24 Ekim 2011

Kızıl Yılan / The Red Serpent

Dikkat! Bu yazı Spartacus dizisi hakkında detay bilgi içerir.



TESTAMENT - RIDING THE SNAKE


Dizinin Adı: Spartacus / Spartaküs
Sezonun Adı: Blood and Sand / Kan ve Kum (1.Sezon)
Yıl: 2010
Bölümün Adı: The Red Serpent / Kızıl Yılan
Yönetmen: Rick Jacobson

Bağırış, çağırış, alkış, yuhalama, çığlık gibi pek çok sesin birbirine karıştığı bir açılışı var, Spartaküs’ün ilk bölümü olan Kızıl Yılan’ın.. Seslerle başlayan açılış, görüntüye kirli ve zincirli olarak, yüzünde şaşkın ve ürkek bir ifade ile giren Spartacus (Andy Whitfield) ile devam eder.. Daha sonra anlarız ki burası Arenada dövüşecek olanların tutulduğu kapalı bölümdür.. Arenada kan gövdeyi götürmekte, ve biz seyirciler de ileri görsel efekt teknolojilerinin tüm nimetlerinden yararlanılarak çekilen bu görüntülere ağzı açık bakmaktayızdır. Bu sırada Spartacus geçmişi hatırlamaya başlar ve biz de bu sayede Spartacus'un Arenaya gelene kadar yaşadıklarını izleriz..

Daha sonra görüntüye giren 2.sekansta: Romalı General Glaber (Craig Parker); aralarında bizim Spartacus’ün de bulunduğu birkaç Trakyalı ile pazarlık yapmaktadır. Bu pazarlığın sonucunda; Trakyalılar, uzun zamandır köylerini yakıp yıkan, kadınlarına tecavüz edip öldüren yağmacı Getae’lıların hepsinin öldürülmesi karşılığında Romalılarla birlik olacak ve doğudan girip kuzey sınırında ilerleyen Mithridates komutasındaki Yunanlarla savaşacaklardır. Karşılıklı sözler verilir.

Sıra Spartacus'un savaş kararını karısı Sura’ya (Erin Cummings) açıklamasına gelir. Getae’lılardan sonsuza kadar kurtulduktan sonra artık bir daha eline kılıç almayacağı günlerin hayalini kurarlar.. Gece Tanrılar Sura’yı kocasının savaşa gitmesi halinde kötü şeyler olacağı konusunda uyarsa da elbette bizim Spartacus karısının uyarısını dinlemez, söz verdiği yoldan dönmez, karısının bacağına kendi kıyafetinden bir parça yırtıp bağlar ve kendini savaşa atar.

Bol kanlı ve karanlık savaş görüntüleri eşliğinde izleriz ki Romalılar savaşa geç katılmış ve zaten bizim Trakyalılar ilk gece Getae'lıları geri püskürtmüştür.
Başta anlaşma yaparken ılımlı olan General Glaber ise köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek misali, anlaşmayı yapınca köprüyü geçtiğini sanacak kadar aptal olduğundan, Trakyalıları hemen kendi köleleri gibi görmeye başlamıştır. Trakyalılar artık yemek istemedikleri konusunda isyanlarına başlarlar. Onlar isyan ededursun, Glaber'i çadırında bir sürpriz beklemektedir. Karısı Ilithyia (Viva Bianca).




Bu bakışlarından, yüzünden, konuşma tarzından, her halinden illetlik akan Ilithyia karısı, kocasına şarap ve çıplaklığını sunarak ve bir de senatör babasının hayal kırıklığına uğrayacağı tehdidini savurarak, aklına hain bir plan sokar. Burada durup basit barbarlarla (Getaelılar) savaşıp zaman kaybetmek yerine asıl başarıya koşmasını ve zaman kaybetmeden Mithridates komutasındaki Yunanlıları yenmesini fısıldar. Aksi taktirde böyle basit zaferlerle babasını memnun edemeyeceğini gölgede kalacağını söyler.. Hem unvanlı, hem tehlikeli bir aptal olan Glaber ertesi gün aynen karısının dediklerini uygulamaya başlar ve Getae’lılar batıya (Trakyalıların köylerine doğru) gittikleri halde onların peşinden gitmek yerine doğuya doğru gidilmesi emrini verir. Ve elbette Trakyalılar bunu kabul etmez ve çıkan tartışma sonucunda Glaberin etrafındaki askerleri öldürürler, Glaberi ise yaralı bir halde çamurun içinde bırakırlar.
Büyük hata!

Trakyalılar köylerine doğru hızla yol almaya başlar. Spartacus kendi köyüne tam zamanında yetişip karısını son anda kurtarır. Fakat köy yerle bir olmuş herkes ölmüştür.



Geceyi bir mağarada geçiren karı koca güneye gitmeye karar verirler. Ancak onları şafak sökerken kötü bir sürpriz bekliyordur. Glaber ve adamları.. Rütbesi elinden alınmış, adamlarının yarısı onu terk etmiş ve Romaya geri çağrılmış olan Glaber intikam ateşiyle yanmaktadır. Karısı Sura’yı alıp köle olarak satacak, Spartacusü ise Arenada idam edilmek üzere Capua’ya götürecektir.

