariyeri icin. Eger boyleyse kafamdaki albay daha ezik olacak:):):)
LÜTFENN ARA VERMEDEN YAZ, SABIRSIZLIKLA DEVAMINI BEKLİYORUM
hikaye gittikçe ilginçleşiyor merakla bekliyorum:)
güzel bir hikaye...
kimsenin ulaşılmaz olmadığını teoman beye kanıtlayan damat adayını tebrik etmek lazım. insanların maddi olarak bu şekilde değerlendirilmesi doğru olmuyor işte...
Yorum Gönder