28 Ekim 2006


Anathema - Fragile Dreams


Uyuyan erkek görüntüsünden kadınların pek hoşlanmadıklarını bilecek kadar görmüş geçirmiş bir adamdı.
Ama bilirdi: Erkekler sevdikleri kadını uyurken izlemeyi severler…
Severler değil mi?
Peki, şimdi ne oluyordu ona?
Neden kaç gecedir ateşi birdenbire kırka fırlamış gibi uyanıp Merve’yi uyurken görmekten huzursuzlanıyordu?
Neden Merve’nin dudaklarının kenarında biriken salgıya eskisi gibi sevecenlikle bakamıyordu?
Neden dirseklerinin üzerinde doğruluyor, bir süre sanki Merve’nin alnında küçük bir ekran varmış gibi bakıp duruyordu?
Ve aklına hep o uğursuz konuşma geliyordu.
Bir ay kadar önceydi. Merve telefonda bir arkadaşına gördüğü rüyayı anlatıyordu.
Ancak şu kadarını işitebilmişti.
“… Yanaklarımdan süzülen yağmur sularını parmaklarıyla siliyordu, sonra o suları dudaklarına götürüyordu. Sabah kendime gelemedim.”
Bunları anlattıktan sonra kıkırdayarak gülüşmüşlerdi.
Kalktı. Mutfağa gitti.
Işıkları yakmadan buzdolabındaki NO FROST yazısını seçmeye çalıştı. T harfini hizalayıp yakaladığı kolu kendine çekti.
Dolabın kapısı açıldı.
Süt mü? Cola mı?
Midesi süt diyordu, beyni cola…
Colayı seçti.
Önce soğuk kutuyu avcunda dolaştırdı, ardından alnına şakaklarına sürdü.
Hiçbir derecenin saptayamayacağı ateşini düşürürdü belki o keskin soğuk.
Kutuyu elinde döndürerek yatak odasına doğru yürüdü. Merve dizlerini karnına çekmişti. Uykusunun derinlerindeydi.
Koyu renkli ojelerine bakılırsa kadındı, fakat ellerini sağ yanağının sıkıştırma biçimine bakılırsa çocuktu o anda, misafirlikte yorgun düşüp uyuya kalmış bir çocuktu!..
Tam o anda mırıldandı, bir şeyler söyledi genç kadın. Tuhaf sesler çıkardı.
Ve adam atmaca gibi atladı yatağa, kulağını Merve’nin ağzına dayadı.
Tutkulu bir adam yapardı ancak bunu…
Uzun süreli bir ilişkinin bağlarını ikide bir çekip uzatmayı alışkanlık edinmiş bir adam ise “aman uyandırmayayım” deyip odadan sıvışırdı.
Ama
tutku tehlikelidir.
Tutkunun iki yanı da keskin bıçaktır. Tutacak yeri de yoksa eğer buçağın, bazen kanamyı göze almak gerekir…
En berbat özelliği nedir tutkunun?
Bağlandığınız kişinin gücü elinde tutan taraf olduğunu bilirsiniz.
İşte bu bilgi berbattır ve öfkeyi besler.

O da birdenbire öfkeye kapıldı!
Kendine öfkelenir gibiydi ama, iki eliyle Merve’yi kollarından tutup silkelerken anladı ne yaptığını…
Ve ancak birkaç dakika sonra fark etti nasıl bağırdığını, bütün evi nasıl inlettiğini…
“Bana rüyalarını ver!”
diye bağırmıştı Merve’yi sarsarak uyandırırken.
“Bana rüyalarını veeer!! Rüyalarını istiyorum!”

Ne saçma.
Ne delice.
Nasıl umarsız ve umutsuz bir arzu…

Böyle düşünmeye başladığında iş işten geçmişti.
Genç kadın şoktan sıyrılmış, hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Bir yandan da alçak sesle mırıldanıyordu; “manyaksın sen, manyak…”
Bu olaydan bir yıl kadar sonraydı, ilişkileri acıta acıta, kanırta kanırta sona erdi.
Merve doğup büyüdüğü şehre geri dönmüştü.
Aslında Merve’nin hep kaçmak, onun ise günün birinde sürekli olarak yaşamak istediği o sahil şehrine…
Ayrılıktan birkaç ay sonra, işyerine gelen postalar arasından kalın ve ağır bir zarf çıktı.
Merve göndermişti.
Heyecanla açtı zarfı, yırtar gibi.
Bez ciltli bir hatıra defteriydi.
Etiketindeki yazıyı görünce üşüdü, titremesini bir türlü durduramadı.
Etikette Rüyalarım yazıyordu.
Merve bu deftere rüyalarını kaydetmişti.
Kendine gelir gibi olduğunda hızla sayfaları çevirdi. Hangi tarihi, hangi rüyayı aradığını çok iyi biliyordu.
Buldu da..
Ve okudu.
“11.05.1997. yağmur vardı. Sırılsıklamdım. Evden kaçar gibi üzerime bir şey almadan çıkmıştım. Arkamdan geldi. “Seni korkuttum mu bebeğim” dedi, özür dileyerek.
Beni neden uyandırdın, dedim.
Uyurken beni terk etmenden korkuyorum,
dedi.
Yanaklarıma akan yağmurları parmaklarıyla sildi ve sonra dudaklarına götürdü parmaklarını.
Boynuna atıldım, sımsıkı sarıldım.
Seni seviyorum, diye fısıldadım kulağına.
O sırada uyandım, rüyaymış. Gerçekten daha gerçekti sanki.”