Ilithyia’nın babası senatör Albinius (Kevin J. Wilson) seçimler öncesi büyük bir organizasyon düzenler. Bu eğlencede herkese su ve kan sunmaktadır. Uzun zamandır yağmur yağmayan Capua suya açtır ve bu dizi sayesinde öğrendiğim üzere Roma halkı kana tapan bir millettir. Arenada kan aktıkça, biri öldükçe, onları izleyen halk zevkten delirmektedir.
Senatör geceye eğlence amaçlı gladyatör getiren Batiatus (John Hannah) ve Solonius (Craig Walsh-Wrightson)u herkese takdim eder. Batiatus ve karısı Lucretia (Lucy Lawless) bir gladyatör okulunun sahibidirler. Solonius ise onların sevmediği bir rakiptir. Batiatus dizinin kalan bölümlerinde de sıkça göreceğimiz 2 gladyatörünü misafirlere tanıtır: Crixus (Manu Bennett) ve Kartaca Canavarı Barca (Antonio Te Maioha)..
Gladyatörlerin takdimleri bittikten sonra sıra; Glaberin esir edip getirdiği, içlerinden birinin de Spartacus olduğu 6 Trakyalının sunumuna gelir. Roma halkı ilk kez Trakyalı görüyordur ve onlara yabani görmüş gibi bakarlar.


Ve artık başlangıçtaki açılış sekansına geri dönülür.
Arena..
Spartacus gibi esir edilen diğer 5 Trakyalı Arenada gladyatörler tarafından öldürülmüştür. Sıra Spartacuse gelir. Arenada karşısında 1 değil 4 gladyatör vardır. Aptal Glaber onu bu şekilde aşağılayabileceğini düşünmüştür. Ama Sura'nın savaşa gitmeden önce ona “Hepsini Öldür” dediği sahneyi hatırlayan Spartacus karısının intikam ateşiyle deliye dönmüş bir halde 4 gladyatörü de öldürür. Halk mest olmuş kendinden geçmiş ve Spartacusun idam edilmemesi yaşaması için bağırmaktadır. Ve Capua halkının bu isteği karşısında senatör Albinius’un damadının itirazına rağmen Spartacus’ün yaşamasına izin vermek zorunda kalır.



Not 1: Aslında bizim kahramanın asıl adı Spartacus değildir. Ancak bölüm boyunca adı hiç telaffuz edilmediğinden bölümün sonuna kadar kahramanımızın adını öğrenemeyiz. Ve Arenada, kendisine yaşamı bağışlanacağı sırada, kimse adını bilmediğinden o sırada Batiatus'un sözlerine kulak verilir. Batiatus bu adamın dövüş stiliyle eski Trakya Kralı’nı hatırlattığını söyler ve Krala Spartacus dendiğini söyler. Bu sebeple o ana kadar kimsenin gerçek adını bilmediği kahramanımıza Spartacus diye seslenilmeye başlanır.

Not 2: Dizinin bu bölümünün adının neden "Kızıl Yılan" olduğunu anlayamamıştım. Reha'ya sordum. Verdiği cevabı aynen kopyalıyorum buraya:
"Bölümün adı Kızıl Yılan çünkü Sura rüyasında kocasının kızıl bir yılanın önünde boyun eğdiğini ve hayatının damarlarından çekildiğini gördüğünü, bunun Tanrıların bir işareti olduğunu düşündüğünü söylüyor. O zamanlar adı Spartacus olmayan kahramanımız da Getae'lerin kurt dağına tapındığını ve yılanla işlerinin olmadığı cevabını veriyor. Ancak Arenadaki ilk dövüşünde karşılaştığı rakiplerinin birinin kalkanının üzerinde kızıl yılanı gördüğünde -ki bunu gördüğünde rakibin önünde diz çökmüş bir durumda- Sura'nın dedikleri aklına geliyor ve bunun Tanrılardan bir işaret olduğunu anlıyor.."

Not 3: Kana, çıplaklığa ve sekse alerjisi olanların Orjinal Spartacus dizisini izlememesi, Tv kanalları için çekilen diğer versiyonu izlemesi şiddetle tavsiyedir.

5 yorum:

banu dedi ki...

kesinlikle süper!... İzlerken üstüne kanlar fışkırmış gibi hissediyorsun bu romalılar çokkk gariplermiş :)))
Andy Whitfield'in gerçekten ölmüş olması çok üzücü :(

pelinpembesi dedi ki...

dağ gibi adam nasıl öldü :(

ali aydın dedi ki...

izleme sansim olmadi..

Karado dedi ki...

güzel yazmışsın...
bu güzel yazıyla bile izlememeyi neden harekete geçirdiğini yine yazının içinde buldum.. -eylemsizlikte bir eylem değil mi-
ben böyle fazla efektlerin kullanıldığı dizileri filmleri nedense izleyemiyorum...
gerçekliği fazlaca abartıyorlar.. ve esas olanı yani konuyu ve bütünü birkaç savaş ve sevişme sahnesine indirgeyebiliyor izleyiciyi aslında manipüle ediyor...
sadece birinci bölümü izlemiş biri olarak haksızlık ediyor olabilirim...
kesinlikle bir savunma içinde değilim... bir vakit izleyebilirim de..
in treatment ve diğer dizilerde hayattan bulduğum gerçeklik
ve spartucusun insanlık tarihindeki yeri için fazla abartılmış ve insanlığın
"kan var bütün kelimelerin altında"sıyla aynı muhalefeti yapmaya kendimde hak görüyorum.

Farklı Düşünce dedi ki...

Roma döneminde kana,şiddete tapıyorlardı.Sırf bunun için arenaya geliyorlardı.Günümüzde futbol maçlarında da bu var.Maçta çıkan bir kavga atılan bir golden daha fazla heyecanlandırıyor insanları.

İnsanlar,içlerinde ki vahşi doğayı görmek istiyorlar.