19 Ağustos 2010

Postacı / Il Postino

Bu yazı Il Postino filmi hakkında detay bilgi içerir.
.


Beirut - Postcards From Italy



Fotoğraf makinemi alıp kendimi deniz kenarındaki renkli köylere atıp hiç durmadan fotoğraf çekesim geldi..
Uzun zamandır içimde depreşmekte olan bisiklet sürmeye olan özlemim kabardı, hemen gidip bir bisiklet alıp kırlarda süresim geldi..
Romantik şarkılar dinleyip gülümseyesim ve hayal kurasım geldi..
Ama ben yine hiçbirini yapamayıp, filmin büyüsü ve naifliği üzerimdeyken gidip uyudum :)


Michael Radford’un yönettiği 1994 Fransa – İtalya- Belçika ortak yapımı olan The Postman, 1950 li yıllarda ünlü şair Pablo Neruda’nın politik sebepler yüzünden İtalya’da bir adaya sürgün edilmesi ve bu adada yaşadığı kısa süre içerisinde ona mektuplarını taşıyan postacı ile aralarında gelişen arkadaşlık ilişkisini anlatıyor. Film, politik olaylara fazla bulaşmadığı gibi aksine dalga sesleriyle, muhteşem manzaralarıyla, keyifli müziğiyle, metaforlarla, şiirlerle, aşkla dolu.

Neruda’nın adaya yerleştiği günlerde, fakir ve işsiz bir adam olan Mario da çok düşük bir maaş karşılığında bisikletle postacılık yapmaya başlar. Fakat o yörede pek okuma yazma bilen olmadığından zaten sadece Neruda’ya mektuplar gelmektedir. Üstelik dünyanın dört bir yanından. Mario her gün mektuplarını götürdüğü bu ünlü şairle zamanla dost olmaya başlar. İkisinin arasında şiir üzerine, metaforlar üzerine mükemmel sohbetler yaşanır.. Derken Mario bu şiirle araladığı yeni dünyada güzel Beatrice e aşık olur. Kelimelerin büyülü dünyası ve Neruda’nın sayesinde de aşkını dile getirip, kızı ikna eder ve evlenirler. Bu sırada Neruda’nın sürgün kararı bozulur ve şair ülkesi Şili’ye geri döner. Ama arkasında bıraktığı Mario’ya şiir sevgisi yanında koministliği de bir miktar aşılayarak.

Postacı, gerçekten baştan sona mükemmel fotoğraf karelerinden oluşmuş gibi.. Ve benim gibi metaforları fazlasıyla seven ve sıkça kullanan biri için film kendisi de bir şiir gibi.. Soundtrackine sahip olan varsa ve benimle paylaşırsa sevinirim diyerek yazımı filmden aldığım bolca replikleri sıralayarak bitireyim :)
Keyiflenmek istediğinizde bu naif filmi mutlaka izleyin..




*******

Birden okyanusta sürüklenen büyük, tüylü bir kuğu gibi
Buruşmuş ve hissiz hissediyorum kendimi.
Berber dükkanının kokusu beni hıçkıra hıçkıra ağlatıyor.
Bir insan olmaktan yoruldum.
Pablo Neruda

*******

-Bay Pablo, metafor ne demek?
-Bir şeyden bahsederken onu başka bir şeyle anlatmak. Mesela.. “gökyüzü ağlıyor” dediğinde ne demek istersin?
-Yağmur yağıyor.
-İşte bu bir metafor.
-O zaman kolaymış. Neden öyle karmaşık bir adı var?
-İsimlerin basitliğiyle veya karmaşıklığıyla işimiz yok.
-Dün sizin kitabınızda okuduğum bir cümle.. “Berber dükkanının kokusu beni hıçkıra hıçkıra ağlatıyor”.. Bu da metafor mu?
-Hayır. Pek sayılmaz.
-Anlayamıyorum. O zaman neden Berber dükkanının kokusu beni hıçkıra hıçkıra ağlatıyor dediniz?
-Bak, Mario… Kullandığım sözcüklerden daha farklı olarak nasıl açıklayacağımı bilmiyorum. Şiir açıklandığında sıradanlaşıyor. Açıklamaktan daha iyisi, şiirin ortaya çıkardığı duyguların, onu kavramaya müsait bir ruh tarafından bizzat tecrübe edilmesidir.

*******

-Nasıl şair oldunuz?
-Koy kıyısı boyunca yavaş yavaş yürüyüp etrafına bakmayı dene..
-Böylece aklıma metaforlar mı gelir?
-Kesinlikle. İstemek önemli değildir, görüntüler kendiliğinden ortaya çıkar.
-“Gülümsemesi yüzünde bir kelebek gibi yayılıyor
Gülüşü bir gül gibi, saplanan bir zıpkın, köpüren sular gibi,
Gülüşü aniden gelen, gümişi bir dalga gibi, bembeyaz bir okyanusun kıyılarında olmak gibi..”
……..
-İşte bu.
-Bütün dünya, bu deniz, gökyüzü, bulutlar aslında başka bir dünyanın metaforu mudur?
Öyleyse herşey, başka bir şeyin metafor mu oluyor aslında?

*******

En derin düşünce bile çok dinlenildiğinde aptalca gelir.

*******

Sessizliğini..
Sessizliğini seviyorum.
Sanki yokmuşsun gibi.