bu öykü Haşmet Babaoğlu'na ait çok çok sevdiğim bir öyküdür..
dün butterflyvalley in blogunu kurcalarken.. 5 yıl önce kısa süreliğine de olsa "rüya günlüğü" adı altında rüyalarını yazdığını okudum valley in..
aklıma çok sevdiğim bu öykü geldi..
ve yıllardır elime almadığım kitabı yeniden elime aldım..
içi hiç kimsenin bulup okuyamayacağı gizli notlarla dolu kitabım.!
her öyküsünde başka bir yere savrulduğum kitap..
ve kitaba da adını veren bu öykü..
Haşmet bu öykülere SON BAKIŞTA AŞK ÖYKÜLERİ demiş..
nedenini de kitabının önsözünde açıklamış..
güzel de demiş..
kitabı gerçekten unutmuştum..
uzun zamandır elime almıyordum..
teşekkürler valley.. hatırlattığın için..

ve hatta şimdi kitap için link ararken, kitapyurdu na girdim de.. 24.12.2003 tarihinde.. kitaba bir yorum dahi yazmışım..
verdiğim linkte en altta görülüyor..
hatta kitaba ilk yorumu ben yapmışım..
unutulan öyküler..

9 yorum:

Adsız dedi ki...

haşmet babaoğlu öyküleri bana hep çok ıslak görünüyor. yağmur yağmış gibi, ağlamış gibi, çamura düşmüş gibi.

Adsız dedi ki...

Tutku tehlikelidir... Tutkuyu yasayan icin degil, baglanilan icin... Cunku tutkulu insan, baglandigi insana karsi rol kesmez, artik o tiyatro sahnesinde degildir, neyse onu yapiyordur... ama diger kisi hala rol kesiyorsa, yasamin tiyatro sahnesinde ne yapiyorsa o olmaya devam ediyorsa, ruyalarini ona tutkuyla baglanmis biriyle paylasmak yerine telefondaki kankasiyla paylasiyorsa iliskinin kanirta kanirta kucuk yanlis anlamalar sonunda bitmesi kacinilmaz...
Sonunda herkes kanar, baglanan, baglanilan, okuyan, yazan...

Kitap, benzer oykuler iceriyorsa, okumaya deger... Guzel...

blues dedi ki...

oykuyu okuyunca urperdim... ahhh o sarki yok mu bes sene boyunca ruyalarima ayna oldu..

Adsız dedi ki...

kac tane uykuyu paylaşabilirsin ki ?
yada kac uykuda yağmura tutulabilrsin ?
nefesini tutarak bir uykumdan öbürüne koşacak "cesaret" var mi *
kaç uykunda "esaret" oldu ana fikrin ?
ya da kaç defa ürpedin ben parmak uçlarımda yürürken..
kaç defa sıcarayak uyandin uykularında
ya da kac defa sakladın hasta bir bedeni koynunda..

rüyalarım mı ?
işte hepsini verdim sana...



Hediyedir Para İle Satılamaz..
bRk. YLMZ

Unknown dedi ki...

tutku bir fırtınadır kalbin ortasında başlayan ve giderek tüm bedene yayılan . onsuz olamayacağını hissettiğin ilk anı anımsarsın, gece yarısıdır, nedense bardağındaki çay soğumaktadır ve sana eskisi kadar tat vermemektedir. birşey olmuştur, kendine bulduğun mutluluklar gölgelenmiştir sanki.. bir gece yarısı daha geçer, uzakta parlayan ışıklar sana onu anımsatır, eski şarkılara merak sarmışsındır yeniden, ışıkları kapatmak istersin, içinde hep olduğuna inandığın huzur seni terketmiştir sanki .. bir parça daha yalnızdındır, kalabalıklar daha çok yalnızlığı anımsatmatadır sana. alevlerin bir ateş parçasından daha çok anlamlar taşıdığına inanmaya hazırsındır, kalbinde daha güçlü kıvılcımlar olduğunu ilk düşündüğün anlardır..
gün doğarken , yüzünün hayallerinden sıyrılan silueti derin bir tutku denizine dönüşür,aşkın vazgeçilmezi yerine gelmiştir , artık sen bir tutkunsundur..
“ben sana tutkunum “ dersin, şafak sökmektedir az ötende.

okyanus dedi ki...

"Uyurken beni terk etmenden korkuyorum, dedi.
Yanaklarıma akan yağmurları parmaklarıyla sildi ve sonra dudaklarına götürdü parmaklarını.
Boynuna atıldım, sımsıkı sarıldım.
Seni seviyorum, diye fısıldadım kulağına."
ne kadar güzel..
kendimi buldm bir an ,inş.böle seven rüyalarda deilde gerçekde olur..

Hooked dedi ki...

"Rüyalar tamamlanmaz ki hiç, hikayeler tamamlanır..."

Sen rüya ol bu yüzden !

Adsız dedi ki...

Abi allah senden razı olsun yarın edebiyatçı sikecekti beni . herkeze 400 sayfa ceza kitap okuma cezasi verdiydi bana 800 sayfa . hocaya dedim param yok kitap alamadım evde bitane kitap var onu okuyom dedim tamam dedi ırpaladı biraz şimdi özeti buldum anlatırım hocaya

Yorumhane dedi ki...

Kitapta yüzeysel olarak hikayeler anlatılıyor ve hikayelerin bazı yerlerinde güzel duygular yakalıyor.Bunlardan beğendiğim cümlelerden biri : “İnsan severken çok yaklaşıyor ve bakmayı unutuyor” sözü.Kitapla ilgili yazdığım yazıyı okumak isteyenler : http://www.yorumhane.org/2012/11/hasmet-babaoglu-ruyalarini-ver-bana.html adresinden ulaşabilirler.