*******

Mario’nun metaforlarla aklını başından aldığı güzel Beatrice’in ninesi paniğe kapılıp torununa şunları söyler:
Bir erkek seni sözleriyle okşamaya başladığında, elleriyle daha ileriye gider. Sözler en kötüsüdür. Metaforlarıyla seni fırın gibi kızıştırmış. Tek sermayesi ayak parmakları arasındaki mantar olan bir adam o. Ama ayakları ne kadar mikrop doluysa dili de kandırmaya o kadar müsait. “Gülümsemen kelebek gibi uçuyor.” diyen biri yerine barda kıçını çimdikleyen bir sarhoşu tercih ederim. Konu yatağa gelince şair de aynıdır, papaz da, hatta kominist de!

*******

Gözlerinin güzelliğini gizlice yanımda taşıyorum, Beatrice.

*******

Ve son olarak filme damgasını vuran replik:

Neruda’nın şiirlerini alıp yazıp Beatrice’e veren Mario’ya kızınca şair, benim şiirlerimi çalmana izin vermedim diye çıkışınca, Mario da cevaben der ki:

“Şiir, onu yazana ait değildir.
.. Ona ihtiyacı olana aittir.”

!
!

11 yorum:

Evren dedi ki...

Postacı, üniversitede okurken seyrettiğim bir film, iletişim teknikleri dersinde hocamız "filmi kimler seyrettiği" diye sorduğunda bütün sınıf - o zaman bölüme 20 öğrenci alınıyordu - parmak kaldırmıştı. Kimsenin kaçırmak istemediği, üzerine onlarca ders uzun uzun konuştuğumuz; aşk kokan şiirselliği ve görselliğin hafızaya mıhlandığı kareleriyle unutulmaz filmlerimin arasındadır.
ne iyi ettin de hatırlattın şimdi.

kırmızı başlıklı kız dedi ki...

filmi izlemedim fakat öyle güzel yazmışsın ki yine. hayal ettim gülümsedim içimde bi kıpırdama oldu aşk güzel birşey :):) son yazdığın repliğe de bittim hemen defterime not aldım ellerine yüreğine sağlıkkk :)

ABİ dedi ki...

zaten bu yazılarda sana ait değil... :)

Adsız dedi ki...

Abi'nin ince esprisi harikaydı. Evet evet, benim senin yazılarına ihtiyacım var hakikaten, gönül rahatlığı ile kullanabilirim o halde :P

İpekli Yosunun dedi ki...

Güzeller güzelim, sen aşkı yeniden yaşayacaksın hiç ummadığın bir anda:) daha yolun çok başındasın, yaşanmışlıkların ve birikimin çok olsa da..
Sayende Postman'ı yeni duydum, merak ettim ben de :)

YILDIZNAF dedi ki...

Yillar once izlemistim sanki ama bende yine internetten bulup izleme istegi uyandirdin.

Repliklerden secmelerin bir harika. Sabah sabah gunluk dertlerimi unutturdu.

Abi'ye katiliyorum bu yazilar da sana ait degil Benim Guzel Arkadasim...

Adsız dedi ki...

Ben de senin Gözlerinin güzelliğini gizlice yanımda taşıyorum ....

T. Emre dedi ki...

filmden dondurduğun kare çok güzel ya, yağlı boya çalışması gibi.

YALNIZLIK OKULU dedi ki...

Film yazılınarını okumayı sevmiyorum...Seninle aynı dokuyu bulamayacağım gibi geliyor izlemediğim filmler için.İşte bu yüzden şimdi filmi izledikten sonra yazıyorum bu yorumu...

Nasıl bir film anlatamam...İnsanı içene çekiyor metoforlarında yüzdüğün bir deniz oluyor her sahne...

İçinde gizliden bir kızıl nehir olup çağlıyor...Ve kominizmin masalsı ruhunda buluyorsun kendi aşk öykünü...

Sanırım filmde beni en çok etkileyen karakterlerin başında Beatrice ninesi geliyor onun kelimeler aşk ve sözcükler üzerine o kısacık vurucu cümleleri hala kulaklarımdan gitmiyor...

Beatrice işciler gelince adamı aldatıcak gibi bir düşünceye kapıldım filmi izlerken korktum çünkü içinde bulunduğumuz sanalizasyon yaşamlarda böyle aşklara tutkulara yer yok ve filmi günümüz değerleriyle irdeleyip korkuya kapılıyor insan ama tahmin ettiğimiz gibi olmuyor masal bir öykü masalsı biraz acı ama güzel bir sonla sonsuz aşkla bitiyor...

Saaatlerce konuşup saatlerce yazabilirim uzun zamandır beni etkilemiş ender filmler listesine koyuyorum kendilerini...

Teşekkürler canım arkadaşım bu filmi bana doğum günü hediyesi olarak gönderdiğin için ve teşkkürler hayatımda olduğun metoforlar yarattığın için...

Hayal Kahvem dedi ki...

Yoo. Dayanamayacağım ben bu filmi hemen seyredeceğim. Hemennn:)

Unknown dedi ki...

Film sade anlatımıyla şiirleri ön plana çıkartarak edebiyatı yüceltmiş... Replikler, adanın görkemli büyüsü, italyanların katolik muhafazakar yapısı iyi anlatılmış. Filmde şiirlerin dışında beni en çok etkileyen, Mario arkadaşını özleyip Neruda için adanın çeşitli yerlerinden aldığı ses kayıtlarını gönderemeden komünist partinin mitinginde hayatını kaybetmesiydi. Ama Neruda uzun yıllar sonra adaya geldiğinde Beatrice saklamış olduğu bu kaydı dinletmesi çok duyguluydu gözlerim doldu o sahnede.